Faqat Litresda o'qing

Kitobni fayl sifatida yuklab bo'lmaydi, lekin bizning ilovamizda yoki veb-saytda onlayn o'qilishi mumkin.

Kitobni o'qish: «Bulgaristan Türk Şiiri Cilt 1»

Shrift:

NO: 75 ŞÜKRÜ HASAN KARACA (1940)

(Şükrü Hasanov Ahmedov)

Şükrü Hasan Ahmet 1940 yılında Kıcaali ilinin Lale köyünde fakir bir tütüncü ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu doğduğu köyde okudu. Daha sonra Koşukavak (Krumovgrat) “Mustafa Suphi” adlı Türk lisesinden mezun oldu. Uzun yıllar Koşukavak (Krumovgrat) şehrinde bir Devlet kuruluşunda muhasebeci olarak görev yaptı. Dışarıdan verdiği sınavlarla Sofya Devlet Üniversites’inin Hukuk Fakültesini bitirdi. Daha sonra aynı şehirde, Gençlik Teşkilatının İlçe komitesinde “Türk Gençleri ile Çalışmalar” şubesinin sorumlusu olarak altı yıl kadar çalıştı. 1968 yılındaki yerel seçimlerde Kırcali ilinin Zvezdel Belediyesine Belediye başkanı seçildi. Orada da başarılı çalışmalarından dolayı bölge halkının sevgisini kazandı.

Belediyede görev süresi bitince tekrar eski mesleği olan avukatlık görevine döndü. Asimilasyon kampanyasında sustu, şiir yazmadı ve sessiz direnişe geçti. İşten çıkarılınca birkaç yıl inşaatlarda çalıştı. 1989 Kasım ayında Jivkov’un iktidardan uzaklaştırılmasından sonra tekrar göreve dönerek “Hak ve Özgürlük” Hareketinde aktif rol aldı. Halen Mastanlı (Momçilgrat) şehrinde oturmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca ve Rusça biliyor.

Şükrü Hasan Ahmet’in ilk şiiri 1956 yılında Sofya’da Türk Çocukları için Türkçe yayımlanan “Eylülcü Çocuk” gazetesinde yayımlandı. Daha sonra adını yerel ve merkez basında ve yıllık şiir antolojilerinde sık, sık gördük. Şair şiirlerinde Rodoplara olan samimi sevgisini, doğanın güzelliğini ve kendi ruhunun endişeli çalkantılarını dile getirmektedir.

Bulgaristan’da şiirlerini bir kitapta toplayıp yayımlama imkanı bulamadı. Şükrü Hasan Ahmet kalemini makale, fıkra, monolog gibi diğer edebi türlerde de denedi. 1967 yılında “Halk Gençliği” gazetesinin “Hiciv ve Mizah” yarışmasında fıkra dalında özel ödüle layık görüldü.

YANIMA GELİRSEN 1

 
Hastanedeyim, hastayım
Eğer yanıma gelirsen
Çiçek falan istemiyorum senden
Gözlerinde semanın maviliği
Dilinde kuşların şarkısı
Senden Rodopları istiyorum
Sevdiğim Rodopları..
 
1965, Sofya

KIRLANGIÇLAR 2

 
Iskır’a doğru bakan orman
Serpilmiş sapsarı bir kilim
Bir ucu rüzgarın elinde…
Bir ucu benim…
Bazen kesif bir duman
Sürünse de güzünde
Gözü sevdalı olmak yamanmış hey yaman
Ey kırlangıçlar güzel kuşlar…
Bazen bir gölgesiniz göklerde, bazen hayalet
Bazen alçaklardasınız, bazen yükseklerde
Gıpta ediyorum ben size
Sanki öpücük alıyorsunuz
Gezdiğiniz memleket topraklarınızdan
Yolculuk görünüyor gözünüze…
 
 
Uçun, alabildiğinize uçun
Uçun kırlangıçlar ….
Gözümde tüten Rodoplar’ dan geçin
Uğrayın benim köyüme de
Telgraf tellerine konun sıra, sıra
Bizim “Adacık” tarlada.
Belki oradadır benim biricik Cemile ’m de
Uğurlu yolculuk hey kırlangıçlar
Sonbahara kalmasın sakın.
Ağrılarımı unutturan kırlangıçlar
Ben size benzetiyorum onu zaten.
Sakin köyümden geçin akın, akın
Selam iletin benden.
 
