Faqat Litresda o'qing

Kitobni fayl sifatida yuklab bo'lmaydi, lekin bizning ilovamizda yoki veb-saytda onlayn o'qilishi mumkin.

Kitobni o'qish: «Unuttuğun Yerdeyim»

Shrift:

ŞİİR PEŞİNDE BİR ÖMÜR: MEMMED İSMAYIL

Şiirin zirvesinde bir şairin kitabına takdim yazmak ne büyük mutluluk; bir de o şair sizin en yakın dostunuz, arkadaşınız, mısralar paylaştığınız biriyse…

Memmed İsmayıl’ın şiir dünyasına dalmak, mısralarının arka planındaki derinliği ve düşünceyi kavrayabilmek için, onun mücadelelerle dolu hayatına kısaca göz atmak gerekir…

Memmed İsmayıl, henüz dünyadan, dünyanın dertlerinden, kederlerinden habersiz bir bebekken babasından ayrılmış; babası cepheye giderken daha bir yaşında olduğu için, ne yazık ki, zihninde ölüme giden bir babanın sureti dahi kalmamıştır; ancak Memmed İsmayıl, “Baba Resmi” adlı şiirinde bu ayrılığı en ince renklerle resmeder ve adeta bir ressam titizliği ile tablolaştırır:

 

Bu soğuk satırlar bir şeyler der mi?
Sesi sonra çıktı yağan karın da…
Bir ana düşünün, yaşı da yirmi,
Bir oğul, çok olsa yaş yarımında.

Havada donarken söze ihtiyaç
Babanın sözleri kırık kırıktır:
“Gözümün ışığı! Gözlerini aç!
Belki bu ayrılık, son ayrılıktır!”
 

Bu hazin ayrılıkla alnına yetimlik mührü vurulan Memmed İsmayıl, aynı zamanda, daha çiçeği burnunda bir gelin iken, henüz elinin kınası bile solmadan eşini ikinci cihan harbinin kan ve barut kokan cephelerine gönderen ve bu savaşta kocasını kaybeden şahbaz bir ananın; Gülzar ninenin oğludur… O yiğit kadının oğlu olduğundan, ayağını yere daha sağlam basabilmiş, bir yetim olarak büyüse de hayata sımsıkı tutunmayı başarabilmiştir… Çilekeş bir Türk anası olan Gülzar nine, bir ana kurt gibi, adeta onun kundağını dişlerine takarak tehlikelerden uzaklaştırmış, kem gözlerden ırak kuytularda büyütmüştür…

Memmed İsmayıl, bu garipliği, arkasızlığı, çaresizliği ve yalnızlığı, Annesi Gülzar ninenin hatırasına ithaf ettiği “Mukaddes Kader” adlı şiiriyle ölümsüzleştirir:

 
Biz dört nefer idik.
Tepel koyun idi,
Gezel elma idi,
Anamdı, bendim…
Gelecek hayatın hatırasına
Bizi atmışlardı yerküresine.
Anam güzelliğin gelinliğiydi,
Elma ormanların pöhreliğiydi
Ben ise beşerin körpeliğiydim.
Vaktiniz olunca sıkın bir beni,
Bir görün neyim?!
                                             Ana çöreğiyim,
Elma şiresiyim, koyun sütüyüm…
 

Memmed İsmayıl ile aynı kaderi paylaşan Kırgızistan’ın dev yazarı Cengiz Aytmatov ve Mar Bayciyev de Gülzar nine gibi çilekeş Türk anaların insanlığa birer armağanıdır. Bu analar ki, kocaları, Stalin tarafından sebepsiz yere ölüme gönderildiği için, yavrularını dünya çapında yazarlar ve şairler olarak büyüterek, Türk Dünyasını saran “kızıl âfet”ten öç almışlardır. Türk tarihinde böyle analar hiç de az değildir… Anadolu’da da seferberlikten sonra dul kalan ninelerimiz, saçlarını süpürge ederek yetimleri büyütmüş ve bir ba’sübâdelmevte vesile olmuşlardır. Bu özellik Türk analarına önceki kuşaklardan kalan genetik bir mirastır aslında. Memmed İsmayıl gibi zirve bir şairi yetiştiren Gülzar nine de o kadınlardan sadece biridir… O kadınlar ki, sadece yetimlerini değil, iffet ve namuslarını da koruyarak başarmışlardır bu işi… Dul kalan gelinler, yetim çocuklarını, iffetleriyle kadınlık duyguları arasına siper etmişlerdir. Memmed İsmayıl bu asil mücadeleyi;

 
“…Aklımız yenice yeterdi onda
Bir hasret gezerdi dereyi, düzü
Bir ad dolaşırdı söz arasında
Ümide asılan kılıç gibiydik
Analar kınından sıyırıp bizi
Koymuştu nefsiyle öz arasında…” mısralarıyla anlatır.
 

