Faqat Litresda o'qing

Kitobni fayl sifatida yuklab bo'lmaydi, lekin bizning ilovamizda yoki veb-saytda onlayn o'qilishi mumkin.

Kitobni o'qish: «İttihad-ı İslam / İslam’ın Geçmişi, Bugünü ve Geleceği»

Shrift:

Özlem Çekmece, Tarih eğitimi aldı. Üniversite ve araştırma merkezlerinde görev yaptı. Hâlen kitap editörlüğü ve çevirmenlik yapmaktadır.

CELAL NURİ’NİN HAYATI VE ESERLERİ

1887 yılında Gelibolu’da doğan Celal Nuri, Ayan Meclisi üyelerinden Mustafa Nuri Efendi’nin oğludur. Ana tarafından da Abidin Paşa’nın torunu olan Celal Nuri, aileden gelen kültür birikiminin ve merakının da tesiriyle çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim almış, hayatı boyunca sürekli bir araştırma ve öğrenme çabası içerisine girmiştir. Galatasaray Mekteb-i Sultanisi ve İstanbul Hukuk Mektebini bitirmiştir. Bir süre Hariciye Nazırlığında görev yapıp bu arada Fransızcasını ilerletmiştir. Bundan sonra kısa bir süre avukatlık yapan Celal Nuri devlet memurluğunda fazla çalışmayarak uzun sürecek olan gazetecilik mesleğine başlamıştır.

Yazar, gazetecilik mesleğini hayatı boyunca devam ettirmiş ve çeşitli gazete ve mecmualarda 2500’e yakın makale neşretmiştir. Çok sayıda basın organında yazı yazmakla beraber Âtî-İleri, Hürriyet-i Fikriye ve Edebiyât-ı Umûmiye müellifin kendi çıkardığı gazete ve mecmualardır. Gazetecilik hayatı oldukça hareketli geçen Celal Nuri çeşitli vesilelerle dünyanın bir çok ülkesini ziyaret etmiştir. Yunanistan, Belçika, Rusya, Finlandiya, İsveç, Norveç, İzlanda ve ABD gibi ülkelere daha ziyade araştırma ve inceleme yapmak amacıyla seyahat etmiştir. Gezi izlenimlerini kitap olarak yayımlamış ve bu eserlerin birçoğu Latin alfabesiyle sadeleştirilmiştir.

Celal Nuri gazetecilik hayatının yanı sıra milletvekilliği görevinde de bulunmuştur. 1919 yılında Mebusan Meclisinde görev almış ve ardından TBMM’de Gelibolu’dan I. ve II. Dönem, 1935 yılında da Tekirdağ’dan III. ve IV. Dönem milletvekilliği yapmıştır. 2 Kasım 1938’de vefat eden Celal Nuri basın ve fikir hayatımızda önemli simalardan biri olarak yer almıştır.

ESERLERİ

Celal Nuri, ellinin üzerinde kitap ve yüzlerce makale yazarak dönemin olaylarına ve fikir hayatına ışık tutan bir şahsiyettir. Celal Nuri hemen hemen her konuda bir şeyler yazmış, siyasi ve toplumsal her konuya el atmıştır. Zaman zaman mevcut iktidarla ve çağdaşı aydınlarla tartışmalara girmiştir. İlmî yetersizliğinden değil de, muhtemelen gazeteci olması sebebiyle ele aldığı konulara teferruatlı olarak değinmemiştir. Ama onun yüzeysel çalışmaları bile güncel sorunlara ışık tutacak niteliktedir ve en azından dönemin problemlerini anlamamızda vazgeçilmez başvuru kaynaklarımızdan sayılır. Celal Nuri, kaleme aldığı yazılarında adı geçen yılların yaygın metoduyla müstear isimle de yazılar yazmıştır. Türkçe eserlerinde Helvacızade, Afife Fikret, Haydar Kemal, Tarık Celal, Mehmet Cemal, Fransızca eserlerinde Djelal Noury ve N. D. Helva gibi müstear isimleri kullanmıştır.