1965, Sofya

SONBAHAR 3

 
Tabiatın rengi soldu
Sapsarı kesildi orman
Öten kuşlar ötmez oldu
Dağ başını sardı duman.
 
 
Soğuk rüzgar sert esiyor
Düşürüyor her yaprağı
Güz yağmuru çiseliyor
Kandırıyor şu toprağı.
 
 
Bahçelerde türlü meyve
Ana toprak verdi bize
Armut, üzüm, erik, ayva
Bol, bol yeter hepimize.
 
 
Sona erdi güz ekimi
Dindi kırda traktör sesi
Kimi sevindirmez kimi
Tarlaların ekilmesi.
 
1966, Koşukavak

BÜTÜN GECE 4

 
Bütün gece ak yel
Usul, usul penceremi
Yaladı dudu
Sakin bir kalbin vuruşu gibi…
Şapırtısı var saçak damlalarının
Sabah
Dağların eteklerine indiriverdi çemberini
Müjdesi var baharın …
Ak yelin kanadında.
 
1967

UÇUN KUŞLAR 5

Sofya hastanesinde beni tedavi eden Dr. S. Asvazaduryan’a


 
Bilmem, görmedim, ne zaman geldiniz
Geldiniz yuvalandınız saçaklara
Hoş geldiniz diyemedim size
Ama biliyorum
Gün olacak
Uçacaksınız güneye…
Uzaklara uçacaksınız.
Siz Rodoplar’ dan geçeceksiniz
Çalar çalmaz güz kapınızı
Tüm yavrularınızla
Uçacaksınız, uçacaksınız…
Siz köyümden
O “Yeşil Burun” dan geçeceksiniz.
Beni yine burada bırakacaksınız.
Neyse, yine gücenmiyorum size
Uçup gidiyorlar diye....
Aklımdan bile geçmiyor hasetlik
Elbette ki gün olacak
Ben de uçacağım, döneceğim ana kucağına
Elbette ki gün olacak ben de uçacağım
Öyle ya doktorum, öyle ya?
 
1967, Sofya

NO: 76 NACİ FERHAT MESTAN (1940 – 2014)

(Naci Ferhadov Mestanov)

Naci Ferhat Mestan1940 yılında Kırcali sancağının Dedeler (Dyadovtsi) köyünde fakir bir köylü ailesinde dünyaya geldi. İlk okulu kendi köyünde, ortayı ve liseyi Eğri Dere (Ardino) şehrinde okudu. Daha sonra da Sofya Devlet Üniversitesinin Türkoloji Bölümüne girdi ve oradan mezun oldu. “Yeni Hayat” dergisinde işe alındı. Uzun yıllar derginin Kültür şubesinde çalıştı. 1970 yılların başlarında Partinin genel siyasetine ters düştüğü için dergiden uzaklaştırıldı. Naci Ferhat Rodoplarda bir kaç yıl öğretmenlik ve gazetecilik yaptı. Eğri Dere (Ardino) şehrinde Bulgarca çıkan “Ardino’nun Sesi” adlı gazetenin redaktörlüğünü yürüttü. Sürgün cezasını çekti ve “suçunu” anladı. Uslandı ve tekrar “Yeni Hayat“ dergisinde çalışmaya hak kazandı. Sonra uzun yıllar orada şube şefi olarak çalıştı.

1985 yıllarındaki Bulgarlaştırma kampanyasına önce tepki gösterdi daha sonra kampanyanın ateşli destekçisi oldu. Soydaşları tarafından dışlandı ve yalnızlığa itildi. 1989 yılındaki Demokratik Devrimden sonra gerçekleri değerlendirme imkanı buldu. Daha sonra pişmanlık şiirleri yazdı. Halen Sofya’da oturuyor. Sofya Radyosunun dış yayınlar servisinde Türkçe spikerliği yapmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca ve Rusça biliyor.

Duru bir Türkçe ile lirik ve siyasi şiirler yazmaktadır. Şiirlerinde Rodop insanının doğa sevgisini ve yaşam mücadelesini isyankar bir ruhla dile getirmektedir. Şiirlerinden örnekler Bulgar’caya, Rusça’ya ve Kafkas dillerine tercüme edilmiştir.

