Kitobni o'qish: «Siyasi Katılım»
ÖNSÖZ
Siyasi katılım Avrupalı Türklerin yaşadıkları göç tarihçesinde önemli bir süreçtir. Bu süreç bir taraftan Avrupalı Türklerin yaşadıkları ülke yönetimlerinin çeşitli kademelerinde söz sahibi olmaları gerçeğini içerirken, diğer taraftan Avrupalılar’ın göçmenlerin kalıcılıklarını zihinsel olarak kabullenmeye başladıklarını işaret etmektedir. Avrupalı Türkler, içinde yaşadığımız yüzyılın ilk on yılında bulundukları ülkelerdeki belediyeler, il genel meclisleri, senato ve parlamentoların yanı sıra, Avrupa Birliği’nin en önemli organlarından birisi olan Avrupa Parlamentosu’nda da temsil edilmektedir.
Hollanda Türkleri, 1985 yılında Hollanda hükümetinin ülkedeki yabancılara yerel yönetimlerde seçme ve seçilme hakkı tanımasıyla, ilk defa 1986 yılında yapılan belediye seçimlerinde etkin bir şekilde seçimlere katılmıştır. Aradan geçen yaklaşık yirmi beş yılda Hollanda’daki Türkler, 1990, 1994, 1998 ve sonrasındaki seçimlerde başta belediyeler olmak üzere, İl Genel Meclisi, Parlamento ve Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılarak Hollanda ve Avrupa siyasetinde yer aldılar. Türk kökenli Hollanda politikacıları hemen hemen ülkede etkin olan tüm siyasi partilerde yer alarak, ülke yönetimine de katkıda bulundular.
Hollanda Türkleri’nin yaklaşık yarım asırlık bu siyasi tecrübesi, inişli çıkışlı bir tarihçeye sahip. Örneğin ilk yıllarda, özellikle Türklerin ülkedeki diğer etnik azınlıklara göre daha iyi organize olmaları, Hollanda siyasetinde de etkin olmalarını beraberinde getirdi. Türkler ilk yıllarda İşçi Partisi (PvdA)yı tercih etmekteydi. Sonraki yıllarda özellikle başbakan Ruud Lubbers’in müslümanlara özel yaklaşımıyla Türklerin tercih ettikleri siyasi partiler arasına Hıristiyan Demokrat Parti, CDA’nın da katıldığı görüldü. Hollanda’daki Türklerin uzun süre Sosyal Demokratları ve Hıristiyan Demokratları tercih etmelerinde bir başka etken de hiç şüphesiz bu partilerin seçimlerde Türk kökenli adayları listelerine koymaları oldu. O yıllarda elitist ve neo cumhuriyetçi bir demokrasi ve siyasi katılım modelini benimseyen Hollanda’da etnik azınlık gruplarının istekleri bu grupların liderleri ve sözcüleri tarafından mevcut siyasi partilerin temsilcilerine kolaylıkla iletilmişti. İşte bu çalışma şekli 1998 yılında yapılan seçimlerde Türklerin Amsterdam’da % 65, Rotterdam’da % 67, oranında sandığa gitmelerini sağladı.
Ancak, 2006 yılının Kasım ayında yapılan parlamento seçimlerinde Türklerin Hollanda siyasetindeki yerleri alt üst oldu. Bilindiği üzere Türklerin o yıllara kadar oy verdikleri iki parti, PvdA ve CDA, seçimlere çok az bir süre kala, listelerinden üç Türk kökenli adayı çıkarttı. Bu olay Hollanda’daki Türkler arasında infial yarattı. Hiç beklemedikleri bu gelişme karşısında şaşkına uğrayan Hollanda Türkleri 2006 yılında ilk defa stratejik oy kullanarak Demokrat 66 partisine (D66) yöneldiler. D66’nın Türk kökenli bir üyesine tercihli oy vererek, parlamentoda yer almasına katkıda bulundular.
