Faqat Litresda o'qing

Kitobni fayl sifatida yuklab bo'lmaydi, lekin bizning ilovamizda yoki veb-saytda onlayn o'qilishi mumkin.

Kitobni o'qish: «Kadife Yapraklar»

Shrift:

ÖNSÖZ

Bu kitapta yer alan yazılar, değişik tarihlerde Irak Türkmen edebiyatı ile ilgili olarak yapmış olduğumuz çalışmalarla birlikte, Bağdat El yazmaları Evinde bulunan önemli eserlerimiz hakkında hazırlamış olduğumuz kataloglardan oluşmaktadır. Bunların bir kısmı zamanında yerel dergilerimizde, diğerleri ise Türkiye’de çıkmakta olan hakemli dergilerde yayımlanmıştır.

Edebiyat tarihimizle ilgili çalışmalar, Havadis, Maarif ve Kevkeb-i Maarif gibi en eski yayın organlarımızın üzerinden yapılmıştır. Bunlar arasında Türkmen edebiyatçılarının dili sadeleştirme konusunda harcadıkları çaba, hikâye ve roman alanına verdikleri özen, çocuk şiirine gösterdikleri önem ve bu türlerde yayımladıkları ilk ürünlerle birlikte, edebiyatımızda görkemli konumlara sahip olan Sâfî ve Hicri Dede gibi şairlerimizin bazı görkemli ve ilginç çalışmalarının, günümüze kadar ele alınmaya ayrıntıları bulunmaktadır.

Kitabın ikinci bölümünde, yakın bir tarihe kadar ulaşılması engellenen Irak El yazmaları Evi’ndeki eserlerimizin bir bölümüne, katalog halinde, ışık tutulmaktadır. Bunlar, klasik edebiyatımızın nadide cevherleri olarak bilinen şiir divanlarımızın yanı sıra, tarihi sözlüklerimizi kapsamaktadır. Amaç, Irak’ta Arap harfli Türkçe zengin bir el yazması hazinesi bulunduğuna dikkatleri çekmek ve bu alanda çalışma yapmak isteyen araştırıcılara bu hazineyi kısmen de olsa tanıtmaktır. Bu çalışmalarla Türkmen edebiyatına, mütevazı da olsa, bir hizmet sunabilmişsek ne mutlu bize…

Kazancı

MAARİF DERGİSİ ÜZERİNDEN TÜRKMEN EDEBİYATÇILARININ DİLİ SADELEŞTİRME ÇABALARI 1

Maarif dergisi Türkmenlerin Irak’ta çıkardıkları ilk edebiyat dergisi olduğu gibi, Irak genelinde yayınlanan üçüncü edebiyat dergisi olarak da bilinmektedir2. Kerkük’te çıkarıldığı için, Türkmenlerin her konuda düşüncelerini yansıtan bir özelliğe sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım.

Dergi 24 Nisan 1913 ile 20 Kasım 1913 tarihleri arasında yayımlanan 11 sayısıyla, birinci sayıının önsözünde belirtilen misyonlarını tam olarak yerine getirmeye çalışmıştır3. Vefat etmiş olan edebiyatçılardan yayımladığı örnekler yanında, etrafına toplanan dönemin edebiyatçılarının da katkılarını paylaşmıştır. Bunlar yalnız şiirleriyle değil, düzyazıları ve bu yazılarda değişik konular üzerine ileri sürmüş oldukları görüş, öneri ve düşünceleriyle de dikkatleri çekmektedirler. Bu konulardan biri dil ve dilin sadeleştirilmesi konusudur.

Dil ile doğrudan doğruya ilgili olarak yayımlanan ilk yazıya, derginin 4. ve 5. sayısında rastlıyoruz. “Lisana Dair” başlıklı bu yazı, Fethi Safvet (1896-1966)4 tarafından iki bölümde kaleme alınmıştır5. Yazıyı incelediğimizde Dr. Suphi Saatçi’nin Fethi Safvet hakkında söylemiş olduğu haklı bir cümleyi hatırlamış oluyoruz: Fethi Safvet’in “ileri sürdüğü görüşler, dönemi için yeni ufukların müjdecisi olmuştur”6.

Fethi Safvet “Lisana Dair” yazısına, tanıdıklarının birisi tarafından, hele kendi dilini kavramadan Fransızca öğrenmek istediğini ve bu isteğin ne kadar anlamsız, yersiz olduğunu giriş bölümü yaparak, dil hakkındaki görüşlerini anlatmaya başlamaktadır. Fethi Safvet’e göre:

1- Yaşadığımız ortamda dile karşı nezaketle davranılmıyor.

2- Memlekette üst düzeyde olan insanların sayılı kısmının dışında, diğerleri dili doğru dürüst konuşamıyor, yazamıyor, kurallarına saygı gösteremiyor.