Eserlerinde ve makalelerinde ülkenin hemen hemen her problemine değinen Celal Nuri, kitaplarında daha ziyade Osmanlı’nın gerileme sebepleri, kadınların sosyal sorunları, Batılılaşmak, milliyetçilik, İslam birliği, Avrupa’nın Osmanlı’ya bakışı gibi ana başlıklar altında verebileceğimiz konuları işlemiştir. Adı geçen konulara sadece kitaplarında yer vermemiş aynı zamanda yazdığı çok sayıda makalede çeşitli vesilelerle bu mevzulara değinmiştir. Kendisi Meşrutiyet Dönemi’nin Batıcı aydınları arasında yer alıp her ne kadar bazı düşüncelerinden dolayı materyalizmle ve inkârcılıkla suçlanmış olsa da, Abdullah Cevdet’in İslam’a karşı açık düşmanlığından dolayı, Abdullah Cevdet’le arası açılmış ve Batıcıların yayın organı İçtihat dergisinden ayrılmıştır. Nitekim Celal Nuri, Batı’ya tamamen teslimiyeti değil, işimize yarayacak taraflarının, bilhassa teknik konuların alınıp diğer yönlerinden uzak durulmasından yanadır.

Müellifin Türkçe ve yabancı dilde yazdığı eserler şunlardan oluşmaktadır:

1327 Senesinde Selanik’te Mün’akid İttihat ve Terakki Kongresinde Celal Nurî Bey tarafından Takdim Kılınan Muhtıradır, Müşterekü’l-Menfe’a Osmanlı Şirketi Matbaası, İstanbul, 1327.

Ahir Zaman, Efkâr-ı Cedide Kütüphanesi, İstanbul 1919.

Anarşizm Hükûmetsizlik Meslek-i Felsefesi, Yeni Osmanlı Matbaa ve Kütüphanesi İstanbul 1908.

Coğrafya-i Tarihi, Mülk-i Rum, Efkâr-ı Cedide Kütüphanesi, Kostantiniye 1917.

Devlet ve Meclis Hakkında Mütalaalar, TBMM Matbaası, Ankara 1932.

Gramer, İlk Mekteplerin Beşinci Sınıfları İçin, İleri Kütüphanesi, İstanbul 1929.

Harpten Sonra Türkleri Yüceltelim, Efkâr-ı Cedide Kütüphanesi, Kostantiniye 1917.

Hatemü’l Enbiya, Yeni Osmanlı Matbaa ve Kütüphanesi, İstanbul 1332.

Havâic-i Kanûniyemiz, Matbaa-i İçtihat, İstanbul 1331.

Hiç Bilmeyenlere Türkçe Alfabe ve Hece, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul 1928.

İştirak Etmediğimiz Harekât, Efkâr-ı Cedide Kütüphanesi, Kostantiniye 1917.

İttihat-ı İslâm ve Almanya, Yeni Osmanlı Matbaa ve Kütüphanesi, İstanbul 1333.

İttihat-ı İslâm-İslâm’ın Mazisi, Hâli, İstikbâli, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul 1331.

Kadınlarımız, Matbaa-i İçtihat, İstanbul 1331.

Kara Tehlike, Efkâr-ı Cedide Kütüphanesi, Dersaadet 1918.

Kendi Noktainazarımdan Hukuk-i Düvel, Müşterekü’l-Menfe’a Osmanlı Şirketi Matbaası, İstanbul 1330.

Kutup Müsahebeleri, Yeni Osmanlı Matbaa ve Kütüphanesi, İstanbul 1331.

Memalik-i Osmaniye’de Emval-i Gayr-i Menkule ve Evkaf Hakkında Celal Nuri Bey Tarafından Evkaf-ı Hümayun Nazırı Ekrem Beyefendi ile Defter-i Hakani Nazırı Abdurrahman Beyefendi Hazerâtına Hitaben Yazılmış Açık Mektup, Tarih Yok.

Merhume, Efkâr-ı Cedide Kütüphanesi, Kostantiniye 1918.

Mukadderat-ı Tarihîye, Matbaa-i İçtihat, İstanbul 1330.

Müslümanlara Türklere Hakaret; Düşmanlara Riayet ve Muhabbet, Kader Matbaası, İstanbul 1332.

Ölmeyen, Efkâr-ı Cedide Kütüphanesi, Kostantiniye 1917.