Naci Ferhat Mestan’ nın Bulgarca yazdığı, yayınlanmış üç şiir kitabı daha vardır.

Eserleri:

“Dağlı ve Deniz”, Şiirler, Sofya, 1965

“Silk Yakandan Ölümü”, Şiirler, Sofya, 1995

“Dip Not”, Şiirler, Sofya 1999

“Umut Yarına Tuzak”, Şiirler, Sofya, 2009

BIRKAÇ TEL 6

 
Bir kaç tel ver saçından
Uğur getirirmiş saç
hem de bir tarafa yaz
vereceğim teller kaç.
Çeviririm hepsini
fırsat bulur gelirsem
veya yıllardan sonra
çıkar gelirsen bir gün
saçlarını bulursun
şiirime örülmüş
sen gelmeden keserse
yolumu ölüm.
 

BAHAR 7

 
Çoğu zaman böyle gelir
Bizim tarafa bahar
Sormadan söylemeden
Gelir birdenbire.
Gelir anlayamazsın
Çıtır, çıtır dallarla
Yeşillerle allarla
Gelir salına, salına
Yerinde duramazsın
Çocuklar sezer önce
Baharın geldiğini
Salınır uçurmalar
Asılır bulutlara.
Müjde çiçekleri
Mini, mini ellerde
Açılır bütün kapılar
Açılır umutlara.
Gelinlik kızların
Renklenir rüyaları
Şimşek, şimşek olur
Kirpik altında gözler.
Çiçekler ışık ister
Yaprak güneşe vurgun
Kısalır geçeler
Uzar gündüzler …
Toprağın tavını düşünür dedem
Yanar içinde bir şeyler
Okşarken sakalının
Işık tellerini......
Günü dolmuş göç bekleyen köylünün
Kanar içinde bir şeyler
Titrer elleri
Dalına konmuşum, çiçeğe vurulmuşum
Çiçekleri sevmeyen arı olmaz.
Ah ne iyi ah ne güzel
Yuvasında bir kuşum
Yuvasız kuşların
Baharı olmaz.
 
1972 Adino

GEÇ ANLADIM 8

 
Gözlerimi açtıkça perdeye varıyorum
Kapadıkça bu günüme yerleştim adım, adım.
Ne zamansa yoluma çıkacak olan kadın
Sokmuş bir çıkmaza beni.
Bırakmış geç analdım.
 
 
Bu acayip mezarlıkta bir şeyler arıyordum
Benliğimi çiğneyerek yıllarca adım, adım.
Geniş, yeni açılan kapıların ardından
Bana uzanan eller
Tırnakmış, geç anladım.
 
 
Düşüncemi dondurdular, yırtık sesimi sordum
Yanıtlayan dudaklar sırıttı adım, adım.
Çizdikleri yolların en yapıcı niyeti
Hırçın ayaklarımı
Kırmakmış, geç anladım.
 
 
Elde sıfır, akılda bir, hırpalanmış ve yorgun
Geldim kapınıza, yürüdüm adım, adım.
Yapacağım bir tek iş bildiğim gerçekleri
Sağırların kulaklarına
Haykırmakmış, geç anladım.
 
Ekim 1991, Sofya

HEP CANIMI ALDILAR 9

S. B. Öz’ e


 
Taşıdım tırıl, tırıl
Taşıdım sevgiyi
Kirpiklerimin ucunda.
Savundum gözlerimin içinde
savundum iyilikleri.
Çalınırken, davullar çalınırken
acı çığlıklar işitilmesin diye
onlar hep tokmak oldu
Beni hep yıldırdılar beni…
 
 
Gene de buradayım işte
Akıl edip hiç saymadım
kaç kere öldüğümü.
Bilmiyorum zengin dostlar
hangi kapıyı çaldılar
 
 
nerelerde kaldılar?
Ben çok para görmedim ki cebimde
yolumu kesen hırsızlar
hep canımı aldılar.
 
1992, Sofya

GÜL BEYAZ ŞIIR OKURKEN 10

 
Bahar yelleri esiyor şeftali dallarında
Akasyalar çiçek açıyor durup dururken
Sevgiler kervan, kervan
bizim dağ yollarında
Gülbeyaz şiir okurken.
 
