Faqat Litresda o'qing

Kitobni fayl sifatida yuklab bo'lmaydi, lekin bizning ilovamizda yoki veb-saytda onlayn o'qilishi mumkin.

Kitobni o'qish: «Melankolinin kısa anatomisi»

Shrift:

Yazar Hakkında

Robert Burton 8 Şubat 1576’da, Lindley, Leicestershire’da Ralph ve Dorothy Burton’ın çocuğu olarak dünyaya geldi. Öğrenimine Warwickshire’da başladı. On yedi yaşına geldiğinde Brazen Nose Koleji’ne gönderildi, burada mantık ve felsefe öğrenimi gördü. 1599’da kiliseye öğrenci olarak kabul edildi ve böylece din adamlığı yolundaki ilk adımını atmış oldu.


Öğrencilik yıllarında pek çok farklı konuda çalıştı ve bu çalışmalar ilerleyen zamanlarda başlayacağı melankoli araştırmasına temel oluşturdu. 1616’da papaz yardımcısı, 1630’da ise papaz olan Burton aslında bir matematikçiydi ve astroloji çalışmalarıyla da yakından ilgiliydi.

Sessiz sakin yaşamının boş zamanlarını büyük düşünürlerin sözlerini araştırmaya ayırırken insanlardan da uzaklaşmamış; neşeli, çocuksu ve esprili karakteriyle çevresinde de sevilen biri olmuştur.

1606 yılında ilk eseri Philosophaster’ı yazmaya başladı. Tiyatro türündeki bu eser 1615’te tamamlandı ve 1618’de Oxford öğrencileri tarafından sahnelendi. Bunun öncesinde Alba adlı bir oyun daha yazdığı düşünülse de bu kesin değildir ve bu metin bulunamamıştır.

Başyapıtı Melankolinin Anatomisi’ni ise 1621’de tamamladı. Yaklaşık yarım milyon sözcükten oluşan ve 8.000 dipnotu bulunan bu kitap, o günden bu yana pek çok dile çevrildi, farklı şekillerde basılmaya ve dünyanın dört bir yanındaki okurlara ulaşmaya devam etti.

Melankolinin Anatomisi, yazıldığı 17. yüzyılda da adını duyurmuş ve dikkat çekmişti. 18. Yüzyılda ise sözlükbilimci ve yazar Samuel Johnson1’ın bu kitabın en sevdiği kitap olduğunu söylemesi ve Laurence Sterne’in Tristram Shandy Beyefendi’nin Hayatı adlı eserinde göndermeler yapması kitabın ününün artmasını sağlamıştır.

Jorge Luis Borges’in ünlü Babil Kitaplığı öyküsüne bu kitaptan bir alıntıyla başlaması da eserin edebiyat çevrelerinde yarattığı etkinin görülebilmesi açısından önemli bir detaydır.

Burton, hayatının büyük bir kısmını bu kitabı tamamlamaya adamıştı. Yazmayı bitirdikten sonra sürekli düzeltmeye ve eklemeler yapmaya devam etmiş; ölümünden sonra ise kitapta yapılacak değişiklikler konusunda aldığı notlar bulunmuştu. İntihar ettiği söylense de gerçek ölüm sebebinin ne olduğu bilinmemektedir.

Yayıncının Notu

Melankolinin Anatomisi (The Anatomy of Melancholy) ilk kez 1621’de yayımlanmıştır. Robert Burton, melankoli konusundaki araştırmaları sonucunda derlediği tüm bilgi ve fikirleri bu kitapta toplamıştır. Yaşamı boyunca kitabına yeni şeyler eklemeye devam etmiş ve böylece 1621’deki ilk baskıdan sonra kitabın gözden geçirilmiş ve genişletilmiş beş ayrı baskısı daha ortaya çıkmıştır.

Kitap, (bugün depresyon dediğimiz) melankolinin nedenlerinin bilimsel bir incelemesi gibi görünür. Ancak periler, goblinler, güzel kadınlar, faydalı ve zararlı et çeşitleri, tanrılar, şeytanlar, kötü ruhlar, yaşlılık, cadılar, kalıtım, şairler, içkiler, beslenme düzeni ve aşk gibi daha pek çok konuya değinir.