Onun, anasının duldasında geçirdiği çocukluk ve ilk gençlik yılları, aslında birkaç romanı besleyecek kadar yoğun, dramatik olaylarla doludur. Buna rağmen O, aynı yetim kaderi paylaştığı Cengiz Aytmatov gibi aklın sesine kulak veren nesre değil, duygulara seslenen “arı söz”e yönelmiştir ki, bu yüzden Memmed İsmayıl’ın şiirleri, ana sevgisi ve baba özlemi ile yoğrulmuştur… Fakat Memmed İsmayıl’ın şiirlerindeki ana sevgisi vatanla; baba özlemi ise Türklük şuuru ile özdeşleşir.

 
….
Dersiniz, bilmedik ömür süreli
Vaktin söz sovunda, çat ha çatında
Atadan, anadan, yardan ireli
 
 
Sevgilisi varmış vatan adında…
 
***
 

Hele istek, arzu şahtır
Ömrün geçen yatırında
Gönlüm bir yetim uşaktır
Kadim bir Türk çadırında…
 

Memmed İsmayıl’ın dünyaya geldiği Toğuz bölgesi zengin bir folklorik hayatın yaşandığı, usta saz şairlerinin yetiştiği kadim bir Oğuz yurdudur. Memmed İsmayıl, daha çocukluk yıllarında, Koca Kartal namıyla anılan ve şairin komşusu olan Mikâyıl Azaplı’nın, saz nağmeleri eşliğinde söylediği eşsiz şiirler ve çevresinde anlatılan destan ve masallarla büyür. Ondaki bu folklorik birikim, Bakü’de kazandığı zengin edebî miras ve Moskova’da Gorki Enstitüsü’nde tedris ettiği sanat eğitimiyle birleşerek gelenek ve moderni birleştiren eşsiz bir lirizme dönüşür…

 

 
 
Garip gecelerin uykusu servaht,
Gurbet gündüzlere zulüm dolanır.
Anam dolanırdı başımda bir vaht,
Şimdi etrafımda ölüm dolanır…
 

Memmed İsmayıl Azerbaycan edebiyat tarihinde önemli bir yer tutan, bir edebiyat ve sanat dergisi olan ve iki dilde yayın yapan “Gençlik Jurnali” nin de kurucu genel yayın yönetmenliğini yapar. Fikir çilesiyle yoğrulan bir sanatçının kaderi, elbette ülkesinin kaderinden soyutlanamaz. Bu yüzden onun kaderi de Azerbaycan’ın çalkantılı devirleri gibi inişler ve çıkışlarla doludur. Memmed İsmayıl Gençlik Jurnali’nde temsil ettiği milli uyanışın, 1990 yılında başlayan azatlık direnişine dönüşmesine de öncülük eden şairlerden biridir. Aşağıdaki mısralar azatlık inancının tezahürüdür:

 
Güneyle, kuzeyin Türk vadisinde
Uzun bir cümledir vatan toprağı!
Batıdan doğuya yolu upuzun,
Ortada virgüldür Hezer denizi
İtil’dir, Fırat’tır kol budakları
Önünde mübteda Ege suları
Sonunda nidadır Tanrı dağları…
Okunsa uçuklar dili sonsuzun.
Hiç kimse okuyup başa çıkamaz,
Uzun bir cümledir vatan toprağı
Uzundur, dünyanın ömründen uzun…
 

…Memmed İsmayıl gibi milli şuurla donanmış nice şairin sözleriyle alevlenen ve gür bir ateşe dönüşen azatlığın önü, Azerbaycan’ın bağımsızlık yıllarının hemen başlarında Karabağ Savaşı ile kesilmeye çalışılmıştır ki, Karabağ hadiseleri Memmed İsmayıl’ın şiirlerinde mısra mısra kanar… Belki de kader Memmed İsmayıl gibi şairleri de Karabağ’ın, Hocalı’nın, Laçın’ın, Kerkük’ün ve belki bütün insanlığın derdine yansınlar ve milletin duygularına tercüman olsunlar diye tahrik etmektedir. O, bu duygularını böyle dile getirir:

 
Laçın’ım, Laçın’ım kesilen elim,
Düşman pençesinde yetim güzelim.
 