Perviz O, Yine O, Hep O- Bir Şi’ri Manzum, Zarafet Matbaası, İstanbul 1332.

Rum ve Bizans, Efkâr-ı Cedide Matbaası, Kostantiniye 1917.

Şimal Hatıraları, Matbaa-i İçtihat, İstanbul 1330.

Taç Giyen Millet, Kütüphane-i Cihan, İstanbul 1923.

Tarih-i İstikbal I, (Mesail-i Fikrîye), Yeni Osmanlı Matbaa ve Kütüphanesi, İstanbul 1331.

Tarih-i İstikbâl II, (Mesâil-i Siyasiye), Yeni Osmanlı Matbaa ve Kütüphanesi, İstanbul 1331.

Tarih-i İstikbal III, (Mesâil-i İctimaiye), Yeni Osmanlı Matbaa ve Kütüphanesi, İstanbul 1332.

Tarih-i İstikbâl Münasebetiyle Celal Nuri Bey, Yeni Osmanlı Matbaa ve Kütüphanesi, İstanbul 1331.

Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye, Matbaa-i İçtihat, İstanbul 1330.

Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye-Mukadderat-ı Tarihîye, Yeni Osmanlı Matbaa ve Kütüphanesi, İstanbul 1331.

Türk İnkılabı, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul 1926.( Türk İnkılabı, Haz: Recep Durmaz, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara 2000.)

Türkçemiz, Mesail-i Hazıra Hakkında Musabahat, Efkâr-ı Cedide Kütüphanesi, İstanbul 1917.

Türkçenin Sarfı Hakkında Tecrübe-i Kalem (Basılmamış), 1921.

Vatandaşlık, İlk Mekteplerin Beşinci Sınıfları İçin, İleri Kütüphanesi, İstanbul 1931.

Yeni Alfabe İmla Dersleri, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul 1928.

Le Diable Promu “Dieu” Essai Sur le Yezidisme İmprimerie du “Jeune Turc” Constantinople 1910.

Le Droit Public et l’İslam, (İmprimerie du “Courruer d’ Orient”), Constantinople 1909.

N De Helva, La Science İmperiate Des Songes et Distionnaire Onirique İntime et Secret Des Cesars Byzantins Des Califes Arabes et Des Sultans Ottomans,Editions Eugene Fıgiere, Paris 1935.

The Sultan a Romance of The Harem of Abdülhamid, London 1912.

Une Anee de Liberte 1908-1909 ( İmprimerie du “Courruer d’ Orient” ), Constantinople 1909.

HATEMÜ’L ENBİYA

II. Meşrutiyet Dönemi’nde kurulan Tarih-i Osmani Encümeni ülkede bilimsel tarih yazıcılığının başlamasında etkili olmuştur. Bunun sonucu olarak İslam tarihi yazıcılığının da nasıl olması gerektiği tartışılmış ve bu yeni anlayıştan etkilenmiştir. Celal Nuri, Hatemü’l-Enbiya adlı eseri ile siyer kitaplarının nasıl yazılması ve Hz. Muhammed’in zamanın şartlarına göre nasıl anlaşılması gerektiği konusunda fikirler ileri sürmüştür. Bunu yaparken daha ziyade Hz. Muhammed’in karakteri, mizacı, devlet adamlığı, komutanlığı, dehası gibi sosyal ve beşeri yönlerini geniş olarak değerlendirmiştir. Buna ilaveten dünya tarihine yön vermiş önemli şahsiyetlerle karşılaştırma yapmaktadır. Celal Nuri’nin söz konusu görüşleri yakın dönem fikir hayatımızı bir yönüyle aydınlatması bakımından önem taşımaktadır.