3- Bunlar, dilimize “muhabbetimiz” olmadığından, her türlü “amâl ve irfanın” dil ile başladığını bilmediğimizden, “lisanı/ dili sevmek, milleti muhafaza etmek olduğunu anlamadığımızdan, anlamak istemediğimizden” ileri gelmektedir.

4- Dilimizin ne kadar “beliğ, râk’sân, müessir” bir dil olduğunu bilseydik, kuşkusuz ki, onu bu derecede ihmale uğratamazdık.

5- “Teâli, terakki, tekâmül” için dil bir ihtiyaçtır.

6- İnsanlar tarih boyunca dillerini geliştirmek için her zaman yeni sözcükler üretmek gereğine zorlanmışlar ve bu konuda göstermiş oldukları çabalarla konuştuğumuz dil, bugünkü kıvamını kazanmıştır.

7- Dilimiz sanıldığı kadar “güç/zor/ olmadığı gibi kolay da değildir”. “Türkçeden başka bir de Arapçada ve Farsçada pek vâsi’ değilse bile, az, fakat temelli” bilgi ister.

8- Dil yanlışlıklarıyla dolu bir yazıda “sanat, meziyet” aramak boşunadır.

9- Daha önceki dönemlerde dilimiz pek “bulutlu, boğuk, müphem ve muğlâktı”. Belirli, bir sınıfa özgüydü. Ama Akif Paşa, Ethem Pertev Paşa gibi bazı aydınlarımızın girişimiyle “kolaylığa, sadeliğe, inceliğe” kavuştu. Daha sora bu kervana katılan Şinasi’ler, Ziya Paşa’lar, Namık Bey’ler gibi “garbi taklit ederek” “yeniliğe daha ziyade kudret, selaset bahş” ettiler.

10- “Bununla beraber, havâ-yı teceddüt vâdi-yi edebiyatın bütün bu boşluklarını dolduramamıştı. Yine pek renksiz, yine cansız, yine hareketsizdi. Evza’ ve etvarımıza hakkıyla tercüme olmuyordu”.

11- Abdulhak Hamit ve Ekrem devrine gelince de bu cansızlık devam etti. Ancak bunların yetiştirmiş olduğu Fikret’ler, Halit Ziya’lar, Cenap Şahabettin’lerin de içinde bulunduğu kuşak, “bina-yı teceddüdün esaslarını, temellerini” kurmuş oldular. O yolu tuttular, ilerlediler. Dil açısından “kelimelerin ahengini, ruhunu” yakaladıkları bir üslupla eserler yazmaya başladılar.

12- İşte böyle bir dil istiyoruz ki, – yazar, Halit Ziya’nın bir yazısına atfen – “onda o ezgiler, o örnekler, o derinlikler olsun. Bedii ile elyaf-î ruhu teh’ziz edip / titretip/ okşayacak, efkârı tenvir, ahlaki ve hissiyatı teh’zip ve terbiye edecek bir lisan” olsun.

Bu yazı, bildiğimiz kadarıyla, dilimizin sadeleştirilmesiyle ilgili olarak yerel basın organlarımızda yayımlanan ilk net yazıdır. Yazarı Fethi Safvet o tarihlerde on yedi yaşındadır. Tek edebiyatta değil, hatta günlük konuşma dilinde yapılan yanlışlıkların, zamanla milletin varlığını bile etkiyeceğini vurguladığı gibi, dili daha cana yakın kılabilmek için sadeleşmeye yönelmenin gerektiğini önermekle birlikte, ihtiyaç duyulduysa, yeni sözcükler üretme konusunda da bir sakınca görmemektedir.

Bu görüşlerin, zamanında edebiyat ortamı tarafından ilgi ile karşılanarak, az çok yankı yaratmış olduğunu söylemek bir dereceye kadar mümkün. Bu yankının bir belirtisini, Maarif dergisinin kurucusu ve baş editörlüğünü yapan Ahmet Medeni’nin “Osmanlı Lisanı7 adı altında kaleme almış olduğu yazıda görmekteyiz. Yazıda Medeni, aynı düşünceleri, ufak tefek farklarla benimsemektedir. Medeni’ye göre:

1- Edebiyatta en dikkat edilmesi gereken sorun dildir. Dilimiz ne kadar “incelir, tasfiye ve tevsi’ edilirse” edebiyatımız da o kadar yükselir ve yücelir. Onun için her şeyden önce dile ve dilin “tanzimine” bakmalıyız.

2- Dedelerimiz Türkçemizi “cevelânî edebilerine” uygun görmemişler. Dolayısıyla Türkçe, Arapça ve Farsçadan oluşan bileşik “lisan-ı Osmanlıyı tesis” etmişler.