 
Yol mu var, yanına ne yandan gelim?!
          Laçın’ım, Laçın’ım, yaralı kuşum,
          Kimin var, halini kimden soruşum?!
 
*****
 
Şairleri susmayan
      Bir vatan basılmamış,
Kalbimde can yerine
      Buna ümit besledim.
Yolunda şehit olmak
 Bahtıma yazılmamış,
              Bayrağına sarılıp
 Defnedilmek hasretim…
 

Memmed İsmayıl, bazen doğduğu köydeki Esrik çayı gibi delice akar, bazen de denize kavuşan sular gibi durularak Yunus ikliminden seslenir. Onun şiirlerinde epik, destânî eda ile romantik tavır iç içe geçer. Tabiatla ilgili pastoral şiirleri ise hayranlık uyandıracak kadar renkli ve tabiatı birebir temsil eden bir fotoğraf kadar canlıdır… Aşağıda dörtlükleri sizlerle paylaşmak için seçtim:

 
Tutup eteğinden Kân-ı Kerem’in
Güz ormanındaki kış heyecanı.
Orda öldürülen ümitlerimin
Her akşam sulara dökülür kanı.
 
****
 
Geldiğin gibi de gitmek güzeldir
Bedenden sıyrılıp ruh olmak güzel.
Denize karışıp yitmek güzeldir,
Tanrı’ya kavuşup yok olmak güzel.
 
*****
 
Nice muhabbete anadır gece,
Gece sır yığını, sorgu yığını.
Sevenler gönlünü açar gizlice
Kim görmüş goncanın açıldığını!
 
****
 
Nerdeyse, bir baykuş ölür acından
Kalır karanlığın alt katlarında.
Bir kuş havalanır koz ağacından
Uyandırır tanı, kanatlarında.
 
****
 
Karışıp bir birine
Can sesi, cihan sesi.
Sayısız ses içinde
Yalnız bir insan sesi.
Benim yerden göğe dek
Yayılan ezan sesi,
Duama âmin deyin.
 
****
 
Her gonca şaire ilham perisi
Her avuç toprakta yeşerir fidan
Usulca seslenir gece yarısı
Senin fikirlerin manyetik alan
 
****
 
Sorma hiç ne olur sonun, evvelin
Taşta su, dilde söz, odunda ocak
Senin şiirlerin hamile gelin
Her okuyanda bir fikir doğacak
 

Memmed İsmayıl’daki bu lirizmi, bu coşkuyu yakalayacak kaç şair vardır? Bilmiyorum. Ben, seçme zevkinize müdahale etmek istemiyorum. Amacım, sizleri şairle tanıştırmak, onun şiir dünyasına ait ipuçları vermekti, bunu başarabilmişsem ne mutlu… Görelim bu büyük şair, Unuttuğumuz Yerde mi?

Memmed İsmayıl’ın bu kitapta yer alan şiirlerini Türkiye Türkçesine uygunlaştıran İmdat Avşar’a ve bu kitabı şiir severlerle buluşturan Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu’na sonsuz teşekkürlerimle…

Ali AKBAŞ

HAKTAN GELEN ŞAİRİN SESİ GURBETTEN GELİR…

Tanrı Bilir

 
Şirinliği nerden alır
                  Bal ne bilsin
Sorabilirsen,
                  Git de sor,
Arı bilir.
Akşam nerde yattığını
                    Sen bilirsin
Sabah nerde uyanırsın
Tanrı bilir.
 

Dua

 
Dizimin kündesinde
Toprak nasır bağlamış.
“Ya hu!” “Ya hu!” demekten
Dudağım sır bağlamış.
İçimde pırıl pırıl
Arzular yapraklamış,
Benim dua okuyan.
 
 
Güzelliği görürse
Gözünüze gün deyin.
Gözünüz gün olunca
Müşküle mümkün deyin.
Ben bir Allah bendesi
Ne dersem âmin deyin,
Benim dua okuyan.
 
 
Fikrinin en mukaddes
Mayasından doğmuşum.
Taşından, toprağından,
Kayasından doğmuşum.
Ben anamın Tanrı’ya
Duasından doğmuşum,
Benim dua okuyan..
 
 
Karışıp bir birine
Can sesi, cihan sesi.
Sayısız ses içinde
Yalnız bir insan sesi.
Benim yerden göğe dek
Yayılan ezan sesi,
Benim dua okuyan.
 
