Faqat Litresda o'qing

Kitobni fayl sifatida yuklab bo'lmaydi, lekin bizning ilovamizda yoki veb-saytda onlayn o'qilishi mumkin.

Kitobni o'qish: «Edi ile Büdü – Pancarcı Çocuk – Kar Tanesinin Macerası»

Shrift:

Edi ile Büdü


Bir varmış bir yokmuş. Zamanın birinde Edi adlı bir adamla, Büdü adında karısı yaşarmış.

Edi bir gün Büdü’ye demiş ki: “Büdü!”

Büdü: “Efendim Edi, ne oldu?”

Edi: “Bizim kızı özledim, yüreğim sıkıldı biraz. Hadi kalk da şu kızı bir görmeye gidelim. Epey zaman oldu görmeyeli.”

Büdü: “Olur gidelim. Yanımızda ne götürelim giderken? Eli boş gidilmez şimdi.”

Edi: “Kalkıp hamur yoğuralım da bazlama pişirelim. Sabah erkenden de yola çıkarız.”

Kışın soğuk bir gecesiydi, gökte de dolunay vardı.

Edi: “Şansımız var baksana! Allah tandırı yakmış gökyüzünde, bizim tandırı yakmamıza gerek kalmadı.”

Hamuru topak topak kalıp yapıp, bahçe duvarına yapıştırdılar, sonra da uyumaya gittiler. Sabah olunca kalktılar ve hamurları duvardan söküp, heybelerine doldurdular. Tüm gece soğukta kalan hamur, kaskatı olmuş, taş gibi sertleşmişti.



Tandırın içine kelle paça koyup pişirmişlerdi, tencerenin üzerini iyice örttüler. Bir kese de paraları vardı yanlarında, onu da güzelce bir yere koyup sakladılar. Ardından da dışarı çıkıp, kapıyı kapattılar, anahtarını da kapının ağzındaki taşın altına koyup, birlikte yola düştüler. Yolda bir derviş babaya rast gelip, ona seslendiler: “Derviş baba!”

Derviş baba: “Buyurun!”

‘‘Biz kızımızı ziyarete gidiyoruz. Evin anahtarını da kapıdaki taşın altına koyduk. Ocakta kelle paça yemeği var, para kesesini de falan yere gizledik. Sen şimdi sakın ola tutup da eve girme, ocaktaki yemeğimizi yiyip de yerine kötü şeyler doldurma, paramızı alıp da yerine taş toprak doldurma ha!’’

Derviş baba: “Yahu benim işim var gücüm var! Çocuk olmayın, benim ne işim olur sizin kelle paçanızla da paranızla da! Çekilin gidin işinize! Şu hâle bak yahu!”

Edi ile Büdü buna sevinip, güven ve huzur içinde yollarına devam ettiler. Derviş baba da hemen koşup, soluğu evde aldı. Kapıyı açıp, içeri girdi, önce ocaktaki kelle paçayı midesine indirdi, yerine başka şeyler doldurdu. Sonra da para kesesini bulup cebine boşalttı, oracıkta bulduğu bir testiyi kırıp, parçalarını da kesenin içine koydu. Ardından da evden dışarı çıktı.



Edi ile Büdü, kızlarının oturduğu şehrin yakınlarına kadar yol aldılar. Orada birisini bulup, kızlarının evine gitmesini ve ona annesiyle babasının kendisini ziyarete gelmekte olduklarını söylemesini istediler.