Vücutta “kara safra”nın fazlalığından ileri gelen melankoli, hem Burton hem de o tarihe kadar konuyu inceleyen diğer düşünürlere göre yakıcı tutkuların, büyük aşk acılarının, aşırı dindarlığın, çılgınlığın ve bunlara benzer durumların gerçek kaynağıdır. Yazarın kendisi de melankoliden mustariptir ve dahası, melankolisinden kurtulmak için bu çalışmaya başlar. Çünkü ona göre melankolinin en büyük sebebi aylaklık, en iyi çaresi ise çalışmaktır.

Melankolinin Anatomisi hem bilimsel hem de felsefi bir çalışmadır. Burton, melankolinin yanı sıra daha pek çok konuya bu kitapta yer vermiş; psikolojiden fizyolojiye, astronomiden meteorolojiye çeşitli bilim dallarından yararlanmıştır. “Nevi şahsına münhasır” bu eserin sınıflandırılması yahut benzerinin bulunması pek mümkün değildir.

Başlangıçta dokuz yüz olan sayfa sayısı, Burton’ın kitabı her gözden geçirişinde biraz daha artmıştır. Üç ana bölümden oluşan kitabın ilk bölümü melankolinin doğası, belirtileri ve nedenlerini ele alır. İkinci bölüm melankolinin nasıl tedavi edilebileceğinden söz ederken üçüncü bölüm aşk melankolisine odaklanır. Yazar aşk melankolisini ustalıkla ele alırken dünyanın en büyük aşk hikâyelerinden örnekler verir ve psikolojik sorunlara modern yaklaşımlar ortaya koyar.

Burton, 17. yüzyılda kütüphanede bulabildiği 1500 kadar klasik eseri inceleyerek derlediği bu kitaba kendi adını Demokritos Junior olarak yazar. “Gülen filozof” Demokritos’a yaptığı bu gönderme bazı eleştirmenlere göre kitabın mizahi yönünü gösteren detaylardan yalnızca biridir.



Burton bu kapsamlı derlemesini akıcı ve anlaşılır bir dille okuruna sunar. Yazarın incelikli üslubu eleştirmenler ve aradan geçen 400’den fazla yıl boyunca da okurlar tarafından çok sevilmiştir. Kitap, başlangıçta biraz karışık gibi görünse de yazarın üslubuna alıştıktan sonra sayfalar arasında kaybolup gideceksiniz. Bu baskıda siz okurlarımıza kitabın sadeleştirilmiş ve kısaltılmış halini sunuyoruz. Burton’ı çok sever ve daha fazlasını okumak isterseniz, Aylak Adam Yayınları tarafından fasiküller halinde yayımlanmakta olan Melankolinin Anatomisi’ni (Çev: Merve Tokmakçıoğlu) tavsiye ederiz.

1
Melankoli Meselesi Üzerine

Melankoli2 hususunda konuya geniş yer vermiş Montanus’un, Prosper Calenus’un, Capivaccius’un, Bright ve Ficinus’un eserlerinde ve tezlerinde, Cardan’ın Contradictions3’ında ve Valesius’un Controversies4’inde okuyabileceğiniz üzere, İbn-i Sina ve Galen arasında uzlaşmazlık vardır. Jacchinus’un “Bu akışkan maddenin ne olduğu veya nereden geldiği, bedende nasıl üretildiği ne Galen ne de diğer eski yazarlar tarafından yeterince ele alınmıştır,” şeklindeki kanaatine yeni nesil düşünürler itiraz ederler. Montanus, Consultation5 adlı kitabında melankolinin ya maddesel olduğunu ya da bir madde olmadığını söyler; Arculanus da eserlerinde aynı şeyi yapmıştır. Önceden beri bahsedilegelmiş dört vücut sıvısından biri olan bu doğal madde; maddesel olmayan, tesadüfi, doğuştan gelmeyip sonradan edinilen, ihtiyaç duyulmayan, tabiata aykırı ve yapaydır; Saksonyalı Hercules onun yalnızca ruhları6 mesken tuttuğunu; nemlilik, kuruluk, soğukluk ve sıcaklık gibi düzensiz durumlardan kaynaklandığını, maddi olmadığını, beyni ve onun işlevlerini değiştirdiğini iddia eder. Paracelcus bedeni dört sıvıya ve dört tabiata ayıran teorileri reddeder, hatta alaya alır fakat Galenist düşünürlerin çoğu bu teorileri onaylarlar ve Montanus’un yukarıda bahsedilen fikirlerine destek verirler.