 
Dört emelim dört elim
Dört elle tutar beni.
Tan yeri umut yerim
Gurubu yutar beni.
Okutana kurbanım
Hâlâ okutur beni,
Benim dua okuyan.
 
 
Kader böyle buyurdu
Kederle gardaşlaştım.
Ne kadar ki diriyim
Dizime dek taşlaştım.
Yüz çevirir Tanrı’ya
Yarınlarda baş taşım,
Benim dua okuyan.
 

Biz

 
Gurbet nağmelerinde
Yeni mi, eski miyiz?
Bu elin kaderinde
İşte biz yaz gibiyiz.
 
 
Bir gün çıkıp gideriz,
Ayrılık dağlarından.
Haberimiz duyulmaz
Gurbet uzaklarından.
 
 
Çekip elin gözünden
Bizi yasaklıyorlar.
Bizi kovup bu günden
Tarihe saklıyorlar.
 

Unuttuğun Yerdeyim

 
-Bahar, nerden gelirsin?
-Hakkı bulduğum yerden.
-Yaz, ne yandan gelirsin?
-Yaşa dolduğum yerden.
-Güz, ne yandan gelirsin?
-Hazan olduğum yerden.
-Kış, ne yandan gelirsin?
-Unutulduğum yerden.
 
 
Geçen ömrün yasında,
Kuzey yakasında ben.
Gün bulut arkasında
Gurbet arkasında ben.
 
 
Var mı benden bir sorak1
Nerdeyim ben, nerdeyim?
Yaddaşına2 iyi bak,
Unuttuğun yerdeyim.
 

Unutulmak Nöbeti

 
Yerde su, gökte bulut,
Tanrı’nın hayalleri,
Bir şamın yaprağında sınavdan çıkar yaşam.
Alıp kanatlarına cevapsız sualleri
Yüreğimin başına sessiz konmakta akşam.
 
 
Yazı gönül yarası, kışı yüz karasıdır,
Ne ele erkim çatar, ne de bir hahişim3 var.
Ah bilseydim mezarım dünyanın harasıdır
Ve benim bu dünyada, bilseydim ne işim var?
 
 
Nereye akarsa aksın,
Su, yarınki buluttu(r).
Bu günkü cada4 yoldur dünküyse akın5 yeri.
Aldığı nefes gibi vatan beni unuttu,
Kimin yâdına düşer yitik bulağın yeri?
 
 
Unutulmak nöbeti…
Benim de geldi sıram,
Bizi ölüme çeken zaman arıdır belki.
Onu sevmek var iken kimden ve neden korkam,
Herkesin kalbindeki sevgi Tanrı’dır belki?
 
 
O avcı, dert sürekçi…6
Var mı bir ümit yeri?
Nereye dek götürür ilahi vaatler beni?
Sevmeye ne kaldı ki dünyada ondan geri,
Ona doğru kovmakta verdiği dertler beni…
 

Talih İle Yüz Yüze

 
Talih ile yüz yüze
Talih ile göz göze
Talih ile baş başa
Kalıp, yiğitsen yaşa.
 
 
Gecenin gece derdi…
Gündüz günü yaşıyor.
O hangi behteverdi(r)7
Öz ömrünü yaşıyor.
 
 
Haçan8 düştük akına
Önde varmış ah, neler…
O selin gabağına9
Birden düşen dehneler.10
 
 
Gözümüz bahardadır,
Göz nerde? Arzu nerde?
Sel yatağı hardadır,11
Arka akan su nerde?!
 
 
Düşüp arka darıhar12
O suyun yeğin ömrü.
Bir bizim ömrümüz var,
Bir de talihin ömrü.
 
 
Geri dönmek gümanın
Ark ark parçalanır da
Aşkın, arzun, zamanın
Baş yolundan kenarda.
 
 
Aşabilir mi dağı
Sozalan13 arkın ömrü?!
Nerdedir sel yatağı,
Nerdedir halkın ömrü?!
 
 
Talih ile göz göze
Talih ile yüz yüze,
Talih ile baş başa
Kalıp yiğitsen yaşa!
 

Dersiniz

 
Bakarsın ağarır gözün karası,
Baksan da bakmasan da iz kalmaz suda.
Bir ömür, akşamla sabah arası,
Sabah hoş geldinmiş, akşam elveda.
 