Osmanlı Devleti, 16. yüzyıldan itibaren Avrupa’ya karşı üstünlüğünü yavaş yavaş yitirmeye başlamıştır. Devlet erkânı bu durgunluğun sebeplerini büyük ölçüde askerî alanda aramış, çözümü yine askerî sahada yenilik yaparak bulmaya çalışmıştır. Zamanla askerî ve sivil alanda idari ıslahatlar yapılmışsa da gerileyişin asıl nedeni üzerinde durulmamıştır; Avrupa’nın ilmî ve teknolojik gelişmeleri takip edilemeyerek devlet yıkılma sürecine girmiştir. Tanzimat’ın ilanından itibaren Batı’nın her türlü üstünlüğünü kabul eden Osmanlı, artık yavaş yavaş gerek kurumsal gerek düşünce alanında Batı kültür ve medeniyetinin etkisi altına girmiştir. Bundan sonra devleti kurtarmanın yolları aranmaya başlamıştır. Modernleşme ve devleti kurtarma uğrunda yapılan her atılım sonuçsuz kaldı ve süregelen çöküntüyü engelleyemedi. Ancak yapılan ıslahat hareketleri sonradan gelecek gelişmeler için bir zemin hazırlamış olması bakımından hiçbir zaman boşa gitti denilemez. Cumhuriyet Türkiye’sinin oluşmasında şüphesiz önceki yenilik hareketlerinin etkisi olmuştur. Tanzimat’ın getirdiği ortam 1856 Islahat hareketlerine zemin hazırlamış, bu gelişmeler de Meşrutiyet ve Cumhuriyet’e giden yolda birer altyapı oluşturmuşlardır. Her ne kadar Türk modernleşmesini sadece Tanzimat’la başlatmak doğru olmayıp, bu süreci 17. yüzyıla kadar götürmek mümkün ise de Cumhuriyet Türkiye’sinin oluşumunda II. Meşrutiyet Dönemi’nin tesiri daha fazladır. Zira bu devirdeki siyasi ve fikri tartışmalar aynen günümüze de yansımıştır.

II. Meşrutiyet Dönemi Batıcılık, İslamcılık, Türkçülük ve Osmanlıcılık fikirlerinin tartışıldığı ve her birinin önemli temsilci bulduğu hareketli bir ortamdı. Bunlardan Batıcılık ve Türkçülük ideolojilerinin yeni kurulan Türk Cumhuriyeti’nin oluşumunda mühim tesirleri vardır. Burada bazı görüşlerini ele alacağımız Celal Nuri de yeni devletin fikrî ve siyasi teşekkülünde etkili olan aydınlardan biridir.

Batılı araştırmacılar İslam dünyasında 1924’ten sonra meydana gelen dinî modernleşme hareketlerinin yansımalarını ele alırken konuyu Mısır, Hindistan, Kuzey Afrika ve İran ile sınırlı tutmuşlar, son dönem Osmanlı aydınlarının bu meseleye yaklaşımlarını göz ardı etmişlerdir. Bu ihmal aynı zamanda Türkiye’deki çalışmalar için de geçerlidir. Burada modernleşmeyle dini bir arada kullanıyoruz çünkü adı geçen yıllarda devletin kurtarılması ile dinin kurtarılması aynı şekilde yorumlanmıştır. Birçok yerde dinin ihya edilmesiyle devletin de düzene gireceği savunulmaktadır. Dinin tekrar dinamik hâle getirilmesi, İslam’ın tekrar yorumlanması, asrısaadet olarak nitelendirilen Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidîn döneminin hemen her konuda örnekliği dönemin sıkça tartışılan konularıdır. Bu bağlamda sıkça dile getirilen argümanlardan biri de Hz. Muhammed tasavvurudur. Celal Nuri bu konuda hatırı sayılır fikirler ortaya koymasına rağmen Cumhuriyet Dönemi’nde ülkemizde ihmal edilen aydınlardan biri olduğunu düşünüyoruz. Müellifin hemen hemen her konudaki yaklaşımları farklı ortamlarda mevzubahis edilmiş ancak Hz. Muhammed tasavvuru ve siyer yazıcılığı hakkındaki görüşleri dikkatten kaçmıştır.

Osmanlı Devleti’nin son yıllarında yapılan tartışmalara baktığımızda Batıcı olsun İslamcı olsun bazı aydınlar İslam dininin kendisinin değil yaşanılan İslam’ın yanlış olduğunu, İslam’ın yeniden yorumlanması gerektiğini ileri sürmektedirler. Özellikle içtihat kapısının açılması, İslam’a yeni bir dinamizm kazandırılması savunulmaktadır. Bu konuda İslam tarihinin de objektif bir biçimde yeniden yorumlanması, genel bir İslam tarihi yazımı ileri sürülen görüşler arasındadır.