 
Gülbeyaz şiir okurken
Sesler geliyor kulağıma yılların arkasından
Daha iyi anlıyorum
Değerini bir kaşık mısır ununun
Ve yanıyor gözlerimde ve kanıyor yüreğimde
oyuncak hasretli çocukluğumun.
 
 
Gülbeyaz şiir okurken
Susuyor martılar, denizler duruyor
Ölüyor hırcın dalgalar yaslanıverip kuma
Kanım dondu donacak damarlarımda
Dur, Gülbeyaz, okuma.
 
 
Bir fırtına kopuyor sonra denizlerin dibinden
Kamçılıyor dalgalar sahil boyu taşları
Gülbeyaz şiir okurken
Kemiriyor yelesini dumanlı dağ başları
Renkler karışıyor, değişiyor mevsimler.
Ha şimdi güz, işte bahar
arkadan gelecek yaz.
İnsan oluyoruz sesini dinledikçe
Nazlanma, oku Gülbeyaz.
 

YÜREĞİMİN KAPISI 11

 
Sen ansızın geleceksin bir gece
Hiç korkma gel.
Yüreğimin kapısı sana açık bilirsin
Bana sormadan girdin bir sızı gibi ince
istediğin zaman çıkıp gidebilirsin.
 
 
Sensiz geçen günlerimi anlatacağım sana
Usulca otur dinle masal dinlermiş gibi
Çok bekledim seni hadi uzat elini
Gözüme bakma öyle geç kaldın dermiş gibi.
 
 
Sen ömrünün baharında yeşil, yeşil bir filiz
Ben de son baharında sarı yapraklar gibi
Kaynaklarımı çaldılar çatlattılar dudaklarımı
Bulutlara el açan susuz topraklar gibi.
 
 
Ve gecem ve gündüzüm tutuştu saçlarından
Dökül sicim, sicim gel söndür bu ateşi
İnan bana, güven bana, gel bana, getir bana
Ellerinde dünyayı, gözlerinde güneşi.
 
Kasım 1971, Sofya

ŞİİRLERİMİN ÖBÜR YARISI 12

 
Şiirlerimin öbür yarısı
Sigara kutularında kaldı,
Yaldızından, yıldızından paklanmış
Tertemiz tunç şiirler
Basılmayan şiirler.
Korkunç şiirler.
 
 
Ben zaten dağınık adamım
Akıl edip toplasanız bu şiirleri
Elbet bir yeri bulunurdu
Hazır tuğla nihayet
Evsiz bir arkadaşa
Ev kurulurdu.
 
 
Hem de
Ev gözünüz görsün
Duvarı şiir
Tavanı şiir
Döşemesi şiir
Çatısı şiir
Penceresi şiir
Kapısı şiir.
Eh gene olmaz belki
Şiir sevenler yurdu.
Ama içindekiler
İster istemez şiir okurdu.
 
1974, Sofya

NO: 77 MEHMET AHMET SANSAR (1940)

(Mehmet Ahmedov Sansarov)

Razgrat iline bağlı Karaağaç köyünde (Brestovene) çok çocuklu bir çiftçi ailesinde doğdu. Ailenin ilk çocuğudur. İlk ve orta okulu doğduğu köyde bitirdi. Daha sonra Rusçuk şehrinde (Ruse) Meslek Lisesinin elektrik elektronik bölümünden mezun oldu. Zavet Devlet Makine Traktör Merkezinde göreve başladı. Orada iki yıl çalıştı. Askere alındı. Emek eri olarak askerliğini yaptı. Terhis oldu. Razgrat Cam fabrikasında uzun yıllar elektrik teknisyeni olarak çalıştı.

Bulgaristan’da ad değiştirme kampanyasında “Yeni Işık-Nova Svetlina” gazetesinin il muhabirliğine getirildi. Gazetede aktif olarak Bulgarlaştırma lehinde yazılar yazdı. Türk ahalisi tarafından dışlandı. 11 kasım 1989 yılının Demokratikleşme rüzgarları onu işsiz bıraktı. Ancak yıllar sonra milli görüşte af edilmez bir hataya düştüğünü anladı. 1992-1993 ders yılında Razgrat iline bağlı Demirciler köyüne Türkçe öğretmeni olarak atandı, orada birkaç yıl çalıştı. 2001 yılında emekli oldu. Halen Razgrat şehrinde oturmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca biliyor.