 
Ömrüm geçip gider dar bir boğazdan,
Bu deniz gözümde büyütür gamı,
Gözden yiteceğim, yoğum birazdan,
Hasret sularında benim o gemi.
 
 
Dersiniz, bilmedik ömür süreli
Vaktin söz sovunda, çat ha çatında 14
Atadan, anadan, yardan ireli
Sevgilisi varmış vatan adında.
 
 
Dersiniz, dert sürdü, ömür sürmedi,
Sonunda menzile yetti dersiniz.
O, bu zamaneden söz götürmedi ,
Başını götürüp gitti15 dersiniz.
 

Daha Hiç Kimsenin Yoktur Haberi

 
Daha hiç kimsenin yoktur haberi
Beni bu yerlere sesleyen nedir?
Kim bilir belki de gurbet elleri
Garip mezarların hasretindedir.
 
 
Gelir damağıma ölümün tadı
Tetikler düşecek, tiye16 çıkacak.
O yerler dirime sahip olmadı
Gelip ölüme mi iye çıkacak.
 
 
Garip gecelerin uykusu servaht 17,
Gurbet gündüzlere zulüm dolanır.
Anam dolanırdı başımda bir vaht,
Şimdi etrafımda ölüm dolanır.
 
 
Yok, daha içime benzemez çölüm,18
Ömrün ak günleri karadan çıkar.
Ölmenin zamanı geldi, gel, ölüm,
Ben ölüm, gel beni aradan çıkar.
 

Allah Unutmaz

 
Payızda19 baharın yolunu tuttun,
Çiçekler bitecek içinden karın.
Evvel arzuladın, sonra unuttun
Çıkarlar karşına unuttukların.
 
 
Sevilen, Tanrı’ya sevimli bende,
Bakma ki şeytanlar taş atar sana
Tanrı, istesen de, istemesen de
Bir şair talihi yaşatır sana.
 
 
Her gonca gelecek aşk ilahesi,
Her avuç toprak da ağaç yeridir.
Senin fikirlerin magnit sahesi20
İlahi vahiylerin saklaç yeridir.
 
 
Göze görünecek kalbine daman,21
Son uçta seheri getirir gece.
Seni gurbetlerde çürüten zaman
Sözünün yanından yel olup geçer.
 
 
Başından yükselen duman mı, çen mi?22
Gönül ocağının odundan çıktı.
Bu gurbet denilen sen isteyen mi?
Bir düşün belki de yâdından çıktı.
 
 
Sorma hiç, ne olur sonun evvelin
Taşta su, dilde söz, odunda ocak.
Senin şiirlerin, hamile gelin,
Her okuduğunda fikir doğacak.
 
 
Görürsün gül biter içinde karın
Bakma ki verdiğin söz sözü tutmaz:
Çıkarlar karşına unuttukların
İnsan unutur da Allah unutmaz.
 

Sultanım

 
Getirdiler, isteyerek gelmedim,
Ellerinle nura döndü zulmetim.
Ne verdin ki, değerini bilmedim,
Sepeledim nere geldi, sultanım.
 
 
Bir kısmetin ben izinden yürüdüm,
Civanlığı kocalığa bürüdüm.
Nere gittim, sürüm sürüm sürüdüm
Dert elimden zara geldi, sultanım.
 
 
Menzil kestim, ümidimi kesmedim,
Vakte küstüm, dönek bahta küsmedim.
Ne gönderdin, ortak çıktı kısmetim,
Her ne geldi, kara geldi, sultanım.
 
 
Senden gayrı yüz tutmaya nere var?
Boşa geçmez, her ak günde kara var
Ne bileydim yar sözünde yara var,
Yardan bize, yara geldi, sultanım…
 
 
Ömür yolu zaman içi var geldi,
Vara, vara dünya bize dar geldi.
Arzuların baharına kar geldi,
“Bizim ki de kara geldi,” sultanım.
 
 
Kabir yeri yara ise, yara ver,
Yürek sudur, dinlenmeye ara ver.
Çare sende, çar naçara çare ver
Ölüm bize çare geldi, sultanım…
 

Başardım

 
Geçip geldim nice nice ölümden
Yaşamadım, yaşatmayı başardım.
Sözden gayri ne gelirdi elimden
Yüreğimi boşaltmayı başardım.
 
 
O dünyadan ne verdiler götürdüm
Neyi vardı bu dünyaya yetirdim.
Bu yollarda ne buldum, ne yitirdim
Ne almıştım, ne satmayı başardım.
 