Melankoli denen madde ya sadedir ya da başka maddelerle karışmıştır; miktarı ve içeriğine göre tesiri azalıp çoğalır, miktarı ve içeriği de hangi organa (beyne, dalağa, bağırsak toplardamarlarına, kalbe, rahme veya mideye) yerleştiğine göre, bu organlardaki vücut sıvılarının, yani tabii olmayan dört karanlık özsuyun kendi aralarında nasıl karıştığına göre değişir. Eğer soğuk ve kuru tabiatlı olan doğal melankoli maddesi vücutta fazlaysa “Vücut buna dayanamayarak melankoliyi seyreltmek zorunda kalır,” der Faventius “ve melankoli hastalıklı bir hâl alır.’’ Böylece diğer tür, yani doğal olmayan melankoli (ister sarı safradan üretilmiş olsun ister kandan) doğal melankoliye benzer etkiler yaratır ve Montaltus’a göre, vücut sıvılarının yanmasından kaynaklanıyorsa, sıcak ve kuru tabiatlıdır. Melankoli maddesinin dört vücut sıvısının hepsi birden kullanılarak mı üretildiği, rengi ve yapısının nasıl olduğu konusunda düşünürlerin farklı görüşleri olduğunu söyleyebilirim. Galen’e göre melankolinin üretilmesi için üç vücut sıvısı yeterlidir, balgam yani salya bu senteze katılmaz. Valesius ve Menardus, ayrıca Fuchsius, Montaltus ve Montanus da bu hususta Galen’i kayıtsız şartsız desteklerler. “Beyaz renkteki salya nasıl siyaha dönebilir ki?” diye sorarlar. Ancak Cardan ile de Melancholia adlı eserinde Saksonyalı Hercules zıt kutupta yer alırlar (yani melankolinin, nadiren de olsa, salyadan da sentezlenebileceğini söylerler). Guianerius, Laurentius ve Wecker aynı taraftadırlar, Melancthon de Anima adlı kitabının Vücut Sıvıları Üzerine bölümünde balgamdan üretilen donuk renkli melankoliye asininam ismini verir ve bu maddeyi bizzat gördüğünü söyler. Kara safradan bir tür melankoli çıkar, sarı safradan etkisi daha sert olan bir diğer tür melankoli; balgamdan donuk bir melankoli çıkar, nihayet kandan da bir melankoli çıkar ki en kalitelisi budur. Melankolilerin bazısı soğuk ve kurudur, bazısı sıcak ve kuru; maddenin tabiatı, içine hangi sıvının katılıp hangisinin katılmadığına bağlıdır. Rodericus a Fons, irin gibi önemli maddelerin yoğunlaşarak balgama dönüştüğünü, nasıl en saf şarabın bozulması ile sirke oluşur veya damıtılması ile daha saf içkiler elde edilirse balgamın da öylece safraya ve safranın da aeruginosa melancholia’ya (paslı melankoli) dönüştüğünü, ekşi ve keskin bir hâl aldığını; bu sıvının keskinliği yüzünden insan aklının kaygılı düşünceler ve hülyalar ile dolduğunu söyler. “Eğer sıvı soğuksa,” der Faventinus, “yaşlılığa dayalı unutkanlığın sebebidir ve hafif semptomlar yaratır; sıcaksa, insanları sabırsız, dizginsiz bir deliliğe meylettirir.” Capivaccius’a göre eğer beyin sıcaksa, beyindeki hayvani ruh da sıcaktır; neticesi şiddetli davranışlar ve deliliktir. Eğer beyin soğuk ise, melankoli sarhoşluk gibi bir hâle ve aptallaşmaya neden olur. Altomarus’a göre, bu karışımın rengi karışımın içeriğine, sıcak olup olmamasına bağlıdır, “bazen karadır bazen değildir.” Aynı teoriyi Malenelius, Galen’in tezlerine dayanarak ispatlar. Hipokrat, Melancholy adlı kitabında (eğer bu kitap sahiden ona aitse) durumu yanan kömüre benzetir: “Sıcakken parlar, soğukken kara görünür, işte bu sıvı da böyledir.” Melankoli maddesinin çeşitliliği, etkilerinin de çeşitliliğine neden olur. Vücut içindeyken ve henüz bozulmamışken koyu bir temkinsizliğe sebep olur, madde bozulunca birkaç günde bir tekrarlanan nöbetlere yol açar, deriye nüfuz ettiğinde cüzam yapar, uzuvlara işlediğinde iskorpit gibi bazı hastalıklar çıkartır. Zihni rahatsız ettiğinde ise çok sayıda sıvının karışmasından oluştuğu için yol açtığı delilikler ve sevdalar da türlü türlü olur.