Şiire lise yıllarında aşık oldu. Yaratıcılığa kısa ve lirik şiirle başlayan şair daha sonra sosyal ve siyasi konulara el attı. Şiirlerinde aşkı, barış ve savaş problemlerini işledi. Son şiirlerinde mantığın daha ağır bastığını görüyoruz. Duygularını kendi tarzı ile dile getiren ve kendi sesini bulan şairlerdendir.

Eserleri:

“Bir Akşam Üstü”, Şiirler, Razgrat 2000

UNUTMA 13

 
Unutma
Benimsin ne zamansa
Belki de çok acıyacak kalbim
Ve usanacak gönlümün adaleleri bu bekleyişle
Belki de bu özlem kalacak yıllarca içimde.
Ve yakacak beni bu ihtiras bu hasret
Yağmurlu geceler olacak belki ıstırapla dolu.
Ama bendeki kavga bitmeyecek
Gözlerim yolda olacak hep
Ve gece yarılarına kadar ısrarla bekleyecek
Sonra bir gün Maya dağını gezeceğim
Yapayalnız deli gibi
Bahçedeki güllerini göreceğim avludan
Seni göremezsem
Maya dağında masallar anlatacağım
Sevdiğim insanlara doya, doya.....
Padişahın en küçük kızı olacaksın
Masallarımda sen
… Eğer gelmezsen.
 
1864, Razgrat

GÜN BATARKEN 14

 
Güneşi kalbime benzetecektim az kalsın
Kanlı, hasretli, yanık, bitik
Bak yüceliğine göre
Kalbim kadar küçüldü diyecektim
Fakat kayboluverdi ansızın.
 
 
Sen her gün
Sen her gece benimlesin
Bir gün gurupla gidersin sanıyordum
Amma gitmiyorsun yıllardır.
 
 
Misafirim ol bu akşam da
Gitme yollasam da seni
Kaderim ol istersen
ziyanı yok…
 
 
En güzel gecemiz
Bu gece olsun nitekim
Kederim de olsan gitme.
 
 
Öylece kal içinde gözlerimin…
 

KİMSESİZKEN 15

 
İşte böyle istemesem de geliyorsun
Sokuluyorsun rüyalarıma istemesem de
Git desem de yine geliyorsun.
Rüyalarımda dinleniyorsun istemesem de
Hatıralar diyorsun yanı başıma oturarak
Anılar diyorsun.
İlk akşamların kokusunu getiriyorsun bana
O zaman sahteliği ile
bir mehtap uzanıyor ağaçlar arasından
Ve coşuyor ruhum bu kimsesiz
saatlerinde gecelerimin.
Seninle sermaye doluyor rüyalarım
Seninle bir oluyor seyyar yıldızların pırıltısı
Bildim bileli beyazlığı saman yolunun.
Her saf ayrılıkta bir öpüş var.
Bir güzellik ve gönüllerinde taşıdığı
Ama bir kavga var senli benli her kötülükte.
Her ayrılıkta bir kavgası var kötülüklerin,
Gözlerini öpmesem diyorum bu defa
Kendidir diyorum ayrılığın
Bir kavga ile uyanıyor yalnızlığım.
Ve seyahat eden kuşlar gibi
Debrolmuş (bitkin halde) buluyorum tümünü.
Gördüğüm rüyaların sabahları....
Sonra iş başı yapmak var
çok sevdiğim insanlarla
gidermek yorgunluğunu bu gecenin.
 

İSTEĞİM 16

 
Ben öyle istiyorum işte…
 
 
Tabiatı yeşil görmek her zaman
Ve solmadan çiçeklerin tüm renkleri
Ve incitmeden insanlığı
Kn üfür bile etmeden karıncaya
Yaşamak, yaşamak.
 
 
Kırmadan birde hiç bir şeyi
Yalancılığın şarlatanlığın
Köküne kıran sokmak
Ve imdadına koşabilmek herkesin
Öylesine bir kuvvet işte…
Bir de ezebilmek her kötülüğü istediğimde
Ve bir de istediğimde koruyabilmek bu dünyayı
Ve yaşayarak ve severek
Yaşam hevesini söndürmemek insanlıkta.
 
 
Ben öyle istiyorum işte.
 

ORTAMSIZ SEVGİ 17

 
Evler gibi yükledim belleğimi
İnsan olmak
Yaşamak geçiyordu benimde içimden.
 