 
Batan güneş yatan bahtın göğsü mü?!
Gelip geçti hasetlerin mevsimi.
Yele verdim, suya çektim nefsimi
Arkasından taş atmayı başardım.
 
 
Ömür geçti kov ha kovda,23 akında.
Ne tez gördüm uzaklığı yakında?!
Kılıç idim, dünya adlı bu kında
Yavaş yavaş pas tutmayı başardım.
 
 
Görüşmeye adım atan değildim.
Ninnisiyle uyku yatan değildim.
Ben onsuz da bu dünyadan değildim,
Ben kendimi aldatmayı başardım
 

Adım

 
Adım anılmaz ki, vaht darlığında
Yazsanız, tükenir kaleminiz de…
Ama fikrinizin mezarlığında
Tutun, gerek olur son deminizde…
 
 
Olsun yatan bahtım size hediye
Vakti oyatanlar24 bahtı oyatmaz.
Adım listenizden silinmiş diye
Bir tek elinizin kınası çatmaz25
 
 
Vakti yok, kendini gösterir saat,
Vakti sorarsanız özünü söyler.
Benim, dilinizin ucundaki ad,
Bir gün dil yanılıp düzünü söyler.
 
 
Ne kalır varlıktan yokluğa? Bir hiç,
Geriye dönense sonun evveli…
Batı hücumuyla batsa da Kiteç26
Hâlâ yer altından çan sesi gelir…
 
 
Kalacak, gelecek varise adım,
Kıvılcım, kararan kara taştadır.
Adımı unutan var ise, adım
Vakte yanık veren27 bir yaddaştadır.28
 
 
Ben de tamamlasa ömrünü sürgün,
Atlayıp yokluktan varlığa geçsem…
Allah’ım son verse hicrete bir gün
Bir gün Medine’den Mekke’ye göçsem,
 
 
Çıksa yollarıma Kerbela, Kûfe,
Tanrı kelamına ilk katılanlar…
Ne kadar şaşardı bu tesadüfe
Adım çekilince dik atılanlar.29
 
 
Canım da adımın üvey veteni,30
Tükenen günleri bu gün, sabah da…
Benim içinizde suçunuz, beni,
Unutmak da çetin, hatırlamak da…
 

Çok Mu Önemli

 
Bu insanlar içinde
Sıradan bir insanım
Azıcık zahmetim var,
Bir az da şairliğim.
Hiç istemem başımı
Koltuk altta girleyim.31
Bir dünyayım,
Bozulmuştur bu dünyanın
İktisadi haritası
Midem vardı bir vaht taşları eritesi.
Geçip giden savaşlardan hatıra
Şimdi savaş vardır orda.
Yüreğim de bir güzele müstemleke
Günahlarım bana leke.
 
 
Bir balaca ülkeyim
Biraz mahkûmluğum var,
Biraz da hâkimliğim.
Söyle çok mu önemli
Ne olduğum, kimliğim…
 

Eyfel Kulesi

 
Eyfel kulesi mi zirvesi vaktin
Bir vaht ki, bir asır ondan uzaksan…
Ona aşağıdan yukarı baktın,
Bir de yukarıdan aşağı baksan.
 
 
İnsan zekâsına belki de sondur,
Zirvesi nur alır gün batımından.
Belki de ikinci bir Vavilon’dur32
İnsanın Allah’a can atımından…
 
 
Böyle mi olurmuş ruh yükselmesi?
Eh, bu da aklıma gelen bir histir…
Paris’te gizlidir varis kelimesi
Paris, varistir…
 
 
Ona Fransız’ın gözüyle baksan
Dalanı, döngesi misale döner…
Eyfel Kulesi’ne şayet bir çıksan
Paris ayakların altına iner…
 
 
Bir gezen, istiyor gezsin bin kere,
Ömrün gurubunda bu ne görüştü.33
Ben ister idim ki gençliğim göre,
Fırsat, kocalığın eline düştü…
 
 
Çağlayan çağlarım erdi mi sona,
Hiçbir şey ruhumu, artık oyatmaz.34
Fikrimi yolundan çevirmez Sena35
Hevesim Eyfel’in başına çatmaz.
 