Melankolinin Anatomisi’nin 1883 tarihli baskısından bir çizim


2
Melankolinin Tipleri veya Türleri Üzerine

İncelenen konu bu kadar karmaşık ve çeşitliyken, tartışmaların da çeşitli ve karmaşık olmasına şaşmalı mıyız? Eski ve yeni nice yazarlar melankoliden bahsederken tam bir kafa karışıklığı içindedir, delilikle melankoliyi aynı kefeye koyarlar; Heurnius, Guianerius, Gordonius, Sallustus Salvianus7, Jason Pratensis ve Savonarola deliliği ve melankoliyi aynı şey sayar, ikisi arasında sadece derece farkı olduğunu söylerler. Eski çağın yazarlarından Ruffus Efesius, Constantinus Africanus, Aretaeus, Aurelianus ve Paulus Aegineta melankoliyi iki farklı türe ayırırlar. Diğerleri melankolinin çok sayıda türünün olduğunu söyler ama bu türlerin ne olduğu hakkında net bilgi vermezler. Tetrabiblos yazarı Aetius böyle yapmıştır, tıpkı üçüncü kitabında İbni Sina, Rhasis adlı kitabında Arculanus ve Medicine (Tıp) adlı eserinin ilk cildinde Montanus gibi: “Eğer doğal melankoli sarı safradan geliyorsa, bu bir türdür; kandan geliyorsa bir diğer tür; kara safradan kaynaklanan melankoli, sarı safradan gelene benzemeyen bir başka türdür. Melankolinin farklı cinslerinin neye benzediği hususundaki görüşler, konuya eğilmiş insanların sayısı kadar çoktur.” Saksonyalı Hercules iki tür melankoliden bahseder, “bunlar maddesel ve maddi olmayan melankolidir; biri ruhlardan diğeri hem ruhlardan hem de vücut sıvılarından gelir.” Savonarola’ya bakılırsa melankolinin türleri sonsuz sayıdadır, Arapların mirach8 dediği yerden gelen myrachialis, mideden (stomach) gelen stomachalis. Karaciğerden, kalpten, rahimden gelen türleri de vardır; kadınların aylık kanamalarından ötürü ortaya çıkanlar da: “Bunlardan biri kanama başladığında, diğeri bitmek üzereyken oluşur.” Melancthon bu yazarı destekler: “Bu vücut sıvısının karalık derecesi ve içindeki bileşenler çeşitlidir, türleri de aynı oranda çeşitlidir.” Fakat, şahsi kanaatime göre bu düşünürler, “tür” sözcüğünü “semptom” anlamında kullanıyorlar. Arculanus bunu bizzat belirtir: Sonsuz sayıda tür, yani semptom vardır. Jo. Gorrhaeus da Medicinal Definitions (Tıbbi Tanımlar) kitabında türlerin sayısız olduğunu ama çıkış noktalarına göre; kafada, bedende ve karında oluşanlar diye üç gruba ayrılabileceğini söyler. Hipokrat, Melancholy adlı kitabında (bazıları bu kitabın bir başkasınca yazıldığından şüphelenmektedir) bu üçlü ayrımı destekler; tıpkı Galen, Alexander, Rhasis, İbni Sina ve çağdaş yazarlarımızın pek çoğu gibi. Thomas Erastus melankoliyi iki türe ayırır: Kalıcı olan, yani kafa melankolisi ve nöbetler hâlinde gelip geçen kesintili melankoli; ki bu ikincisini de iki türe ayırdığı için neticede o da aynı üçlü ayrıma ulaşmıştır. De Morbis Mulier adlı eserinde Rodericus a Castro ve De Mulierum Affectis adlı eseriyle Lod. Mercatus melankoliyi dört beş ayrı çeşide böler; rahibelerin, dulların ve yaşlı bakirelerin melankolisini diğerlerinden farklı, kendine has bir melankoli türü sayarlar. Bazılarına göre, taşkın hevesleri olanlar, dini vecd hâlindeki insanlar, cinnet getirmişler ve kurt adamlar9 melankolinin ayrı bir hâlini temsil ederler, aşk melankolisi çekenler taşkın hevesleri olanlara örnek gösterilir. En çok kabul gören ayrıma göre melankoli üç türdür: İlki tamamen beynin hatasıdır ki buna kafa melankolisi denir, ikincisi tüm bedendeki sempatik sinir sisteminden kaynaklanır ki o zaman bedenin tüm işleyişi melankolikleşir; üçüncüsü bağırsaklardan ve karaciğerden, dalaktan veya mesenterium denen zardan öte gelir ki buna da hipokondriyak veya gazlı melankoli denir. Laurentius bu son kategoriyi, sözü geçen üç organa ithafen, hepatik (karaciğersel), dalaksal ve meseraik melankoli diye üçe ayırır. İbni Sina’nın ilishi dediği aşk melankolisi, cucubuth dediği kurt adam hastalığı, çoğunlukla kafa melankolisine dahildir. Aynı şeye Gerardus de Solo tutkusal melankoli der; bundan ve şövalyece melankoliden, dini melankoliden, Rodericus a Castro’nun virginum et viduarum (bakirelere ve dullara özgü) dediği melankoliden ve diğer aşk melankolisi çeşitlerinden kitabın ilerleyen bölümlerinde ayrıca bahsedeceğim. Sözü geçen üç tür, bu bölümün konusu olacak; bu hastalıktan az veya çok mustarip her adamın kendini muayene ve tedavi edebilmesi için melankolinin anatomisini çıkaracak, tüm sebeplerini, semptomlarını ve şifalarını inceleyeceğim.