3- Oysa dilimiz, zaman akışı içerisinde gerçekleşen bütün gelişmeleri izleyerek bugüne gelmeliydi. Ama bu olmadı. Bunun yerine “bir başka lisan meydana çıkarıldı”. Bunu hâlâ, tamamıyla beceremeyerek takip etmekteyiz. “Nakıs bir lisana razı olmak, teceddüdün lisana bağlı oluğunu bilmemek demek değil mi”?

4- Dedelerimizin, böyle bir ihmal ile izlerinde yürümek doğru değil, “istikbal-ı edebimiz noktasından elbette caiz değildir”.

5- Dilimiz zamanla öyle bir muğlâk ve karışık hale geldi ki, insanlarımız artık kendi dillerini anlamıyorlardı. Yazı dili ile konuşma dili arasında büyük bir uçurum oluştu. Oysa “lisan-ı tekellüm ile lisan-ı kitabet birbirinden farlı değildir”.

6- Muhatabın anlayamadığı bir edebiyatın dilinde eksiklik vardır, kusur vardır. Çünkü “söylemek ve yazmaktan maksat, bir fikri başkalarına anlatmaktır. O zaman niçin herkesin anlayacağı surette” yazmayalım. Dilimiz geçmişte bu “illet ile malûldü” . Bunu ilaç edenler başka bir hastalığa düşürdüler dilimizi. İngilizce, Fransızca, Almanca gibi batı dillerinden yabancı sözcükler almaya başladılar. Dilimizin yeni derdi bu.

7- Yabancı dillerden yeni terim, yeni deyiş ve deyimler adına aldığımız sözcüklerin yerine, kendi dilimizden bunları türetmeye çalışmalıyız. Olanaksızsa, dilimize “tev’em/ ikiz” diller olan Arapçadan, Farsçadan yararlanabiliriz. Değil yalnız dil, hiçbir şey kendiliğinden hâsıl olmamıştır.

8- Özet olarak: “lisanımızın tekâmülünü, istikbâl-i edebimizin te’minini istiyorsak…. Bu meseleye, bu meseleye-i lisanîyeye bir sai’-yi ciddi ve hakiki ile tevessül ve teşebbüs etmeliyiz”.

Fethi Safvet’in yazısı gibi, Ahmet Medeni’nin imzasıyla yayımlanan bu yazıda da dilin sadeleştirilmesi konusunda gereken adımların bir an önce atılmasına doğru bir çağrı vardır. Dil o kadar anlaşılmaz bir duruma gelmiştir ki, artık okurlar yazarların ürünlerini izlemekte zorlanmaktadırlar. Edebiyatta kullanılan dil, günlük konuşmada kullanılan dilden fazlaca farklı olmamalıdır. Yabancı sözcük ve terkiplerden arındırılmalıdır. Ancak batıya yaklaşım sonucu dile sızmaya başlayan deyim ve deyişlere de dikkat edilmelidir. Onlar da zamanla dilimizi zedeleyebilir. Bu sorunu çözmek için sözcük üretimine gidilebilir. Bu konuda Arapça ve Farsçadan yararlanmak, dilimizi batı dillerinin sömürgeciliğinde çiğnenmeye bırakmaktan daha doğrudur. Arapça ile Farsça, dilimizin ikizleri gibidir. Beraber yaşamışlar, gelişmişler. Birbirlerine yabancı sayılamazlar.

İki yazı da aynı amaç ile kaleme alınmıştır. Ancak Fethi Safvet’in yazısı dil bakımından daha sade, daha yalındır. Çok daha kolay anlaşılır bir niteliğe sahiptir. Sanki yazısını kaleme alırken, ileri sürdüğü düşüncelerin doğrultusunda hareket etmeyi yeğlemiştir. Sözcüklerden öz Türkçe olanlarını seçmiş, cümlelerden en kolay anlaşılır olanlarını kullanmaya özen göstermiştir. Bu konuda büyük bir dereceye kadar başarılı olmuştur. Oysa Ahmet Medeni’nin yazısında Osmanlı Türkçesinin etkisi, diğer yazılarında olduğu gibi, bütün ağdalığıyla, ağırlığıyla devam etmektedir. Bu yüzden yazısında ileri sürdüğü sadeleşme tezi, bir iddianın ötesine geçmemiştir. Sözde, havada kalmıştır. Bunu, daha sonradan gerek Maarif dergisi gerekse de diğer gazete ve dergilerimizde yayımladığı şiir ve yazılarından da öğreniyoruz8.

Ya Fethi Safvet söylediklerinin ne kadar arkasında durmuştur, uygulamaya çalışmıştır?