Sonraki yapılan seçimlerde, Türklerin hem sandığa gitme oranı düştü, hem de siyasete olan ilgilerinde ülkedeki diğer etnik azınlıklara oranla bir düşme yaşandı. En son, Haziran 2010’da yapılan milletvekili seçimlerinde Türklerin sandığa gitme oranı % 35’lerde kaldı.
Yukarıdaki olumsuz gelişme ve bazı siyasi partilerin içindeki gelişmeler, Hollanda Türklerini yeni arayışlara yöneltti. Bir kısım Türk kökenli siyasetçi mevcut partilerin içinde kalarak kendileri gibi düşünenlerle birlikte hareket etmeyi savundu. Bu durum en çok CDA’lı Türkler arasında gözlendi. Bir grup politikacı da mevcut partilerin kendilerine imkân vermediği düşüncesinden hareketle kendi siyasi partilerimizi kurmalıyız düşüncesini savunur oldu. Tabii ki, yeni bir siyasi partinin taban tutması, kabul görmesi oldukca zor ve uzun soluklu bir iştir. Diğer yandan siyasi partilerin içindeki Türk kökenli siyasetçilerin arasında dayanışma ruhuyla hareket edebilecek sağ duyu sahibi Hollandalıların sayısı azımsanmayacak bir sayıdadır.
Elinizdeki bu kitap Hollanda Türklerinin siyasi tecrübelerinin son on yılını içeren metinlerden oluşmaktadır. 2002, 2006 ve 2010 milletvekili seçimleri başta olmak üzere belediye seçimleri, il genel meclisi seçimleri ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yaşadıklarımızı anlatmaya çalıştık. Kitap, akademik bir çalışma değildir. Siyaset ve sosyoloji kitabı da değildir. Özellikle Hollanda’da gelişen ve yaşanan olaylar karşısındaki gözlemlerimi, düşüncelerimi, hissiyatımı ve vargılarımı içeren metinlerdir. Bir sivil toplum örgütü başkanı ve Hollanda Türklerinden bir fert olarak bulunduğum tarih dilimini anlama ve sorgulama çabasıdır.
Kitap başta Hollanda’da yayımlanan DÜNYA gazetesi ve Ankara merkezli haberA internet sitesi olmak üzere; POST, Damla ve HABER Hollanda’da yayınlanmış yazılarımın bir derlemesidir. Bu yazıları dört ana bölüme ayırdım. Siyasetle ilgili yazılar, `Siyasi Katılım ve Demokrasi‘ başlığı altında birinci bölümü oluşturuyor. İkinci bölüm’Göç ve Hollanda Türkleri‘ başlığını taşıyor. Genel anlamda Hollanda’daki Türklerin çeşitli konumlarını içeren yazılardan oluşmakta. `Kültür ve Mevlana‘ başlıklı üçüncü bölüm Hollanda’da Mevlana etkinliklerini anlatan yazılardan oluşmakta. Dördüncü bölüm de Hollanda merkezli genel konuları içeren yazılardan oluşmakta.
Bu kitabın, genişletilmesine, ısrarla on yılı içermesini telkin eden Hollanda Türk Yazarlar Kulübü başkanı, yazar dostum Sadık Yemni’ye teşekkür etmeyi bir borç bilirim.
Bengü yayınlarından değerli dostum Yakup Deliömeroğlu’nun verdiği desteği ve ortak yayıncılığı için müteşekkirim.
Tabiiki, çalışmalarım süresince büyük bir fedakarlık ve hoşgörü gösteren eşim Sema’ya minnet duyguları içinde teşekkürler ediyorum. Babalarını az görmeye alışan, kızım Naile’ye ve oğlum Satuk‘a sonsuz sevgilerimi belirtiyorum.