İtiraf etmeliyim ki melankolinin üç türünü birbirinden ayırmak güçtür, birbirine çok benzeyen ve birbiriyle sık sık karışan, bu yüzden en dikkatli hekimlerin bile birbirinden ayırmakta zorlandığı melankolilerin çok sayıdaki nedenlerini, semptomlarını ve tedavilerini tarif etmek kolay olmayacaktır; üstelik melankolinin başka hastalıklarla birlikte açığa çıkıp en deneyimli gözlemcileri bile şaşırtmak gibi bir huyu vardır. Montanus, melankoli ve caninus apetitus10 hastalıklarına aynı anda sahip olan bir hastadan söz eder; kitabının bir diğer yerinde melankoliye ve vertigoya yakalanmış bir hastanın bahsi geçer. Julius Caesar Claudinus melankoli hastalığına böbrek taşı, gut ve sarılıkla bağlantılı olarak rastlamıştır; Trincavellius ona ateş nöbetleri, sarılık, caninus apetitus ile beraber rastlar. Çağının önemli doktorlarından Paulus Regoline, bir melankoli vakasında kendisine danışıldığında, gördüğü semptomların karışıklığı karşısında afallamış ve ne tür bir melankoliyle karşılaştığını bilememiştir. İtalya’nın ünlü doktorları Trincavellius, Fallopius ve Francazanus, aynı hastayı muayene etmiş ve üç farklı fikir sunmuşlardır. Başka bir yerde, Trincavellus görmesi istenen genç bir adamın melankolisi hakkında ne düşündüğü sorulunca hastalığın sahiden melankoli olduğunu, ancak hangi tür melankoli olduğunu bilemediğini itiraf etmiştir. Kitabında verdiği on yedinci vaka, melankolisi üzerine fikir birliğine varılamamış bir keşişe dairdir. Diğer uzmanların hastalıklı organlara ve salgılara bağladığı bu semptomları, önceden bahsettiğim gibi, Saksonyalı Hercules tümüyle, dengesiz ruhsal durumlara bağlamaktadır. Bazen hekimler bu hastalığı diğerlerinden ayıramazlar. Reinerus Solenander’in Counsels adlı eserinin üçüncü kısmında, yazar ve Dr. Brande hastanın derdinin karınsal melankoli olduğunda hemfikirdirler. Dr. Matholdus ise aynı vakanın sadece astım olduğunu söylemiştir. Son zamanlarda, diğer hekimlerle beraber Cleve Dükü’nün melankolisini incelemeye gitmiş Solenander ve Guarionius ne melankolinin türünü saptayabilmiş ne de ortak bir tanı koyabilmişlerdir. Melankolinin türleri o kadar karışık bir konudur ki Caesar Claudinus kırk dördüncü vakada, Polonyalı bir kontun “hem kafa melankolisinden hem de tüm bedenden kaynaklanan ikinci bir melankoliden mustarip olduğu” yargısına varmıştır. Ben, bazı insanların her üç tür melankoliden aynı anda veya peş peşe mustarip olduğu durumlara da rastladım. Bence melankolinin türleri politik rejimler gibidir; politikacılar en katıksız monarşileri, aristokrasileri, cumhuriyetleri ve demokrasileri tasarlarlar ama pratikte bu rejimlerin saf değil ılımlı, başka sistemlerle karışmış hâllerini görürüz, Polybius’un dediği gibi, eski çağlarda Lacedaemonyalılarda11 ve Romalılarda, bugün de Almanya’da ve daha nice ülkede durum böyledir. Hekimlerin, melankolinin türleri hakkında kitaplarında ne yazdığı çok da önemli değildir çünkü bu türler, hastalarının bedenlerinde genellikle karışmış olarak bulunur. Semptomlar bu kadar belirsiz, çeşitli ve birbiriyle karıştırılmaya müsait olunca, iki adam aynı hastalıktan her bakımdan farklı etkilenince, vakaları birbirinden ayrı ayrı değerlendirip farklı türlerinin tedavisini bulmak ne zordur! İtiraf etmeliyim ki bu zor bir iş ama bu hileli yola cesaretle çıkmaya ve en iyi yazarlarımızın bıraktığı ipuçlarının kılavuzluğunda kendimi kuşkular ve yanlışlarla dolu bu labirentten çıkarmaya karar verdim. Böylece melankolinin sebeplerini tartışmaya başlayabiliriz.