Döneminin önemli şahsiyetlerinden biri olan Celal Nuri aynı zamanda Cumhuriyet’in fikrî mimarları arasında olması ve yeni devlette değişik görevler alması itibariyle de önem taşımaktadır. Celal Nuri eserini yazdığı yıllarda birtakım eleştiriler alması, dönemin tarih anlayışını ve peygamber tasavvurunu ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır. Bununla birlikte ortaya attığı bazı görüşlerin günümüzde yeniden popüler olması ve eserinde ana hatları ile ele aldığı konuların son yıllarda gündeme gelmesi meselenin önemini ortaya koymaktadır. Örneğin Hz. Muhammed’in mucizevi hayatından ziyade sosyal ve beşeri yönlerinin vurgulanması, topluma örnek bir insan modeli sunmak çabaları, Celal Nuri’nin adı geçen eserinde varmaya çalıştığı hedeflerden biridir.

Celal Nuri, Hz. Muhammed ile ilgili görüşlerini derli toplu olarak Hatemü’l Enbiya adlı eserinde ortaya koymuştur. Her şeyden önce şunu belirtelim ki adı geçen çalışma Hz. Muhammed’in hayatını ve savaşlarını anlatan alışılagelmiş bir siyer kitabı değildir. Celal Nuri bu eseriyle zamanın şartlarına göre bir siyer kitabının nasıl yazılması gerektiğini, buna paralel olarak peygamberin mevcut ortamda nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Hz. Muhammed’in hayatının yeniden yorumlanması, aşırı mucize edebiyatından kurtarılıp beşeri ve sosyal yönlerinin öne çıkarılarak halka anlatılması müellifin en önemli hedefleri arasındadır. Bunun yanı sıra İslam’da içtihat kapısının açılıp yeni hükümlerle dinî yaşamın kolaylaştırılması zaman zaman değindiği konular arasındadır. Dinde içtihat veya yenileşme konusu o yıllarda büyük bir hararetle hemen her zeminde tartışılan meseleler arasındadır. Celal Nuri de bu bağlamda, Hz. Muhammed’in hayatını ve sahabe ile olan diyaloglarını dikkate alarak peygamberin yeni fikirlere açık olup, istişareye önem verdiğini belirtmektedir. Bundan hareketle İslami yenileşmede, her şeyden önce Hz. Muhammed’in hayatının yeniden anlaşılması ve yorumlanması gerektiğini savunmaktadır. Celal Nuri gibi Batıcılık fikrini savunan yazarların yanı sıra, İslamcı birçok yazarın adı geçen yıllarda ortaya attığı bir görüş de meşveret ve demokrasinin İslam’ın özünde olduğu demokratik hayatın İslam dinine ters düşmediğidir. Uzun yıllar baskı ve monarşi düzenine karşı mücadele eden aydınlar Meşrutiyet’le birlikte her ortamda meşruti sistemi meşrulaştırmak için bu argümanı kullanmışlardır. Bütün bunlarla birlikte Celal Nuri bu eseri yazmakla aynı zamanda müsteşriklerin İslam’a ve Hz. Peygamber’e karşı saldırılarına da bir cevap vermek eğilimindedir. Nitekim kendisi amacını “Garazkarân-ı garp ve hurâfât-ı perestân-ı şark’a karşı mevki-i târihiyye-i ahmediyye’yi muhafazan yapılmış ecrübe-i kalemiyyedir.” diye ifade etmektedir”.