Veyis Güngör, AmsterdamOcak 2011
Göçmenlerin Avazı
Altmış ortalarında Türkler misafir işçi olarak Avrupa’ya, modernitenin göbeğine gelmeye başladı. Refah devletlerindeki misafirlikleri nisan yağmuru gibi kısa sürdü. Hızla kalıcılığa, yani göçmenliğe evrildiler. Pansiyonlardan evlere geçtiler. Parçalanmış aileleri birleştirdiler. Neredeyse elli yıl önce yapılan sıhhi kontrollerden sağlam çıkmış zımba gibi gençler bugün iyice yaşlandı. Bazıları çoktan aramızdan ayrıldı. Üçüncü kuşakta yaşı yirmiyi geçenlerin sayısı bayağı arttı. Artık dördüncü kuşaktan söz etmeye hazırlanmaktayız.
İnsanlar yaşadıkları yerlerde çeşitli izler bırakır. Dahil oldukları toplumda ve geldikleri ülkelerdeki sesleri bu izlerin derinliğiyle orantılı olarak gür çıkar. Ben Hollanda’ya 1975 yılında geldim. Amsterdam’da Bellamy sokağında Türk Kültür Merkezi vardı. Orada Türkiye’deki politik olayların paralelinde yönetimi ele geçirme mücadelesi yaşanmaktaydı. Sol örgütler ülke çapında çeşitli dernekler kurmuştu. Ardından 1980 askeri darbesi yaşandı. Seksenler başta Amsterdam’a olmak üzere politik ilticacıların akın akın Holanda’ya geldiği yıllar oldu. Muhafazakâr örgütlenmenin de palazlandığı ve giderek başat hale geldiği yıllardı.
Şu anda iki binli yılların ilk on yılı geride kaldı. Geriye baktığımızda ilk Türkçe gazeteleri, dergileri çıkaranları, Türkçe televizyon ve radyo yayınlarını kuranları, derneklerde yabancı işçilerin özlük hakları için mücadele edenleri, ilk ibadet yerlerini açanları, ilk spor kulüplerini kuranları bugün hayırla ve sevgiyle anmaktayız.
Hollanda’daki Türk toplumu çok canlı. Vitalitesi en yüksek göçmen grup. Değişimlere de sanıldığından çok daha fazla açık. Bulundukları topluma uyum konusunda ciddi aşamalar katettiler. Türkçe gazete ve dergi, televizyon yayınları alanında ciddi bir potansiyelden söz edebiliriz. Girişimcilerimiz her alanda bayağı başarılı. Yüksek öğrenim yapan insanımızın sayısı epey artmış durumda. Özellikle Sivil Toplum Örgütlerimiz çeşitlilik ve potansiyel yönünden tarihindeki en güçlü örgütlenme düzeyini yaşamakta. Neredeyse her yılın ortalama üçte biri bu kurumlardan birinin organize ettiği bir etkinlikle geçmektedir.
Yalnız bu alanda çok önemli bir şey eksikti. Siyasi katılım ve sivil toplum örgütlenmeleri ile ilgili derli toplu ve belli bir zaman aralığına ışık tutan bir yayınımız yoktu. İlk cümlelerimi geçmiş zaman olarak kurdum. Çünkü Veyis Güngör’ün ‘Siyasi Katılım: Sivil Toplum ve Kültür – Hollanda Örneği’ temalı kitabıyla bu çok önemli eksikliğimiz bir ölçüde de olsa kapatılmıştır. Türkler arasındaki siyasi katılımın, sivil toplum örgütlenmelerin tarihini, dönemsel bakış açılarını, toplum algılamalarını, örgütlerin anatomisini içeren ve bunun yanı sıra ülkedeki politik çalkalanmaların nabzını da tutan bir eser mevcuttur artık.
Bu kitap, 21. yüzyıla şekil verecek olayların; İkiz Kulelerin vuruluşu, Irak’ın işgali, Hollanda’daki politik cinayetler, dünya çapındaki ekonomik kriz, Avrupa’da İslamofobi ve aşırı sağın yükseldiği ilk on yılı ele almaktadır. Bir sivil toplum örgütü başkanı olan Veyis Güngör gazete ve dergilere düzenli olarak yazdığı makalelerle geçtiğimiz on yıl hakkında çok değerli olan malzemeyi bizlere sunmuş bulunmaktadır.