Melancholy – Giovanni Benedetto Castiglione (1630 – 1670)


3
Melankolinin Sebepleri – Tanrısal Bir Sebep

Galen, Glauco’ya “Bir hastalığın sebebini düşünmeden onun şifasından veya tedavisinden bahsetmek boşunadır,” der ve hastalık sebepleri araştırılmadan verilen tedavilerin eksik, sakat veya faydasız olduğu pek çoklarının deneyimi ile sabittir. Prosper Calenius, Cardinal Caesius için yazdığı de Atra Bile risalesinde bunu güzelce ortaya koyar. Aynı şekilde Fernelius, “sebepleri bilmeye bir tür zorunluluk” getirir “ve sebepler bilinmeden hastalığı iyileştirmek veya önlemek imkânsızdır,” der. Deneme yanılma ile bulunmuş tedaviler bazen hastalara yardım edip onların sıkıntısını azaltabilir, ancak hastalığı bünyeden söküp atamazlar. Eski bir sözün dediği gibi: Sublata causa tollitur effectus, yani sebebi ortadan kaldırmak sonucu ortadan kaldırmaktır. İtiraf etmeliyim ki bu sebeplerin ne olduğunu belirlemek çok zordur. Bu işin üstesinden gelen adam kendini bahtiyar saysın. Ben, riski alıp elimden gelen en yakın tahminlerde bulunacağım ve her bir melankoli türü için baştan sona, genelden özele sebepleri tahmin etmeye çalışacağım.