 
Salt seni değil
İnsanları da sevmek
Bir çağ boyu, dünyaca.
 
 
Yasak ettin bana insan olmayı
Her ilkyazı içimde yaşattım yaşamadan
Seni değil kimseyi sevemedim,
Sevmedim öpmedim
Senin olsun diye sevgilerim
Oldular mı?
 
 
İnsan olmamak istedim sonra
Mahkumlar gibi yaşadım
Kendime karşı hiç yeşermeden
Ne gölge yapabildim güneşli günlere
Ne sisli havalarda benlik
Yasak ettin bana insan olmayı da
Çılgın akşamlardan korudun beni gönlünce
Senin oldum mu?
Şimdi neyim ben aslında?
Ya bırak insan olayım
Yahut’ ta gebereyim insansızlıktan
Bir sevgi uğruna kirletme beni.
 
1966, Sofya

KÜÇÜK SEVİNÇLER 18

 
Uzun sürdü bu defa ayrıldığımız hafta
Haftalardır hasretini çekiyorum
O günü düşünüyorum da
Her gün herkes gibiyken
Pazarları bir büyük oluyorum
Sana varacağımdan.
 
2
 
Sigaramı çakmakla yakıyorum artık
“Made in Austria” yazıyor dibinde
Olup olacağı bir hediye dostlarımdan
Hani öyle biçimi filan da yok ama
Bir küçük sevinç ki içimde
Insanları büyükten eden.
 
3
 
Mektup yazdım şimdi yedek kalemimle
Hem dostlarıma hem sana
Kalemim “Soyuz” Leningrad’ tan…
O bilir hani çocukluğumun şiirlerini de
Yalnız gecelerimi de o bilir gülüm
Yıldızların teker, teker sönüşünü de.
 
4
 
Bir telefon yatıyor şimdi masamda
Ne ses ne seda
Bir sakinlik odamın her yerinde....
Bir az sonra bir ses gelebilir
Bu tellerle aşılabilir uzaklıklar
Beklediğim olmasa da insan seviniyor gülüm.
 
5
 
Bir benzeri var gönlümün sende
Sen hakikisin düşüncelerimin.
Az kimseler kaldı düşüncelerimde
Unutamam ki artık gülüm içimdesin
Aşık olsam da bir o kadar ben de
Ama neyleyim kadınım el aleminsin.
 
6
 
Küçük sevgiler bitmiyor nasılsa
Büyük oluyorlar ama gün, gün
Gülmek güzel şey gülüm
Güzel şey sevinmek
Bu dünya yaşadıkça tatlı
Bir de sevilmek var ya hani
Onu yapmalıyız gülüm insan kaldıkça.
 

PENCERE 19

Şaban Mahmut Kalkan’a


 
Yazgımıza saplı bir tasayla
Hüseyin Baba Tekke’sinden geçiyoruz
İlk yazın esas renkleri
Yorulmamış yeşil ve sarı.....
Çimenler fışkırmışlar topraktan
Yaban elması ağaçlarının yaprakları,
Altın balıklar gibi ayaklarımızda
Ayaklarımızda Mazhar Paşanın silinmemiş izi
Yıpranmamış algılarımızla
Güneş renginde bir hava soluyoruz
Ben aşık sen mutlu bir “Gerginlik” in20 peşinde
İçimiz şiir, dışımız şiir, usumuzda yaşamak
Göğün mavisinden olumluluğu süzüyoruz
Mayısın yeşilinden olumluluğu
Yarınımız belirsiz bir sır ama
Yanılgılarımız gerekliliğin sevinci içinde....
Bir sülük gibi yapışmışlar güneşin dudaklarına
Sonra bir yonca tarlasının ortasında
Bir falcı eline bırakarak yazgımızı, ayrılıyoruz.
Atlayışlarımızla setleri aşmış
Mavi umutlu, yeşil ışıklı bir pencereyiz şimdi
Yok hele yenilgi yok, yok hele, yitmek yok
Ko özgün ve uyaklı bir şiir kaysın içimizden
Yıldız gibi.........
Ko mecazdan bir iz kalsın ardında ateşten
Sen bu açık pencereden giren aydınlığın puantası21 ol !
Bu defa falcı biziz.
 