Veyis Güngör, bu kitabında, son on yıl içinde meydana gelen ülke içi politik gelişmeleri, politikacıların söylemlerini, o gün revaçta olan deyimleri, sloganları, şahıs isimlerini, Türk kökenli siyasetçilerimizin parti içi mücadelelerini, derneklerimizi, politik etkinlikleri ve girişimcilerimizin örgütlenme süreçlerini irdelemektedir. Kitapta ayrıca Hollanda’daki kültürel etkinlikler, her yıl yapılan Türkçe Süreli Yayınlar Sempozyumu, ahlaki ve sosyal ölçüt yaratma girişimi olan Konya Kriterleri etkinlikleri, bir çeşit Türk think-tank’i olan Amsterdam Tartışmaları toplantıları ve de Mevlana’nın Mesnevisi’nin Hollandaca tercümesi ve tanıtım etkinlikleri de yer almaktadır.
Ülke sınırlarını çok aşan organizelerin bazen mimarı, bazen katılımcısı, bazen de gözlemcisi olan yazar bu alanda da birinci ağızdan değerli bilgiler sunuyor okuyucuya. Avrupalı Türk Demokratlar Birliği: UETD’nin Hollanda başkanı olan Veyis Güngör, Filipinlerden, Afrika’ya, Bosna’dan, Arnavutluğa, Kosova’dan, Doğu Türkistan’a uzanan engin bir coğrafyada küresel ölçekte sivil toplum örgütçülüğü ilişkilerini de gözler önüne seriyor.
Kısacası, Veyis Güngör’ün bu kitabı Hollanda’daki Türk toplumunun kolektif belleğine sunulmuş bilgilendirici, hatırlatıcı, sevdirici ve ders çıkartıcı bir katkıdır. Göçmenlik tarihimizde, özellikle siyasi katılım ve sivil toplum örgütlenmeleri açısından çok ciddi bir kilometre taşıdır. Bir ilktir ve örnek bir eserdir. İleride çeşitli akademik araştırmalarda kaynak yapıt olarak kullanılacaktır. Yazarı entelektüel sorumluluğunu yerine getirdiği için gönülden kutluyorum.
Sadık Yemni
SİYASİ KATILIM ve DEMOKRASİ
Seçimler ve göçmenler
1998 yılı belediye seçimlerinin üzerinden neredeyse iki yıl geçti. Amsterdam Üniversitesi Göç ve Etnik Eğitim Enstitüsü göçmenlerin seçimlere katılımları üzerine bir araştırma yayınladı. Yayınlanan kitapçıkta ilginç tespitler var. İsterseniz bugün bu araştırma sonuçları üzerinde duralım.
Hatırlanacağı üzere 1985 yılında Hollanda’da beş yıldan fazla ikamet eden yabancılara yerel yönetimlerde seçme ve seçilme hakkı verildi. Yerel yönetimlerde seçme ve seçilme hakkının verilmesiyle göçmenlerin Hollanda’da siyasi katılımlarında önemli bir ilerleme görüldü. 1986 yılında yapılan belediye seçimlerinde İşçi Partisi (PvdA) ve Yeşil Sol (Groen Links) yabancılardan belediye meclislerine seçilmek üzere aday aradılar. Özellikle Surinam asıllı göçmenlerden adayların seçimlerde etkin bir şekilde siyasete girdikleri görüldü. Ancak üç seçim (1986, 1990 ve 1994) döneminden sonra yani 1998 yılında bir çok belediyede Surinamlılar gibi Türkler, Faslılar ve Antilliler de belediye seçimlerine katılarak, etkin bir siyasi katılım sergilediler.