Fethi Safvet aslında bu yazıdan sonra elini eteğini edebiyat dünyasından çekmiştir. Değil dil konusunda, edebiyatla ilgili hiçbir konunun peşinde olmamıştır. Havadis gazetesinde katkısı olmuş mu olmamış mı, bu gazetenin tüm koleksiyonları elimizde bulunmadığı için- bilmiyoruz. Fakat Maarif dergisinden sonra çıkan yayın organlarımızın hiçbirinde adına rastlamıyoruz9. Maarif dergisinde de yayımlamış olduğu yazılarının sayısı dört yazıyı geçmemektedir10. Edebiyattan böyle erken uzaklaşmasının nedenlerini kesin olarak bilmemekle birlikte, birinci dünya savaşının başlamasıyla askere alınması, bu nedenlerden biri olarak düşünülebilir. Uzun bir süre memleketken uzak cephelerde savaşmıştır. Savaş sırasında tutsak düşmüştür. Serbest bırakılınca İstanbul’a yerleşmiş ve burada hayatının yönü, yordamı değişmiştir. Resim ve heykeltıraş sanatlarına kendini vermiştir.

Demek istediğim, dili sadeleştirme amacıyla yazılan bu yazılardan beklenen sonuçlar elde edilmemiştir, edebiyat ortamını fazlaca etkilememiştir. O tarihlerde, hatta daha sonra çıkan dergi ve gazetelerimizde kullanılan kapalı, yapmacık, yapay, zor anlaşılır dil, olduğu gibi yolunu alıp yürümüştür. Ancak bu yazılar, edebiyat tarihimizde birer farklı metin olarak yerlerini almışlardır.

Aslında Türk edebiyatında sadeleştirme hareketi çok erken başlamıştır. Şinasi’nin “umum halkın kolaylıkla anlayabileceği” bir edebiyat dili peşinde olması, Ziya Paşa’nın edebiyatı “ ‘avam beyninde/ arasında” araması, Ali Suavi’nin bilinçli olarak sade bir dil kullanması, Mütercim Asım’ın, Şemsettin Sami’nin dil ile ilgili çalışmaları, Mehmet Emin Yurdakul’un “Türkçe Şiirler” adlı eseri etrafında yapılan tartışmalarla başlamıştır11. Ancak ikinci meşrutiyetten sonra gerçek kıvamını bulmuştur. Selanik’te çıkarılan Genç Kalemler12 dergisinin etrafında toplanan yazarlar, bu konuyu ciddiyetle benimsemiş, ele almış ve ilk doğru temellerini atmışlardır. Bunların Başında Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem gelir. Ömer Seyfettin›in dergide dizi halinde yayımladığı “Yeni Lisan” başlıklı yazılarının birincisi13, dilde sadeleşme hareketinin bildirgesi sayıldığı gibi, milli edebiyat akımının ilkelerini beraberinde getiren bir yazı niteliğinde olduğu şeklinde de değerlendirilmektedir14.

O yazının, dili sadeleştirme konusunda içerdiği temel ilkeleri, Türk araştırıcıları şu şekilde özetlemektedirler:

1- Arapça ve Farsça gramer kurallarının kullanılmaması, bu kurallarla yapılan terkiplerin kaldırılması,

2- Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçede söylendikleri gibi yazılması,

3- Başka Türk Lehçelerinden kelimeler alınmaması,

4- İstanbul konuşması esas alınarak yeni bir yazı dilinin meydana getirilmesi.

5- Dil ve edebiyatın doğu-batı taklitçiliğinden kurtarılması,

Başlangıçta kimi edebiyatçılar tarafından tepki ile karşılanan ve sert tartışmalara yol açan bu ilkeler, daha sonra herkes tarafından kabul edilmiştir. Çünkü arkasında duranlar olmuştur. Doğruluğunu, verdikleri ürünlerle saptayanlar olmuştur. Yazı, Genç Kalemler dergisinden ya tümüyle ya da önemli bölümlerinden alıntılar yapılarak bazı basın organlarında tekrardan yayımlanmıştır15. Daha önemlisi, dili sadeleştirme konusunda hangi yöntemlere başvurulması gerektiği birer birer öne sürülmüş, anlatılmış ve açıklanmıştır. Yani yalnız dilin yaşadığı sıkıntıların nedenlerini ileri sürmekle yetinilmemiştir. Bu nedenlerin önüne geçilmesinin metotları da söz konusu edilmiştir. Yukarıdaki ilkeleri yeniden incelediğimizde, tek bunları görmekteyiz. Oysa asıl yazı, on altı yan başlıkla birkaç sütunda yayımlanmış uzun bir yazıdır16. “Türkçe Muvazenesini kaybetmiştir” kaygısından yola çıkarak, Türkçeye dengesini kazandırmak amacıyla yazılmış ve günümüz Türkçesinin geldiği noktayı sağlamasında atılan ilk olumlu, ilk gerçek adım olmuştur.