Genel olarak, bir şeyin nedeni ya doğaüstü ya da doğaldır. Doğaüstü sebepler Tanrı’dan ve meleklerinden veya Tanrı’nın izin vermesi ile şeytan ve onun uşaklarından kaynaklanır. Tanrı, günahların cezalandırılmasının bizzat kaynağıdır; onun adaletinin yerine getirilmesine, kutsal kitaplarda yazılı pek çok örnekte ve tanıklıkta rastlarız. Zebur 107:17’de “Cezalarını buldu aptallar / Suçları, isyanları yüzünden”12 denir. Krallar 2, 5:27’de Gehazi cüzam ile çarpılmıştı; Kronoloji 2, 21:15’te Jehoram en kötü bağırsak hastalıklarından dizanteri ve kanlı ishale tutulmuştu. Kronoloji 1, 21’de Davud, vebaya yakalanmıştı. Sodom ve Gomore’yi yer yutmuştu. Konumuz olan hastalık da Kutsal Kitap’ta belirtilmiştir: “Ağır işlerle hayatı onlara zehir etti / Çöktüler, yardım eden olmadı,” (Zebur, 107:12). “Tanrı sizi delilikle, körlükle, şaşkınlıkla cezalandıracak / Kötü bir ruh Tanrı tarafından Saul’a sıkıntı vermek için gönderildi,” (Tesniye, 28:28). Nebukadnezar, bir öküz gibi otla beslenir olmuştu ve “yüreği hayvanlarınki gibiydi.” Putperestlerin öyküleri de böyle cezalarla doludur. Lycurgus, memleketindeki üzüm asmalarını kestiği için Bacchus tarafından delirtilmişti; tıpkı kurban etme vazifelerini ihmal eden Pentheus ve annesi Agave gibi. Talih tanrıçası Fortuna adına yaptırdığı tapınağın çatısını kaplamak için Juno tapınağından kiremit söktüren Censor13 Fulvius bu saygısızlığı yüzünden çıldırmış, “kederden ve kalbine çöken üzüntüden ölmüştü.” Kserkes, içindeki sonsuz hazineleri için Delphi’deki Apollo Tapınağı’nı yağmalamaya niyetlendiğinde, semadan korkunç bir gök gürültüsü gelmiş ve dört bin adamını öldürmüş, kalanları da delirtmişti. Bir süre sonra bunun bir benzeri, zındıkça bir davranışı yüzünden Brennus’un başına geldi; yıldırımlar, gök gürültüleri ve depremler yaşandı. Kilise yazarlarına inanırsak, azizlerin gazabıyla gelmiş pek çok tuhaf ve olağanüstü cezaları bize anlatacaklardır. Bir dönemin Fransız Kralı Dagobert oğlu Clodoveus’un, Aziz Denis’in naaşını mezardan çıkardığı için aklını yitirdiğini ve günahkâr bir Fransızın, Birgburge kentinde Aziz John’un gümüşten bir ikonasını çaldığı için ansızın cinnet geçirip kendi etini parçaladığını; Radnor Lordu’nun, avdan geç saatte dönünce köpeklerini, Aziz Avan Kilisesi’ne koyduğunu, avcıların âdeti olduğu üzere sabah erkenden uyandığında tüm köpeklerini çıldırmış, kendini de kör olmuş vaziyette bulduğunu anlatırlar. Ermenistan krallarından Tiridates, bazı kutsal rahibelerin ırzına geçtiği için aynı şekilde, aklını yitirerek cezalandırılmıştı. Fakat iş efsanelere gelince şairler ve Katolikler el ele giderler, bırakalım istedikleri yere gitsinler. Onlar, ilahi intikamın ve azizlerin öyküleri yahut şeytanın yardımıyla kimi kandırırlarsa kandırsınlar, biz ultor a tergo Deus “O, öç alan tanrıdır,” sözünde Tanrı’yı, Davud peygamberin gösterdiği şekilde görüyoruz. Dionysius’un dediği gibi, başımıza gelen bütün illetlerin nedeni, bizim ayyuka çıkmış kendi günahlarımızdır; Tanrı, yardımcısı olan melekler yoluyla hem cezalandırır hem de iyileştirir, günahımız nedeniyle Tanrı, yarattığı canlılarla, güneş, ay ve yıldızlarla bize azap edebilir, Zanchius’a göre, bir çobanın kullandığı balta gibi kar, dolu ve rüzgârlar da Tanrı’nın kullandığı birer alettir. Et conjuranti veniunt in classica venti (Rüzgarlar hep birden onun çağrısına kulak verirler).14 Yüşa’nın zamanında ve Mısır’da Firavun devrinde görüldüğü gibi, onun adaletinin birçok uygulayıcısı vardır. Onun gücü en gururlu ruhlara boyun eğdirebilir, Kâfir Julian’ı Vicisti, Galilaee15 diye haykırtabilir. Chrysostom’un anlattığı o Apollo rahibine O Caelum! O terra! Unde hostis hic? (Ey gökler! Ey yerler! Nasıl bir düşman bu?) dedirtebilir. Davud, Tanrı’nın gücünü takdir ederek dua eder: “Tükendim, ezildim alabildiğine / İnliyorum yüreğimin acısından,” (Zebur 38:8). “Tanrım, öfkelenip azarlama beni / Gazapla yola getirme!” (Zebur 38:1). “Neşe, sevinç sesini duyur bana / Bayram etsin ezdiğin kemikler,” (Zebur 51:8). “Geri ver bana sağladığın kurtuluş sevincini / Bana destek ol, istekli bir ruh ver,” (Zebur 51:12). Bu nedenlerle Hipokrat, hastalığın doğaüstü ilahi bir sebepten mi kaynaklandığına yoksa tabiatın doğal seyrinin bir neticesi mi olduğuna dikkat etmelerini tavsiye eder hekimlere. Fran. Valesius de Sacr. Philos.’un sekizinci bölümünde bu konuyu işler, Fernelius ve J. Caesar Claudinus da Hipokrat’ın bu tavsiyesinin nasıl yorumlanacağını tartışırlar. Paracelsus, bu tür ruhani hastalıkların (böylesi hastalıkları öyle adlandırır) yalnızca ruhani yollarla iyileştirileceği kanısındadır. Bu vakalarda normal yöntemler fayda etmeyecektir: Non ist reluctandum cum Deo (Tanrı ile mücadele etmemeliyiz). Canavar terbiyecisi Hercules, olimpiyatlarda herkesi alt ettiğinde, Jupiter kılık değiştirerek onunla güreşmişti; kimin galip geleceği belirsizdi, ta ki Jüpiter kendini tanıtana ve Hercules pes edene kadar. Kimse, kendinden üstün güçlerle rekabete tutuşmamalı. Nil uvat immensos Cratero primattere montes (Craterus’a altın madenleri vaat etsen de deva bulamazsın), yani hekimlerin ve cerrahların bir yararı dokunmaz, “günahlarımızı kabul edip kendimizi Tanrı’nın güçlü ellerine teslim etmeli ve merhamet dilemeliyiz.” Eğer o bize bela göndermişse, una eademquye manus vulnus opemque feret (yarayı açan el şifasını da temin edecektir), tıpkı Aşil’in mızrağı ile yaralananlara olduğu gibi. Yalnızca o bize yardım etmelidir, aksi takdirde hastalıklarımız şifasızdır ve deva bulamayız.