Amsterdam Üniversitesi, siyasal bilgiler fakültesinden S. Pennings’in 1987 yılında yayınladığı araştırma sonuçları ilginç. Rapora göre 1986 yılında yapılan belediye seçimlerinde Amsterdam’ki Türklerin %69 oranında sandığa gittikleri gözlemlenmekte. Bu oran aynı yıl Faslılarda % 28 iken, Sürinam ve Antilli göçmenlerde % 48 oranında.
Rotterdam’da yaşayan göçmenlerin seçimlere sandığa gitme oranı ise şöyle Türkler % 61, Faslılar % 16 ve Sürinam ve Antilli göçmenler ise % 43 oranında.
1990 yılında yapılan belediye seçimlerinde ise göçmen grupların seçimlere katılımı şöyle: Den Haag’da Türklerin sandığa gitme oranı % 48 iken Faslıların % 28 oranında sandığa gittikleri görülmektedir. Sürinam ve Antilli göçmenler ise % 40 oranında seçimlere katılmışlar. Enschede’de ise sandığa giden Türklerin oranı % 51 iken, bu durum Faslılarda % 36 olarak görülmektedir. Aynı yıl Rotterdam’da seçime katılan Türklerin oranı % 42 iken, Faslılar % 26 ve Sürinamlılar % 20 ve Antilli ve Arubalı göçmenlerin sandığa gitmeleri ise % 33 olarak tespit edilmiş.
Peki Türkler ya da göçmenler geride bıraktığımız seçimlerde hangi partilere oy vermişler? Araştırma sonuçlarına göre göçmenler 1986 ve 1990 belediye seçimlerinde daha çok İşçi Partisi (PvdA) ni tercih ederlerken, 1994 yılında yapılan belediye seçimlerinde ise, PvdA’nın yanı sıra Yeşil Sol, Hıristiyan Demokrat Parti (CDA) ve D66 partisine yöneldikleri görülmekte. Bu seçimlerde göçmenlerin genelde sol partilere yöneldikleri söylenebilir.
1998 yılında yapılan belediye seçimlerinde ise Türklerin partilere yönelmeleri farklılık arz ediyor. Türkler bu seçimlerde İşçi Partisi (PvdA) ve Hıristiyan Demokrat Parti (CDA)lerini tercih ettikleri görülmekte.
Yapılan yorumlara göre Türklerin özellikle birinci nesil Türklerin CDA partisine yöneldikleri, örneğin Rotterdam’lı Türkler arasında CDA’nın popüler olduğu ortaya çıkmaktadır. Seçimlerde partilerin listelerinde yer alan göçmen isimlerin, ait oldukları grupların oylarını partiye yönlendirdikleri açıkça görülmektedir. Özellikle Türklerin listedeki bir Türk adaya ya da Faslıların bir Faslı adaya tercihli oy vermeleri seçimlere renk katmıştır. 1998 seçimlerinde Amsterdam’a seçilen belediye meclis üyelerinin dörtte biri göçmenlerden oluşmuştur. Aynı oranda dört büyük şehirde göçmenlerin belediye meclislerinde temsil edildikleri görülmektedir.
Göçmenlerin seçimlere katılmaları sürecinde göçmenlerin kendi kuruluşlarının önemli rolü olmuştur. Partilerde gösterilen adaylardan tutunda, seçim günü vatandaşların sandığa gitmeleri, belediyelerdeki gelişmeleri göçmen kuruluşlar yoluyla takip etmeleri söz konusu siyasi katılım sürecini olumlu bir şekilde etkilemiştir. Göçmenlerin siyasette ve yönetimde temsil edilmeleri belediyelere seçilenlerle ve daha sonraki dönemde, vatandaşla kurulacak ilişkiye bağlıdır.
Araştırmadan da görüleceği üzere göçmenlerin seçimlere katılımları ve siyasi partileri tercih etmeleri, siyasi partilerin göçmenleri ne kadar ciddiye aldığı, listelerde kendi gruplarından bir ismin olup olmadığıyla orantılıdır. O zaman göçmenlerin siyasete aktif bir şekilde ilgi duymaları hem siyasi partilere hem adaylara hem göçmenlerin kendi kuruluşlarına bağlıdır.