31.03.1993, Razgrat

NO: 78 ALİ ŞEVKET DURMUŞ (1940)

(Ali Şevkedov Durmuşev)

Ali Şevket Durmuş 1940 yılında Kırcali ilinin Nenkovo köyünde fakir bir tütüncü ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu kendi köyünde okudu. Daha sonra Kırcali Türk Pedagoji okulundan 1956 yılında ilk okul öğretmeni olarak mezun oldu. Uzun yılar Kırcali ilinin Bel İzvor köyünde sınıf öğretmeni olarak görev yaptı. Daha sonra Sofya’da ki “Kliment Ohridski” adlı Devlet Üniversitesi’nin Türkoloji Bölümüne yazıldı ve dışarıdan verdiği sınavlarla yüksek öğrenimini tamamladı. Halen Ardino orta okulunda Türkçe öğretmeni olarak görev yapıytı. 2004 yılında emekli oldu. Bulgarca ve Rusça biliyor.

Ali Şevket Durmuş şiirle çocukluk yaşlarında tanıştı ve bir daha şiirin büyüsünden kurtulamadı. Şiirlerinde Rodop insanının göç acılarını, sevgi konularını, çocukların temiz ve renkli dünyasını sıcak bir dille işledi. Bunun dışında kalemini edebiyatın diğer dallarında da denedi ve başarılı eserler kaleme aldı. Birçok şiirinde toplumun aksaklıklarını dile getiren hiciv ve mizah yüklü bir yaklaşım göze çarpmaktadır. Ali Şevket Durmuş zorunlu göç fırtınasından kendini kurtaranlar arasındadır. O doğduğu topraklarda kalmayı başardı. Boşalan ve yalnızlığa itilen Rodop köylüsünün yeni trajedisini yaşayan biri olarak bu faciayı şiirlerine esas konu edip, protestosunu sürdürdü.

Şiirleri Bulgaristan’da yayımlanan Türkçe merkez ve yerel basım sayfalarında yarım asırdan beri yer almaktadır.

“Kadın Deyip Geçme”, Şiirler, Sofya, 2003

KÖYÜME 22

 
Güzel köyüm, şirin köyüm seninle
Aramızda zıddiyet var bilirsin
Benim yaşım yıl geçtikçe ilerler
Senin aksine sen gencelirsin.
 
 
Bu gencelme, güzelleşme nereden?
Dile gelip anlatsana olmaz mı?
Geçmişini bilen, halini gören
Aşka düşüp hiç sana vurulmaz mı?
 
 
Yeni, yeni yükselen şu evlerin
Andırıyor küçük birer sarayı
Televizyon ve radyo antenlerin
Süslüyor üzerinde semayı.
 
 
Boydan boya uzanan sokakların
Benzetiyor seni hepten şehre
“Emrimizdesin sen artık” diyorlar
Köylülerin hırçınlaşan nehre…
 
 
Anlatmazsan söyle bana a köyüm
Seni gören geçmişini anmaz mı?
Ve çehreni seyreden her yabancı
On sekizlik Rodoplu kız sanmaz mı?
 
1968, Byal İzvor, Kırcali

BAHÇE 23

 
Bahçe, bahçe olmak için
Çapa ister, kürek ister
Çapa ile kürek ise
Merak ister yürek ister.
 
 
Bahçe, bahçe olmak için
Zararlıyı sezmek ister
Zararlıyı sezmek ise
Her yanını gezmek ister.
 
 
Bahçe, bahçe olmak için
Sıkça, sıkça bol su ister
Bol suyunu vermek ise
Deposunu bulmak ister.
 
 
Bahçe, bahçe olmak için
Merak ister emek ister
Emeğin ürünü ise
Tatlı, tatlı yenmek ister.
 

YEŞİL ORMAN 24

 
Yeşil orman cıvıl, cıvıl
Kuşlarıyla zevkli bana
İnsan oğlu vurulur mu
Sesiz kalan ormana?
 
 
Yeşil orman şırıl, şırıl
Irmağıyla zevkli bana
İnsanoğlu vurulur mu
Susuz kalan bir ormana?
 
 
Yeşil orman tavşanıyla
Geyiğiyle zevkli bana
İnsanoğlu vurulur mu
Cansız kalan bir ormana?
 