Genç Kalemler dergisinde çıkan bu birinci yazıyı, aynı başlık altında bir sürü yazı takıp etmiştir. Bu dergi ile Maarif dergisinde Ahmet Medeni ve Fethi Safvet’in yayınlamış oldukları yazılar arasında iki yıl kadar bir süre vardır. Bu iki yıl içerisinde, Genç Kalemler dergisi ve bu derginin benimsemiş olduğu sadeleştirme hareketinden bizimkilerin haberleri olmuş mu? Dergiden bazı nüshalar ellerine değmiş mi? O yazıları okumuşlar mı? Onlardan etkilenmişler mi? bu soruların yanıtlarını hem Fethi Safvet’in “Lisana Dair” hem de Ahmet Medeni’nin “Osmanlı Lisanı” yazılarından, kesin olarak değilse de, bir dereceye kadar kanaat verici delillerle çıkarabilir ve “hayır” Genç Kalemler dergisinden ve bu dergide yayımlanan “Yeni Lisan” yazılarından haberleri olmamış, etkilenmemişlerdir diyebiliriz. Bu deliller şunlardır:

1- Yazılarda son dönem divan edebiyatçılarına karşı hâlâ bir saygı gösterisi bulunmaktadır. Dilde bazı düzeltmeler yaptıklarına, edebiyatta bazı gelişmelere imza attıklarına inanılmaktadır. Oysa “Yeni Lisan”ın ilk satırlarından başlayarak, divan edebiyatçılarına özellikle de şairlerine hakaret boyutuna varan sert eleştiriler söz konusudur. O şairlerin bir kısmı “ahlaksızlık ve eşcinsellikle” suçlandırılmaktadırlar17.

2- Yazılarda dilin, dolayısıyla da edebiyatın gelmiş olduğu acıklı duruma ışık tutmakla yetinilmektedir. Bu durumu düzeltmek için hangi yolların denenmesi ile ilgi herhangi bir öneriye veya bir düşünceye yer verilmemektedir. Oysa “Yeni Lisan”da bu gibi düşüncelere açık ve net olarak değinilmekte, birer birer açıklanmaktadır.

3- Yazılarda, “Yeni Lisan”da görüldüğünün tersine, milli edebiyat anlayışına vurgu yapılmamaktadır. Yalnız dilde sadeleşme konusu öne çıkarılmaktadır.

4- Yazılarda “Yeni Lisan”a işaret edilmediği gibi -özel incelememize göre- azından “Yeni Lisan”ın ilk yazısından (birinci makalesinden) herhangi bir cümle alıntısı yapılmadığı gibi, cümle benzerliği de bulunmamaktadır.

Genç Kalemler Kasım 1912 yılında, yukarıda belirttiğimiz sebepten dolayı yayın hayatına son verince, derginin yazar kadrosunun önemli bir kısmı İstanbul’a geçerek “Türk Yurdu” dergisi yoluyla, Selanik’te başlattıkları, dilde sadeleştirme hareketini savunan yazılarıyla birlikte, edebiyatın değişik dallarında kolay anlaşılır bir dille verdikleri örneklerle de emeklerini sürdürmüşlerdir. Ve bu emeklerin barına, devlet genelinde, otuzlu yıllardan başlayan “Dil Devrimi- Harf Devrimi” “ ile varmışlardır. O tarihlerde dil konusu devlet politikası haline gelmiştir. Yeni harfler kabul edilmiş, Türk Dil Kurumu kurulmuştur. Dil, günden güne sadeleştirilmesi, zenginleştirilmesi yanında engin araştırmalara, derin incelenmelere konu olmuştur. Divan edebiyatında kullanılan dil artık tarihe kavuşmuştur.

Oysa bizim yörede bu sonucu varmak için bir süre daha beklememiz gerekmiştir. Osmanlı döneminde çıkarılan gazete ve dergilerimizde kullanılan dil neyse18, İngiliz işgalinden tutun otuzlu yılların başına kadar (Türkiye’de herif ve dil devrimlerinin başarıyla sonuçlandığı tarihe kadar) çıkarılan basın organlarımızda, aşağı yukarı aynı ritim ile devam etmiştir. Bu tarihten sora milli bilince sahip kimi yazar, şair ve gazetecilerimiz19, dilde sadeleşme konusuna özenle bakmaya başlamışlardır. Konuyu milli bir görev olarak algılamış üstlenmişlerdir. Basın organlarımızda kullanılan dilin şekli, günden güne değişmiştir. Ancak Cumhuriyet dönemine girince, gerçek yönünü bulmuştur. Bu işin öncülüğünü rahmetli hocamız Ata Terzibaşı20 Beşir gazetesiyle bilinçli bir şekilde başlatmış21 ve destek veren edebiyatçılarımızın katkısıyla artık dili saf ve sade olarak kullanmanın yolu sonuna kadar açılmıştır.