Ocak 2000
Türklerin gizli gücü
Kasım 1999’da de Volkskrant gazetesinde Hollanda’daki Türklerle ilgili yayınlanan bir yazının başlığı “Het geheim van de Turken” idi. Yazı Amsterdam Üniversitesine bağlı Göç ve Etnik Eğitim Merkezi’nde görevli iki siyaset bilimci, Meindert Fennema ve Jean Tillie, tarafından kaleme alınmış. Yazının konusu göçmenlerin siyasete katılımıyla ilgili. Yazarlar pek alışık olmadığımız, bir tarz kullanmışlar, farklı argümanları ortaya koymuşlar Türklerin siyasi katılımlarıyla ilgili. Yazının kaleme alınma sebebi ise; kısa bir süre önce kurulacağı açıklanan TNRT’nin (Hollanda Türk Radyo Televizyon Kurumu) ortaya çıkmasıyla NPS (azınlıklardan da sorumlu yayın kurumu) tarafından yapılan “TNRT bir getto oluşturacaktır” ifadesi olmuş.
Gerçekten Türkler böyle bir televizyon ve radyo kurumunun oluşması, hayata geçmesiyle Hollanda toplumundan izole olacaklar mı? sorusuyla başlayan makale, emansipasyona kendi grubundan başlamalısın tartışmalarına dikkat çekerek, grubun ve cemaatin güçlenmesi ve kendine güvenin oluşmasıyla entegrasyonun daha da kolaylaşacağı ya da etnik sınırların ve özelliklerin daha da belirleneceği ikilemiyle devam etmektedir. Bu alandaki tartışmaların daha çok teorik ve normatif bazda yapıldığını ve bu konuda yeterince amprik araştıma olmadığını belirten yazarlar kendilerinin göçmenlerin siyasete katılımları üzerine yaptıkları çalışma sonuçlarına yer vererek, NPS’in TNRT’nin doğuşuna yönelik açıklamasını yorumlamaktadır.
Yazıyı kaleme alan araştırmacıların yaptıkları araştırmada sonuçlarına göre kendi iç örgütlenmelerini tamamlayan, kendine güven sağlayan yani kendi cemaatıyla emansipasyonu gerçekleştiren grupların/toplulukların bir getto ve izolement oluşturma yerine içinde yaşadıkları toplumda daha aktif oldukları ileri sürülmekte. Örneğin 1994 yerel seçimlerinde Amsterdam’daki Türkler yerlilerden daha fazla oranda sandık başına gitmişlerdir. Devamla Türklerin diğer azınlıklara göre semt etkinliklerine daha fazla katıldıkları, siyasi partilere, belediye yönetimine güven duydukları ortaya çıkmıştır. Hatta Türklerin normal toplantılarda bile Hollanda meselelerini konuştukları, siyasetin içinde kendilerini hissettikleri tesbit edilmiştir.
Siyasi katılım ve yönetime güven konusunu, organize olmuş gruplarda inceleyen araştırmacılar, CDA’nın (Hristiyan Demokratlar) sık sık kullandığı “demokrasinin işlemesinde toplumsal örgütlerin rolü” tezinden hareketle, toplumsal kurumların, bireylerin tek başına yapamadığı veya zorlandığı işleri/hareketleri yapmak için biraraya gelen kurumlar yoluyla katılımın, dolayısıyle emansipasyonun, seviyenin, kalitenin yükseldiğini belirtmekteler. Böylece bir sosyal güven ortaya çıkmaktadır. Ve toplumsal kurumlar tarafından oluşturulan sosyal güven çok kolay bir şekilde siyasi ortak çalışmanın zeminini oluşturmaktadır.