Müellif eserinde, ilk olarak klasik İslam tarihi kaynaklarını tenkit ederek meseleyi ele almaktadır. Müslüman Araplar binlerce ciltlik eserlerinde, beşer olarak övünen peygamberi insanüstü bir varlık gibi değerlendirerek, kendisine binlerce mucize yüklemişlerdir. Celal Nuri’ye göre Kur’an gibi bir düstur metin bırakmış iken bunun dışında peygamberin hayatında başka hakikat aramak pusulayı şaşırmaktır. Müellif, İbn İshak ve İbn Hişam gibi ilk siyercilerin hakikate daha yakın olduklarını, mitolojik meraklarının olmadığını, sonradan gelen siyer yazıcılarının ise eserlerinde peygamberi Cebrail’in kontrolünde sanki bir sadanüvis olarak takdim ettiklerini söylemektedir. Hâlbuki peygamberimizin bir insan olarak muhakeme edilmesi halinde daha da yüceleceğini, ancak bunu şimdiki siyercilerin, bırakın yazmayı hayal bile edemeyeceklerini ifade etmektedir. Celal Nuri her ne kadar zamanının bütün müelliflerini aynı şekilde değerlendirse de bazı yazarlar Hz. Peygamberin beşerilik vasfını ihmal etmemişlerdir.

Avrupalı yazarlara gelince içlerinde samimi olanlar bulunmakla birlikte çoğunluğunun çalışmalarında Hz. Muhammed’i Hristiyanlık taassubu içinde ele aldıklarını, dünya tarihlerinde peygamberin hak ettiği yeri almadığına inanmaktadır. Çünkü bu genel tarihlerin bir Yunan, Roma, Bizans ya da Hristiyanlık tarihi olarak ele alındığını, İslam tarihini ve Hz. Muhammed’i yeterince içine almayan bir tarihin hiçbir anlam ifade etmeyeceğini kabul etmektedir.

Celal Nuri, Hz. Muhammed’in beşeri özelliklerini ele alırken peygamberin, daha ziyade karakteri, mizacı, devlet adamlığı, komutanlığı ve dehası gibi yönlerini izah etmektedir. Bunları yaparken bazen tarihin ünlü şahsiyetleri ile kıyaslama yapmayı da ihmal etmemektedir. Peygamberin sosyal ve beşeri yönlerini ele alırken uzun uzun örnek olaylar vermekten kaçınmakta, bir iki örnekle yetinip daha ziyade genel tahliller yaptığını görmekteyiz. Kendisi, bir İslam tarihçisi olmadığı için teferruata inmek istemediğini, bunu yeni nesillere bıraktığını, siyer kitaplarında kendi iddialarını destekleyen çok sayıda örnek olayın mevcut olduğunu açıklayarak sadece fikrî bir açılım getirmek istediğini belirtmektedir.

Celal Nuri, eserinde peygamberimizi değerlendirmesinde psikolojik tahlillere de başvurmuştur. Bunu yaparken bir taraftan onun insani üstünlüklerini ortaya koymaya çalıştığı, bir taraftan da sanki müsteşriklere cevap verme eğiliminde olduğu gözlenmektedir. Zira bilindiği üzere birtakım müsteşrikler peygamberimizin psikolojik bozuklukları olduğunu iddia ediyorlardı. Celal Nuri’ye göre âlemde Seyyidü’l-Beşer kadar büyük bir psikolog görülmemiştir. Her yerde ve her zaman halkın onun tesirinde kalması, halkın zihninden çok kalbine tesir etmesi, çarpıcı vaaz ve nidaları ile ruhları etkisi altında bırakması bunun en büyük delillerindendir. Müellife göre, baba ile oğulun, kardeş ile kardeşin inançları uğruna kanlarını akıtacak şekilde karşı saflarda mücadele etmeleri, peygamberin psikolojik dehasının en güzel örneklerindendir.

Yine müellife göre, peygamberimizin etrafındakilerin ruhlarına tesiri, onların şahsiyetlerindeki gizli kuvveti ortaya çıkarmıştır. Örneğin Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Aişe ve Sad b. Ebi Vakkas gibi mümtaz şahsiyetlerin ortaya çıkmasında en önemli etken Hz. Peygamber’di. Aynı şekilde Celal Nuri, peygamberin sağlığında sahabe arasında ciddi münakaşanın çıkmayışı, haset ve anlayışsızlık gibi şeylerin görünmemesini büyük bir mucizenin eseri olarak telakki etmektedir.