 
Dilim de varmaz ki kötüleyeyim
Tabiri caiz midir? Tabir caizdir…
Ömrün önü kışa… Ben Paris’teyim
Yolda gazellerin rengi payızdır…36
 

Boğaz

 
Zamanenin elinden çektiği az olmadı,
Ama boğaz olmadı
Bir kimsenin önünde
Bahtı gibi kara saçları vardı bir vakit,
Döküleni döküldü,
Çallayanı çalladı.37
Kendi yetirdiğini karşısında görünce,
Tanrı da cığalladı…38
Bahtına, ikbaline
Hiç kimsenin aklına bile getirmediği
Ani bir kaza düştü.
Ne yandan kaçıyorsa
Gidip oraya,
İki araya
Dar bir boğaza düştü.
 
 
Bu boğazın toruna kızıl bir balık gibi
Güneş de dalıp çıkar.
Akşam battığı yeri, sabah aldatıp çıkar.
Vuslatla ayrılığın taamını tadıp çıkar…
 
 
Kanatlansa bu suyun altında, balıkları,
Bu suyun aynasında martıları uçsalar.
Gelip senden sorsalar her tür alçaklıkları
Her tür yücelikleri, gelip senden sorsalar…
 
 
…İki deniz arası bir boğaza düşmeler,
Bir yandan ayrılmalar, bir yandan görüşmeler…
Ayrılığın gözdağı;
Ağzına su dolalı,
Doğuşundan dünyanın açık kalan dudağı…
 
 
Hayalin
El çatmaz, ses de yetmez sonsuz ufuklarında
Yolcu yolda, yol açık;
Boğazdır ana karnı, ölüm de bir boğazdır,
Çıkabilir isen çık,
Doğum ölüm arası yolun da bir boğazdır…
 
 
Ümidi boz bulanlık sulara yansıyan nur.
Sen ey bizi var eden,
Denizleri boğazdan geçmeye mecbur eden
Gözlerinin ucuyla bize de bak ne olur…
 
 
Günlerini sayınca ayrılık gemileri,
Gözden çıkanlarının ardından baka baka
Kalbi taş olmalısın.
Boğaz boydan ucadır,
İki dünya arası açılan bir bacadır,
Düştün mü, ezel ahir
                                     Ya bir yana çıkmalı,
Ya harap olmalısın.
 

Yılan

 
Kaderin nakışıdır
Senin işin dürüsttü(r).
Yılan! Hansı yahşıdır39
Yerin altı, ya üstü?
 
 
Her gün yer altı kından
Ayrılıp çıkmak nasıl?
Kendin öz kabuğundan
Sıyrılıp çıkmak nasıl?
 
 
Ölümün bir parçası
Ağzında zehir dişin
Yokluk varlık arası
Nereden bu gelişin?
 
 
İki arada kaldın
Burnunda kan kokusu.
İlk defa kimi çaldın40
Saldın, yılan korkusu?
 
 
Sürünüp yastı yastı
Talihini çekerdin.
Yuvanı su mu bastı
Gelip rüyama girdin?
 
 
Ben de, lanet şeytana
Şirin dile inandım.
Dünya kadar yalana
Bile bile inandım.
 
 
Dişinin altındadı(r)
Ölümün memleketi.
Ömrümün kaçtı tadı
Bana bir zehir geti(r).
 
 
Kaderimin kışıdı(r)
Çal beni isti isti.41
Görüm hansı42 yahşıdı(r)
Yerin altı, ya üstü?
 

Uğur Beklersin

 
Sen uğur beklersin, sabır nehs43 gelir,
Sen avand44 gidersin, işin ters gelir.
 
 
Yol, kendi kıvrıla kıvrıla gider,
Su kendi, burula burula gider.
 
 
Çevrede ne kadar dere var, dik var,
Dünyanın özünde bir eğrilik var.
 
 
Nasıl düz diyelim bu yola, ize,
Düz yolu düz yılan eğri giderse…
 

Ey Güvercin

 
Ey güvercin ne gezersin
Penceremin önünde?
                            Burda garip gibiyim
Ben de senin gününde…
                            Den gezersin?
Yoksa sen getirdin mi den bana?
                            Geldin, sevgi mektubunu
Hatırlattın sen bana.
                            Ne yandaysa bir sineyi
Yarıp çıkan yüreksin.
                            Ya talihin kısmetine
Uçup gelen meleksin?
Susturulmaz, söndürülmez,
Uyutulmaz duygusun.
Ya vatanın bir parçası,
Ya anamın ruhusun.
Ey güvercin, neden böyle
Narahatsın, narahat?45
Ne bilirsin bir alıcı
Kuş gibidir bu hayat?
 