Göçmen grupları da yıllar içinde çeşitli dini, siyasi, kültürel, sportif alanlarda örgütler oluşturarak, hitap ettikleri grubun daha iyi bir konumda yaşaması, yaşam şartlarının iyileştirilmesi ve üyelerinin toplumsal amaçlara yönlendirilmesini sağlamışlardır. Kendi aralarında çalışmalar yapan ve bir güven ortamı oluşturan bu gruplar tabanlarına sosyal güven duygusunu verebilmişlerdir.
Amsterdam’daki göçmen grupların içinden, her ne kadar kendi içlerinde dini ve siyasi görüş olarak bölünmüş olsalar da Türkler diğer göçmen gruplara karşı daha iyi organize olmuş ve daha dinamik bir yapı sergilemektedirler. Türkler Faslılara karşı daha fazla Türkçe gazete okurlarken, Faslı, Surinam ve Antillilere göre daha fazla Amsterdam haberlerini ve gazetelerini de takip etmekteler.
Araştırmacılara göre Türkler, her ne kadar bazı örgütler aşırı milliyetçi ve fundamentalist görünseler bile, tabanlarına yönelik organize ettikleri kollektif etkinliklerle, sosyal güveni oluşturarak, diğer göçmen azınlıklara kıyasla Amsterdam’da demokrasinin işlemesine daha fazla katkıda bulunmaktalar.
Araştırmacılar bir adım daha ileri giderek, geçen yıllarda Stella Bra-am ve Mehmet Ülger’in “Bozkurtlar Üzerine” yayınladıkları düzmece kitap yüzünden bir çok Türk derneğin çeşitli belediyeler tarafından verilen yardımlarının kesilmesi ve tartışma konusu yapılmasının yanlış olduğu ve bu tür kuruluşların demokratik ve antidemokratik kurumlar arasında bir köprü oluşturdukları ve böylece demokratik görülmeyen, sayılmayan kurumlara ait olan kitlelerde bile bir siyasi güvenin oluşmasının sağlandığını belirtmekteler.
Bütün bu tesbitlerden sonra, NPS’in TRNT’in doğuşu hakkındaki yaptığı açıklamanın tutarsız olduğu, Türklerin kendi kurumlarını oluşturmalarının bir getto değil, aksine emansipasyonu geliştirecek bir mekanizma olduğunu ortaya koyarak, TRNT’in Türk toplumunun gelişmesi ve demokrasinin işlemesine katkıda bulunacağı görüşü savunulmaktadır.
Şubat 2000
Üçüncü Avrupa Süreli Yayınlar Sempozyumu Yapıldı
Türkevi Dergisi ve Hollanda Türk Akademisyenler Birliği’nin ortaklaşa düzenledikleri Üçüncü Avrupa Süreli Türkçe Yayınlar Sempozyumu, 110 delegenin katılımıyla Hollanda’nın Haarlem kentinde gerçekleştirildi. İlk sempozyumda olduğu gibi üçüncü sempozyuma da Moldova, Finlandiya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Makedonya, Yunanistan, Romanya, Türkiye, Almanya, Fransa’dan delegeler katıldı. Sempozyuma tabiiki Hollanda’da yayın yapmakta olan tüm süreli Türkçe yayın temsilcileri (İkibinbir, Türkevi, Ekin, Platform, Prizma dergileri, Doğuş, Dünya, Hürriyet, Zaman, Sabah, Türkiye, Milli Gazete, AA, CHA, IHA, DHA, NPS Türkçe radyo, NMO Türkçe radyo, TOS TV, Feza TV) katıldılar. Ayrıca sempozyumda T.C. Lahey Büyükelçisi Aydan Karahan, T.C. Rotterdam başkonsolosu Serpil Alpman, T.C. Deventer başkonsolosu Orhan Ertuğruloğlu da katıldılar.