Kaynakça:

1- Adsız (1996) İslam Ansiklopedisi. Cilt 14, Genç Kalemler maddesi, sayfa 21-23. Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul.

2- Ahmet Bozdoğan (2007) Birinci Yeni Lisan Makalesini Milli Edebiyat Akımının Bildirgesi Olarak Okumak. C. Ü. İlahiyat Fakültesi dergisi. X1/2, sayfa 251- 266.

3- Ata Terzibaşı (2005) Kerkük Matbuat Tarihi. Kerkük Vakfı, yayın nu: 14. İstanbul.

4- Ata Terzibaşı (2013) Kerkük Şairleri. Kitap 2, Ötüken, yayın nu: 1021, İstanbul.

5- Maarif Dergisi Koleksiyonu, 11 sayı. (11 Nisan 1329 – 7 Teşrinisani 1329)

6- Mehmet Ömer Kazancı (2011) Yeni Irak gazetesi, Türkmen Kardeşlik Ocağı, yayın nu: 24. Kerkük

7- Mehmet Ömer Kazancı (2019) Hışırtılar. TEBA yayın nu:2. Kerkük.

8- Nazım H. Polat (2020) Yeni Lisan’da Divan Edebiyatı Eleştirisi. Türk Dili. Yıl 69, sayı 821, sayfa 18- 29.

9- Önder Saatçi ((2020) Irak Türkmenleri İçin. Kerkük Vakfı, yayın nu:87. İstanbul.

10- Selahattin Sakı Vali ve Mehmet Hurşit Dakuklu (1980) Basın Tarihi. Kültür Bakanlığı, yayın nu:32. Bağdat.

11- Suphi Saatçi (1997) Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatı Antolojisi. Cilt 6, Azerbaycan- Irak (Kerkük) Türk Edebiyatı. Kültür Bakanlığı. Ankara.

Lisana Dair
–1-

Geçenlerde bildiklerimden biri, kendi ana-baba lisanına, lisan-ı mâderine vakıf olmadan, az çok konuşma yolunu bilmeden, iki satırı doğru yazıp okumadan, bir edâ-yı tahassür ve temenni ile: “ah Fransızca öğrenseydim” diyordu.

Yalan söylemeye mecbur değilim, titredim, kızdım ve acıdım. Fakat kabahat kendisinde mi idi? Eğer cehalet bulutları kafasını doldurmasıydı, gözlerini kapamasıydı, kendi dilini öğrenmeden böyle bir söz kaçırır mıydı?

Eğer muhiti, mürebbisi, arkadaşları, hatasız bir üslup ile bir üslub-î müzeyyen ve tabii ile tekellüm etselerdi, çocuk böyle yanlış, renksiz, cansız konuşur muydu?

Şunu meyus, müte’ellim itiraf edeceğim ki, bu muhitteki lisanımızda ahenk, şiddet, melahât, nezaket göremezsiniz. Hatta memleketimizin malûmatlı, ‘âli tabakasını teşkil eden adamlarımızın mahdut bir kısmı müstesna tutulursa, o bir kısmının lisanı, kavaide, kavâid-i hitabede taban tabana zıttır. Hele mükâlemelerimizde “mi” istifhamını kullanmak külfetinde bulunmuyoruz. Çünkü lisana muhabbetimiz yok, çünkü her türlü amal ve irfan lisan ile başladığını bilmiyoruz. Çünkü lisanı sevmek, milleti muhafaza etmek olduğunu anlamıyoruz veyahut anlamak istemiyoruz.

Bugünkü lisanımızın ne kadar beliğ, râ’ksan, müessir bir lisan bulunduğunu bilseydik, as el- esas irfan lisan olduğunu idrak etseydik, hiç şüphesiz, lisan hakkındaki ihmalin, adem -i vukufun bu derecesine varmayacaktık.

İlk insanların lisanlarını anlamak için, nazarlarımızı tarih-i beşeriyete çevirirsek, göreceksiniz ki, lisanları mahdut idi. Hem de pek mahdut. O derecede ki, yalnız ihtiyacat-ı mübremeyi anlatan hemen hemen birkaç yüz kelime kadar.. Tabiidir ki, insanlar daima teali etmek, terakki etmek, tekâmül etmek ihtiyacındadır. Gün be gün malumat edindiler, fikirlerini çoğalttılar, işte bu fikirleri ifade için, tabiat insanları bir takım yeni yeni kelimeler icat etmeye, ibda’ etmeye sevk etmiştir. Nihayet bugünkü lisanın dereceyi şümulü ve si’eti bu noktaya i’lâ edilmiş.