Celal Nuri, Hz. Muhammed’i bir komutan olarak değerlendirirken alışılagelmiş savaş taktiklerinin dışına çıkmasını önemli bir zekâ ürünü olarak kabul etmektedir. Selman-ı Farisi’den hendek tekniğini almasını, mancınık kullanmasını, askeri celp ve cezp etmesini buna örnek olarak vermektedir. Buna benzer davranışların bazı devlet adamlarında da görüldüğünü bildiren Celal Nuri bu konuda da Napolyon’u örnek olarak vermektedir. Bütün Fransa’nın onun arkasından gidip ordusunun Moskova’ya kadar dayanmasını, büyük fetihler yapmasını, Napolyon’un karizmatik özelliği, güçlü otoritesi ve askerî motivasyon gücünden kaynaklandığını belirtmektedir. Ancak Napolyon’un zamanla dünya nimetlerine daldığını ve iktidarını nefsi arzularına heba ettiğini, bu noktada peygamber ile arasında büyük farklar olduğunu ifade ederek Seyyidü’l-Beşer’in ise hiçbir zaman dünya nimetlerine özenmeyip mesaisini görevi uğrunda harcadığını vurgulamaktadır. Yine müellife göre, “Cenab-ı Seyyidü’l-Beşer telkin ettiği kuvvetli iman, tebliğ ettiği müjdeler ve şehitlerin mazhar olacakları nimetleri mücahitlere heyecanla benimsetmesi sayesinde askerin moral kuvvetini en üst seviyeye çıkarmıştır.” Celal Nuri, ikinci halife Ömer b. Hattab’ın celadet sahibi olmasının bütünüyle kendi karakterinden değil de, Hz. Muhammed’in onun iç dünyasını derinden etkilemesinden kaynaklandığı kanaatindedir. Ayrıca peygamberimizin devlet başkanlarına gönderdiği elçileri ve mektupları hükümdarların kişiliğine göre ayarlamasını da onun diplomatik dehasının bir ürünü olarak görmektedir.

Celal Nuri’nin eserinde geniş olarak yer verdiği ve eleştiriler aldığı noktalardan biri de Hz. Muhammed’i tarihteki meşhur devlet, din ve fikir adamları ile mukayese etmesidir. Örneğin Hz. İsa ile Hz. Muhammed’i karşılaştırırken gerçek manada furkân-ı mü-bin olan Hz. İsa’yı değil Hristiyanların tasavvurundaki Hz. İsa’yı değerlendireceğini de ayrıca belirtmektedir. Bu yüzden Allah’ın peygamberi Mesih ile Hristiyanların anladığı Mesih’in asla bir olmayacağını beyan etmektedir. Bu konu ile ilgili olarak esas amacı olan mukayeseye geçmeden önce Hz. İsa’nın Batı âleminde nasıl anlaşıldığını, Hz. İsa üzerine yapılan teolojik tartışmaları özetlemektedir. Netice olarak da Batılıların tasavvurundaki İsos Hristos’un ne bir hükûmet nizamı kurduğunu, ne bir devlet reisi, ne de bir nizam koyucu olduğunu belirtmektedir. Bu anlayıştaki kişinin olsa olsa, hayatı masallar ve hurafe ile dolu, vasıfları papazlar ve konsillerce belirlenmiş bir derviş olacağını ifade etmektedir.

Celal Nuri’nin karşılaştırmalı olarak değerlendirme yaptığı diğer bir peygamber de Hz. Musa’dır. Yazar, her iki peygamberin de tebliğ ettiği dinin dünya ve ahirete ait işlere dair hüküm verdiğini, her ikisinin de din vaz’ı ve devlet adamı olduklarını belirtmektedir. Ancak Hz. Muhammed’in getirdiği dinin Yahudilik gibi belli bir millete has olmayıp, bütün insanlığa hitap ettiğini beyan etmektedir.

Müellif, Buda ile de bir karşılaştırma yaparak Buda’nın dünyadan uzak, insanın azim ve arzularını yok edecek kadar pasif bir felsefeye sahip olduğunu ifade etmektedir. Öyle ki, Hz. Muhammed’i hayat, Buda’yı ölüm dininin tebliğcisi olarak nitelemekte ve aralarındaki farkı ölüm ile hayat arasındaki fark olarak ifade etmektedir. Budizm’in de psikoloji ve insanın ruh hâlini etkilemesi itibariyle bir değeri olabileceğini, ancak dinî, hukuki ve siyasi olarak bir ehemmiyetinin olamayacağını iddia etmektedir.