Hatırlanacağı gibi ilk iki sempozyum Doğu ve Batı Avrupa ülkelerinde yayın yapan Süreli Türkçe Yayınların birbirlerini yakından tanımaları, karşılaşılan problemleri tartışmaları ve ortak işbirliği yolları aramaları olarak organize edilmişti. Sözkonusu tanışmaların ilerlemesi, özellikle Doğu ve Batı Avrupa’daki süreli Türkçe yayınların daha somut ortak çalışmalar yapabilmeleri amacıyla bu yıl yapılan üçüncü sempozyumun konuları şu şekilde belirlenmiş:
–Edebiyat, İki dillilik ve Kalkınma ve Türkçe Yazılı Basının Kalkınmada rolü
–Hollanda Kalkınma işbirliği Kurumlarının Doğu Avrupa Politikaları
–Hollanda ve Doğu Avrupa’daki Türkçe Yayınların Ortak Kalkınma Projeleri.
Sempozyumda onaltı ayrı teblig sunuldu. Diğer iki sempozyumda olduğu gibi bu sempozyumun tebligleri de bir kitap halinde yayınlanacak. Tebliglerin içeriğini yayınlanacak olan kitapta okuyacağız.
Sempozyumdan bazı tesbitlerimizi sizlere aktarmak isterim. Bunlardan birincisi, böyle bir girişimin Avrupa Türkleri ve Avrupa’nın değişik yerlerinde Türkçe yayın yapanlar için bir sinerji, bir ivme, bir güç ve tecrübe birliği oluşturacağını gözlemledim. İnsanlar birbirlerinden tekileniyorlar. Değişik ülkelerde yayınlanan gazette ve dergilerde yazılar yazıyorlar. O ülkelerdeki gelişmeleri yakından takip ediyorlar. Bu da uzun vadede karşılıklı bir işbirliğine sebep olacaktır diye düşünüyorum.
Ayrıca, özelikle Doğu Avrupa ülkelerinden sempozyuma katılan delegelerin çok zor şartlar altında Türkçe yayın yaptıklarını anlıyoruz. Acaba bu ve benzeri toplantılar Batı ve Doğu Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkçe yayıncılar için karşılıklı bir işbirliğine vesile olup, somut bir takım projeler ortaya çıkar mı diye kendime hep soruyorum.
Sempozyumda alınan bazı kararlar oldukca ilginç ve yerindedir. Özetle belirtmemiz gerekirse, alınan kararlar şöyle: “Birinci ve ikinci sempozyumlarda olduğu gibi üçüncü sempozyum tutanaklarının da kitap halinde basılıp gerekli kurumlara gönderilmesi;
Gelecek sempozyumların daha fazla tematik olmasına özen gösterilmesi ve somut projeler üzerinde yoğunlaşılması;
4. Sempozyumun organize edilmesi için kolay bir şekilde biraraya gelebilecek beş kişilik bir komite kurulması ve gelecek sempozyumun komitenin uygun göreceği bir ülkede organize edilmesi, gelecek sempozyuma İsrail’de Türkçe yayın yapan derginin de davet edilmesi;
Makedonya’da yayın yapan Birlik gazetesi ve Rotterdam’da yayın yapan Doğuê gazetesinin birbirlerini kardeş yayın ilan edilmesi;
Amsterdam’da yayın yapmakta olan Türkçe televizyon kuruluşlarının, gelirinin Doğu Avrupa’da Türkçe yayın yapmakta olan bir televizyon kurumuna verilmek üzere bir eğlence gecesinin düzenlenmesi;
Yunanistan’da Gündem, Makedonya’da Birlik gazetelerinin web sayfalarının oluşumu, internette isim alımı webhosting masraflarının ve programları Hollanda’daki www.webişrehberi.com tarafından karşılanmasına, oy birliği ile karar verilmiştir.
Evet Türkiye dışında Türkçe yayın yapan yazılı ve görsel medya temsilcileri bir defa daha Hollanda’da biraraya geldiler. Tanıştılar, tartıştılar ve elbette önemli kararlar aldılar. Umarım bu ve benzeri girişimler Avrupa’nın bir çok yerinde gerçekleşsin ve Avrupalı Türklerin sisyasi ve sosyal katılımına katkıda bulunsun.
Mart 2000