Lisanımız zan olunduğu kadar güç olmadığı gibi, pek de kolay değildir. Türkçeden başka bir de Arapça da, Farsça da pek vasi’ değilse bile, az, fakat temelli malumat ister, vukuf ister. Bu iki lisandan birdenbire habersiz, malumat-sız olanlar, Arabî ve Farisi kelimelerinin hadsiz, hesapsız manalarını bilmezler. Bilmeyince mevki’-i istimallerini tayin edemezler. Daima hatalara, hata girdaplarına yuvarlanmak tehlikelerinden kendilerini alamazlar. Almayınca, hatalara düşünce, o sözlerde, o yazılarda ne sanat kalır, ne de tabiat ve meziyet…

Daha geçen asrın evâilinde lisanımız pek bulutlu, boğuk, müphem ve muğlâktı. Mahdut bir kısım sınıfa, yalnız havasa münhasırdı. Akif Paşalar, Ethem Pertev Paşalar gibi pereset-şikâr edep ve irfan olanlar garba giriştiler, onların tarz-ı tefekkürlerini, tarz-ı tahrirlerini, tarz-ı tekellümlerini tetkik ettiler, okudular, dinlediler, anladılar, kolaylığa, sadeliğe, tabi’iliğe, inceliğe sevdanın metin rabıtalarıyla merbut oldular. Artık hep bu suretle de düşündüler, düşündüklerini bu suretle yazdılar, yazılarıyla hep bunu ta’mime, talime çalıştılar.

Büyük Akif Paşa, Ethem Pertev Paşanın hâlet-i ruhiyyesini, kitaplarını tahlil ve teşrih eden “Tepsıra”sıyla lisanın ne kadar nezih ve tabii olduğunu bütün meftun-ı teceddüde okuttu ve sevdirdi. Daha sonra türeyen Şinasi’lerin, Ziya Paşa’ların, Kemal Bey’lerin garbı taklit ederek ve ilk defa olarak, makale tarzındaki yazılarıyla, uzun uzun mektuplarıyla, musahabeleriyle yeniliğe daha ziyade kudret, selaset bahş eylediler. Bununla beraber hava-yı teceddü vadi-yi edebiyatın bütün boşluklarını tamamıyla dolduramamıştı. Yine pek renksiz, yine cansız ve hareketsizdi. Evza’ ve etvarımıza hakkıyla tercüman olamıyordu.

(Fethi Safvet: Maarif dergisi: Lisana Dair 1, sayı 4, sayfa 30 (13 Haziran 1329)