Mélancolie – Domenicco Fetti (1620)


1.Yazarın tek romanı Habeşistan Prensi Rasselas’ın Öyküsü, yayınevimiz tarafından yayımlanmıştır.
2.Melankoli, sözcük anlamı ile “Kara Sevda”. 19. yüzyıla dek duyguların, vücudun salgıladığı sıvıların etkisi olduğuna inanılırdı. Melankoli hem bir duygusal durumdu hem de bu sıvılardan biriydi. (ç.n.)
3.Çelişkiler.
4.Münakaşalar.
5.İstişareler.
6.Orijinal metinde Spirit. 17. yüzyılda iki tür ruha inanılıyordu. İlki Tanrı’nın Adem’e üflediği, insana bilinç veren ruhtu. İkincisi, beyinle kasların iletişimini sağladığı sanılan esrarengiz, akışkan bir maddeydi ve hayvansal ruh diye de anılırdı. Burada sözcük ikinci anlamıyla kullanılıyor. (ç.n.)
7.16. asır sonlarında eser vermiş İtalyan asıllı doktor, gerçek adı Salustio Salviani. İsimleri Latinleştirerek yazmak o çağın Avrupa’sında yaygın bir adetti.
8.Arap tıbbında karın boşluğuna verilen ad. (ç.n.)
9.Yazar, bu deyimle saldırgan akıl hastalarını kastetmektedir. (ç.n.)
10.Bugünkü adıyla Blumia. (ç.n.)
11.Daha yaygın bilinen adları ile söylersek Spartalılar. (ç.n.)
12.Sonraki ayetler şöyledir: “İğrenir olmuşlardı bütün yemeklerden, Ölümün kapısına yaklaşmışlardı. O zaman sıkıntı içinde RABbe yakardılar, RAB kurtardı onları dertlerinden. Sözünü gönderip iyileştirdi onları, Kurtardı ölüm çukurundan.” Mealler, 2001 yılında yayımlanmış yeni çeviriden alıntıdır. (ç.n.)
13.Censorlar, eski Roma’da geniş yetkilere sahip devlet memurlarıydı. (ç.n.)
14.Romalı şair Claudian’ın (ölümü MS 404) bir şiirinden alıntıdır. (ç.n.)
15.“Sen kazandın Celileli!” Son putperest imparator Julian’ın son sözleri. Celile, Hz. İsa’nın memleketidir. (ç.n.)

Bepul matn qismi tugad.

17 621,71 s`om