Yüksek Binaların Kuşatmasında…

 
Yüksek binaların kuşatmasında
Darlanır,
                                Kahırlanır,
                                                         Yeri dar mescit.
Kulağı göklerin imdat sesinde
Leylek boğazını uzatır mescit.
 
 
Ömrü uzun imiş sırlı yalanın
Allah’a inam da o sırdan gelir.
Sanırsın minberde öten mollanın
Sesi sekizinci asırdan gelir…
 
 
Gör neye benziyor o minareler,
Batmış gemilerin dor ağacına.
Molla da minbere çıkıp her seher
Sesinden çekilir darağacına.
 
 
Fikri de değişmiş yüreği gibi
Sözü sohbeti de dilinde kalmış.
Bulut da Allah’ın eteği gibi
Yırtılıp mollanın elinde kalmış…
 
1.Sorak: Sorup alınan haber.
2.Yaddaş: Hafıza.
3.Hahiş: İstek, rica
4.Cada: Kuruyan bir bataklığın, sular çekildikten sonra toprakları çatlamış hali.
5.Akın: Süratle akan su. Akın yeri: Hızla akan su yatağı
6.Sürekçi: Sürek avında avı, avcıların önüne doğru kovalayan kişi.
7.Behtever: Talihi kendisine yar olan, bahtiyar.
8.Haçan: Ne Zaman.
9.Gabag: Ön, ön taraf.
10.Dehne: Ana kanaldan ayrılan küçük kanal, ark.
11.Harda: Nerede
12.Darıhmak: Canı sıkılmak, bunalmak.
13.Sozalmak: Suyun, giderek azalması.
14.Vaktin söz sovunda çat ha çatında: Zamanın darlığı nedeniyle bir şeyleri yapma telaşında olmak.
15.Başını götürüp gitmek: Başını alıp gitmek.
16.Tiye: Kılıç, bıçak vs aletlerin keskin tarafı, ağzı.
17.Servaht: Sayık, ihtiyatlı, uyanık, gözü açık.
18.Çöl: Dış, dışarı.
19.Payız: Sonbahar
20.Magnit sahesi: Manyetik çekim alanı,
21.Kalbine dammak: İçine doğmak.
22.Çen: Sis, duman.
23.Gov ha gov: Kovalamaca.
24.Oyatmak: Uyandırmak
25.Elinize kına yakmadığınız kaldı…
26.Rus efsanelerinde adı sık geçen bir şehir. Efsaneye göre şehir Altinordu Devletinin Hakanı Batıhan’ın hücumları sırasında yeraltına çekilmiştir. Şimdi, yerinde büyük bir göl vardır. İnsanlar, yeraltına çekilen bu şehrin Kiliselerinden hala çan sesleri geldiğine inanırlar.
27.Yanık vermek: Sinirlendirmek, kızdırmak.
28.Yaddaş: Hafıza.
29.Dik atılmak: Anında tepki verip karşı çıkmak.
30.Veten: Vatan.
31.Başını koltuk altta girlemek: Birilerinin gölgesinde yaşamak.
32.Vavilon: Mezopotomya’da meşhur şehir Babil’in Fransızca söylenişi..
33.Görüşmek: Buluşmak
34.Oyatmak: Uyandırmak
35.Sena: Azerbaycanlı Türkler, Sen nehrine Sena demektedir.
36.Payız: Sonbahar.
37.Çallamak: Saçın ağarmaya başlaması, beyaza çalması hali.
38.Cıgallamak: Oyunun kurallarına uymamak, kuralları çiğnemek.
39.Yahşı: İyi, güzel.
40.Çalmak: Yılan sokması.
41.İsti isti: ılık, ılık; sıcak, sıcak.
42.Hansı: Hangisi.
43.Nehs: Uğursuz, meşum.
44.Avand: Başarılı, uğurlu.
45.Narahat: Tedirgin.
19 425,23 s`om

Janrlar va teglar

Yosh cheklamasi:
0+
Litresda chiqarilgan sana:
01 avgust 2023
ISBN:
978-625-6852-28-0
Matbaachilar:
Mualliflik huquqi egasi:
Elips Kitap
Matn
O'rtacha reyting 0, 0 ta baholash asosida
Matn PDF
O'rtacha reyting 0, 0 ta baholash asosida
Audio
O'rtacha reyting 5, 1 ta baholash asosida
Matn
O'rtacha reyting 0, 0 ta baholash asosida
Matn
O'rtacha reyting 0, 0 ta baholash asosida