1.Bu yazı İstabnul Kardaşlık dergisinde yayımlanmıştır ( 2021, yıl 22, sayı 89)
2.Ata Terzibaşı (2005) Kerkük’te Matbuat Tarihi. Kerkük Vakfı. İstanbul.
3.Bu misyonları detaylı olarak öğrenmek için bkz: Mehmet Ömer Kazancı (2019) Hışırtılar. Sayfa 87. TBA yayınları, nu: 2.
4.Fethi Safvet’in hayatı ve çalışmaları için bkz: Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatı Antolojisi: cilt 6, Azerbaycan- Irak (Kerkük) Türk Edebiyatı. Sayfa 416. (Hazırlayan: Suphi Saatçi) Kültür Bakanlığı, Ankara.
5.Maarif dergisi: Lisana Dair 1, sayı 4, sayfa 30 (13 Haziran 1329) Lisana Dair 2: sayı 5, sayfa 37 (17 Haziran 1329). Yazıların metinlerini bu çalışmanın son sayfalarına yeni harflerle, meraklıları için, aktarmış bulunuyoruz.
6.Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatı Antolojisi: cilt 6, Azerbaycan- Irak (Kerkük) Türk Edebiyatı. (Hazırlayan: Suphi Saatçi) Kültür Bakanlığı, Ankara, sayfa 41.
7.Maarif dergisi: sayı 5, sayfa 33 (17 Haziran 1329). Yazının yeni harflerle metini için bkz: Ata Terzibaşı (2013) Kerkük Şairleri. Kitap 2, sayfa 231. Ötüken yayınları, İstanbul. Suphi Saatçi: (1997) Dışındaki Türk Edebiyatı Antolojisi: cilt 6, Azerbaycan-Irak (Kerkük) Türk Edebiyatı. Sayfa 410. Kültür Bakanlığı, Ankara,
8.Bu konuda Ata Terzibaşı şunları söylemektedir: Ahmet Medeni “dilde sadeleşmeyi savunmakla birlikte bunu da – şiirde olduğu gibi- pek başaramamıştır”. Bkz: Kerkük Şiirleri, kitap 2, sayfa 228.
9.Ata Terzibaşı Kerkük Matbuat Tarihi kitabında Fethi Safvet’in adını ne Havadis gazetesi ne de vefat ettiği tarihine kadar çıkan diğer gazete ve dergilerde katkısı olan yazarlar arasında göstermemiştir.
10.Bunlar sırasıyla 2. , 3. , 4. Ve 5. sayılarda (Bir Mektup), (Yazmak Sanatı), (lisana Dair – 1) ve (Lisana Dair- 2) başlıklarıyla yayımlanmışlardır. İlk iki yazının yeni harflerle metni için bkz: Ata Terzibaşı ve Suphi Saatçi’nin adı geçen eserlerine. Bu araştırmada söz konusu ettiğimiz (lisana Dair) yazılarını araştırmanın sonuna aktarmış bulunuyoruz.
11.İslam Ansiklopedisi (1996) Genç Kalemler maddesi, cilt 14, sayfa 21-23. Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul.
12.Genç Kalemler dergisi, 8 sayı çıkan “Hüsün ve Şiir” dergisinin uzantısıdır. Adı 9. sayıdan itibaren “Genç Kalemler” olarak değiştirilmesiyle yayın hayatına 1911’de bailamıştır. Dört cilt halinde toplam 33 sayı çıkan dergi, Balkan Savaşı sırasında, Selanik bçlgesinin Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmasıyla Kasım 1912’de yayın hayatına son vermiştir.
13.Bu birinci yazı derginin 2. cilt, Nisan 1912 tarihinde yayımlanmıştır.
14.Ahmet Bozdoğan (2007) birinci Yeni Lisan Makalesini Milli Edebiyat Akımının Bildirgesi Olarak Okumak. C. Ü. İlahiyat Fakültesi dergisi. X1/2, sayfa 251- 266.
15.Nazım H. Polat (2020) Yeni Lisan”da Divan Edebiyat Eleştirisi. Türk Dili. Yıl 69, sayı 821, sayfa 18- 29
16.Yazının tam metnine: internet arama sistemleri yoluyla (Ömer Seyfettin’in “Yeni Lisan” birinci makalesi) adresiyle ulaşabilirsiniz.
17.Nazım H. Polat (2020) adı geçen yazı.
18.Ata Terzibaşı, Osmanlı döneminde çıkarılan Havadis gazetesinin dilinin “inşavî”, Maarif dergisinin dilini “Osmanlıcanın son yıllarında yaygın olan ve henüz sadeleşmemiş yazı üslubunu yansıtmaktaydı” şeklinde değerlendirmektedir. Bkz: Kerkük Matbuat Tarihi (2005) sayfa 58 ve 64.
19.Bunlara, Bağdat’ta çıkarılan Yeni Irak gazetesinin sahibi ve başyazarı Celil Yakup’u bir örnek olarak gösterebiliriz. Dil Savaşı adlı yazısında Türkçenin sadeleştirilmesini şu cümleyle savunmaktadır: “Türkçe değişmiyor, yalnız özlülüğe doğru yürüyor, öz benliğine kavuşuyor”. Bkz: Mehmet Ömer Kazancı (2011) Yeni Irak gazetesi, Türkmen Kardeşlik Ocağı, yayın nu: 24, sayfa 41. Tevfik Celal’i bir diğer örnek olarak gösterebiliriz. İleri gazetesinin 9 May 1935 tarihli 9. sayısında öz Türkçe bir şiir yayımlamıştır. Bkz, Kerkük Matbuat Tarihi, sayfa 110, (dipnot). Daha sonraki bir tarihte Esat Naip Aruz vezniyle şiir yazmaktan vazgeçerek hece veznini çok saf bir dille kullanmaya başlamıştır. Bkz: Önder Saatçi ((2020) Irak Türkmenleri İçin. Kerkük Vakfı Yayınları nu:87. Sayfa 177.
20.Ata Terzibaşı’nın dilciliği hakkında detaylı bilgiler için bkz: Önder Saatçi (2020) Irak Türkmenleri İçin. Kerkük Vakfı Yayınları nu:87. Sayfa 203-226.
21.Ata Terzibaşı, Beşir gazetesinin o tarihe kadar Kerkük’te (ve hatta Irak’ta Türkçe olarak çıkan) gazete ve dergilerden ayıran özelliklerinden söz ederken bu özelliklerin başında “dilinin sade ve temiz oluşunu” göstermektedir. Bkz: Kerkük Matbuat Tarihi, sayfa: 142.
11 065,03 s`om

Janrlar va teglar

Yosh cheklamasi:
0+
Litresda chiqarilgan sana:
01 avgust 2023
Hajm:
21 Sahifa 36 illyustratsiayalar
ISBN:
978-625-6981-60-7
Matbaachilar:
Mualliflik huquqi egasi:
Elips Kitap
Matn, audio format mavjud
O'rtacha reyting 4,7, 195 ta baholash asosida
Audio
O'rtacha reyting 4,2, 515 ta baholash asosida
Matn
O'rtacha reyting 4,7, 55 ta baholash asosida
Matn, audio format mavjud
O'rtacha reyting 4,3, 569 ta baholash asosida
Matn
O'rtacha reyting 0, 0 ta baholash asosida