Celal Nuri bu fikirlerini ortaya attığı yıllarda ülkede gayet hareketli bir fikir ortamı vardı. Bilhassa Batıcılar ve İslamcılar arasında İslam söz konusu olduğu zaman ciddi tartışmalar meydana gelmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak aynı yıllarda Celal Nuri’yi olumlu ve olumsuz yönde tenkit edenler olmuştur. Müellifin bu fikirlerini daha ziyade Batıcı yazarların beğendiğini görmekteyiz. Batıcı yazarların en keskin kalemlerinden olan ve genelde softalık ve hurafelere karşı mücadelesiyle tanınan Kılıçzade Hakkı, Celal Nuri’nin Hz. Muhammed tasavvurunu oldukça beğendiğini, gelecek nesiller için yeni ufuklar açacağını ifade etmekte ve Celal Nuri’yi cesaret göstererek bu gibi mevzuları işlediği için tebrik etmektedir. Ayrıca Renan’ın Hz. İsa’nın hayatını yazdığı dönemdeki gibi bizde de bugün okuryazar oranı çok olsaydı, aynı Renan’ın eseri gibi Celal Nuri’nin eserinin de meşhur olacağını söylemektedir. Kendisinin mucizeye karşı olmadığını, ancak akıl ve bilim çağında yeni nesillere peygamberin sadece mucizeyle anlatılamayacağını, bu bakımdan Celal Nuri’yi takdir ettiğini belirtmektedir.

Hüseyin Hayri ise daha da ilginç bir iddiada bulunarak bu tür bir çalışmanın İslam dünyasında ilk örnek teşkil ettiğini ve yeni nesle Hz. Muhammed’i anlatmakta faydalı olacağını ifade etmektedir.

Celal Nuri’yi övenlerin yanında, onun görüşlerini benimsemeyenler de bulunmaktadır. Bunlardan biri de Musa Carullah’tır. Carullah, Celal Nuri’nin Batılı araştırmacıları övüp, İslam ulemasını küçük gördüğünü ve bu tavrıyla Batı taklitçisi olduğunu gösterdiğini iddia etmektedir. Bununla da yetinmeyerek Celal Nuri gibilerin İslam toplumunda imansızlık ve güvensizlik aşılamaya çalışan eski mollalardan ve misyonerlerden daha tehlikeli olduklarını söylemektedir. Başka bir değerlendirmede de, Celal Nuri’nin Hz. Muhammed’in insani özelliklerini aşırı bir şekilde işlediğini, vahiy alan bir peygamber vasfının neredeyse ortadan kalktığı vurgulanmaktadır.

“Peygamber her ne söylerse onun şahsiyetine hâkim olan Zat-ı Hakk’tan telakki etmelidir… Hatemü’l Enbiya nam-ı ilahîye mütekellim olur ve levh-i ruhuna münakis olan kelâmı hak lisaniyle ifade ederdi.”

Ayrıca yazarın bu ifadelerini, zamanın peygamber anlayışına ve mucize edebiyatı yapan siyer kitaplarına tepkiden doğan aşırı bir yaklaşım olarak da kabul edebiliriz.

Hatemü’l Enbiya adlı eserin tanıtım bahsine son vermeden önce tenkitlerde söz konusu olan birtakım fikirlerin üzerinde durmak istiyoruz. Tenkitlerde, eserin türünün ilk örneği olduğu, bu eserden sonra benzer muhtevada kitap yazacakların örnek alması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Eserin İslam dünyasında ilk örnek olması fikri, incelenmesi gereken ayrı ve önemli bir konu olarak görünmektedir. Ancak şu da bir gerçektir ki, bilhassa ülkemizde, II. Meşrutiyet’ten sonra ilim hayatımızda, Hz. Muhammed’in beşeri özelliklerini öne çıkararak yazılan eserlerin görüldüğünü söylemek pek mümkün görülmemektedir. Bu tür eserlerin daha ziyade 1980’li yıllardan sonra yayın hayatımıza girdiğini görmekteyiz. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayımlanan ilmî derginin özel sayısı âdeta Celal Nuri’nin eserini tamamlar mahiyettedir.

Prof. Dr. Zekeriya Akman