Kızlarının kocası dürüst ve saygıdeğer bir tüccardı. Hâli vakti yerinde, hürmet gören bir adamdı. Kızın birden yüreği daraldı ve telaşa düştü, şimdi anasıyla babası eski püskü üst başlarıyla evlerine gelecek olsalar, kendi saygınlıklarını yitireceklerdi. İşin daha kötü tarafıysa, gelirken yanlarında hediye de getireceklerdi muhakkak. Bu yüzden, kız hemen hizmetçisini yolladı; yolda onları karşılayıp, ellerindeki hediyelerini bir kenara atmasını tembih etti. Ama Büdü, hediye bazlamalardan bir tanesini atılmaktan kurtardı ve koltuğunun altına saklamayı bildi. Sonunda eve vardılar, selam verdiler ve geçip oturdular. Kızlarının kocası eve gelene kadar, oradan buradan konuşup sohbet ettiler. Büdü, damadını görünce sakladığı bazlamayı hemen ortaya çıkardı ve önüne koydu: “Anan sana kurban olsun, sana ancak bir tane bazlama getirebildim. Aslında epeyce pişirmiş getiriyorduk, ama yolda hırsız uğursuzlar yolumuzu kesip elimizde ne var ne yoksa aldılar.”



Kız, fırsat vermeden hemen atıldı ve bazlamayı kapıverdi anasının elinden, sonra da götürüp dışarıda köpeklerin önüne attı. Ardından, akşam yemeğini yediler ve uyku vakti geldi. Kız o sırada hizmetçilere seslenip, anasıyla babasının yatağını baharat çuvalları ve öteberi koydukları odaya hazırlamalarını emretti.

Edi ile Büdü, gecenin bir yarısı baharat ve diğer kötü kokulara uyandılar.

Büdü: “Edi!”

Edi: “Efendim Büdücüğüm.”

Büdü: “Burada neler olmuş biliyor musun?”

Edi: “Ne olmuş ki?”

Büdü: “Anası kurban olsun yavruma! Kızcağızın işi o kadar başından aşkın ki tuvalete bile gidememiş baksana, hep gelip gidip buraya yapmış! Hadi kalk da şu pislik çuvallarını nehre döküp gelelim!”

Bunun üzerine kalkıp, odadaki tüm baharat çuvallarını ve diğer öteberiyi nehre dökmeye gittiler, sonra da yataklarına dönüp gönül huzuru içinde uykuya daldılar. Sabah olunca da kalkıp, kahvaltı yapmak için diğerlerinin yanına geçtiler. Büdü, kızını görünce ona dedi ki: “Anan sana kurban olsun yavrum! Bu köpoğlusu seni evde ne kadar çok çalıştırıyor ki tuvalete gitmeye bile fırsat bulamamışsın! Gece o odadaki tüm pislikleri toplayıp nehre döktük.”



Kız hemen davranıp anasının ağzını kapamaya çalıştı, yoksa kocası ne olup bittiğini anlayabilirdi. Sonra da hizmetçilerini çağırıp, odadan atılan baharatların yerine yenilerinin alınmasını söyledi ki kocası işin farkına varmasın.

Ertesi gece ise kız, hizmetçilerine anasıyla babasının yatağını aynalı odaya sermelerini söyledi. Gecenin bir vakti olunca, Edi ile Büdü yine yataklarından kalkıp doğruldular ve ne yapıp ettilerse bir türlü gözlerine uyku girmedi. Etraflarına baktıklarında gördüler ki her taraftan kadınlar ve adamlar gözlerini dikmiş, kendilerini seyrediyorlar.

Büdü: “Edi!”

Edi: “Efendim Büdücüğüm.”

Büdü: “Ne olmuş burada biliyor musun?”

Edi: “Ne olmuş ki?”

Büdü: “Anası feda olsun yavruma! Bir baksana ne kadar kötü niyetli düşmanı var kızımın! Hadi kalk da bunların hepsini vurup öldürelim, kızımız da rahat bir nefes alsın!”



Hemen yerlerinden kalktılar, ellerine geçirdikleri sopalarla işe girişip, odada ne kadar ayna varsa hepsini kırıp döktüler. Bir de baktılar ki hepsini öldürmüşler. Sonunda kimsenin kendilerine bakmadığından emin olunca Büdü, “İşte öldürdük hepsini, artık kimse bakmıyor.” dedi. Ardından da sabaha kadar huzur içinde, mışıl mışıl uyudular.

Bepul matn qismi tugad.