 
Yeşil orman rengi ile
Rüzgarı ile zevkli bana
İnsanoğlu vurulur mu
Renksiz kalan bir ormana?
 

ÇIPLAK EV 25

21 Mayıs 1991 yılında Türkiye’ye göç etmesiyle içimde onarılmaz yaralar bırakan pek sevimli ve yetenekli öğrencim N. N.’ ye.


 
Avlusunda kuzu vardı
Oğlanı ve kızı vardı
Kalplerinde sızı vardı
Her canlının çıplak evin.
 
 
Adreslendi mobilyası
Büyük küçük her eşyası
Sezildi Bursa havası
İçinde bu çıplak evin.
 
 
Kuşlar gamlı bahçesinde
Telaş var köpek sesinde
Gözler yaşlı faresinde
O karşıda ki çıplak evin.
 
 
Nesi eksik, nesi yoktu
Karı koca terler döktü
Her canlısı boyun büktü
Göç yüzünden çıplak evin.
 
 
Ağlama sen güzel evim
Şirin evim, çıplak evim
Yaşlar dökme siyah kedim
Talih böyle ne edeyim?
 

SAKIN 26

 
Bir zamanlar biz bizeyken
Ay altında diz dizeyken
Yıldızları indirdiysem
Şimdi neden deme sakın.
 
 
Çoluk, çocuk bilmem deme
Giriverince gündeme
Biraz seni incittiysem
Beni suçlu görme sakın.
 
 
Sen işlerken ben yattıysam
Kahvelerde zar attıysam
Sana öfkeli baktıysam
Kaba sözler deme sakın.
 
 
İşlerimiz iyi gitsin
Alem bize gıpta etsin
Kem sözleri kısa kestim
Kinden çelenk örme sakın.
 
1996
1.“Rodoplardan Yankılar”, Sofya, 1968
2.“Rodoplardan Yankılar”, Sofya, Narodna Prosveta Yayınevi 1968
3.“Rodoplardan Yankılar”, Derleme, Narodna Prosveta, Yayın evi 1968
4.“Rodoplardan Yankılar”, Derleme, Narodna Prosveta, Yayın evi 1968
5.“Yeni Hayat”, Gazete, Kırcali, “Esintiler”, Şiir köşesi 1968
6.“Dağlı ve Deniz”, Sofya, Şiiler, Narodna Prosveta Yayınevi 1966
7.“Yeni Işık – Nova Svetlina”,Sofya, Sanat eki “Gönül Sesleri”, Mayıs 1972
8.“Hak ve Özgürlük”, Gazete, Sofya, Sayı N:21 2 Haziran 1992
9.“Silk Yakamdan Ölümü”, Şiirler, Sofya 1995
10.“Silk Yakamdan Ölümü”, Şiirler, Sofya 1995
11.“Silk Yakamdan Ölümü”, Şiirler, Sofya 1995
12.“Silk Yakamdan Ölümü”, Şiirler, Sofya 1995
13.“1964 Bıraktığı Şiirler”, Derleme, Sofya, Narodna Prosveta Yayınevi 1965
14.“Yeni Hayat”, Dergi, Sofya, 1965, N: 10
15.“1965 Bıraktığı Şiirler”, Derleme, Sofya, Narodna Prosveta, Yayınevi 1966
16.“1966 Bıraktığı Şiirler”, Derleme Sofya, Narodna Prosveta, yayınevi 1967
17.“1967 Bıraktığı Şiirler”, Derleme Sofya, Narodna Prosveya, yayınevi 1968
18.“1967 Bıraktığı Şiirler”, Derleme,Sofya, Narodna Prosveta, Yayınevi 1968
19.Şiir, özel olarak, 1 Nisan 1993 tarihinde, Şaban Kalkan’a gönderilmiştir.
20.“Gerginlik”: Şaban Mahmudov’un şiir kitabını adı
21.Puanta: Işığın aksetmiş şekli
22.“Halk Gençliği” Gazete, Sofya, 21 Şubat 1968, Sayı N: 8
23.“Filiz “ Gazete,Sofya,04 Şubat 1994,Sayı N: 3
24.3. “Filiz” Gazete, Sofya,04 Şubat 1994 Sayı N: 3
25.“Filiz” Gazete Sofya, 04 Şubat 1994,Sayı N:3
26.“Bir Damla Su” Antoloji Sofya 1996