Kitobni o'qish: «I. Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kongresi», sahifa 2
GÜLNAZ KUTUEVA
AGİDEL DERGİSİ EDİTÖR YRD
BAŞKURDİSTAN
Sevgili kardeşlerim, Başkurdistan’dan sizlere çok selam getirdim. Başkurdistan’daki kardeşleriniz burada bulunmamızdan dolayı çok mutlu olmuşlardır. Bilmem Mustay Kerim zamanında birlikte yaşadığımız zamanlardaki eserlerimizi, Türk Dünyasının eserlerini Dostluk Köprüleri adlı bölümümüzde yayınlamaya çalışıyoruz. Türk Dünyasının eserlerinin çıkarmaya birlikte çalışacağız. Dergimiz edebî bir dergidir. Dergimiz de ülkemizin önde gelen yazarları yazılarını yayınlamaktadırlar. Daha önce herhangi bir yerde yayınlanmış olan yazıları dergimiz yayınlamamaktadır, bu dergimizin prensibidir. Genç kalemler gibi yazı başlıklarımız var. Dergimizin bu bölümünde genç yazarlara yazılarını yayınlatma imkanı veriyoruz. Dergimizin içinde “Umutlu Kalemler” ve “Irmaklar” ismiyle iki seri bölümümüz var. “Umutlu Kalemler” bölümünde edebî tenkit, makaleler yayınlanıyor. Yine bu bölümde yazmaya yeni başlamış genç yazarlarımızı takdim ediyorlar, değerlendiriyorlar. “Irmaklar” bölümünde de umut veren genç şairlerin şiirlerine yer veriyorlar. Yine dergimizde “Edebî Miras” diye bir yazı bölümümüz var. Bu bölümde klasik ama hiç yayınlanmamış tarihî parçalara yer veriyorlar. “Dünya Edebiyatı” diye bir bölümümüz var. Bu bölümde hem Doğu hem de Batı edebiyatlarından örnekler Başkırtcaya tercüme edilerek yayınlanıyor. “Dostluk Köprüleri” diye bir bölümümüz daha var bu bölümde de kardeş edebiyatlardan edebî türler Başkırtcaya aktarılarak yayınlanmaktadır.
Biz bu kongrenin yapılmasını, bizim davet edilmemizi şadlıkla kabul ettik, çok sevindik. Bu kongre kardeşlerimizin edebî, medenî hayatını yakından tanımaya imkan verecektir. Bu bizim halkımızın da edebiyatını, fikirlerini, medeniyetin; zenginleştirir diye düşünüyorum. Çok teşekkür ederim.
MEHMET ÖMER KAZANCI
KARDAŞLIK DERGİSİ EDİTÖRÜ
IRAK
İyi vakitler değerli arkadaşlar. Kendi adıma, Irak’ta yaşayan bütün Türkmen kardeşlerinizin adına hepinizi sevgiyle, saygıyla, hürmetle içten esenlikle selamlıyorum. Ve bütün Irak Türklerlerinin selamlarını iletmek istiyorum her şeyden önce. Değerli arkadaşlar Türk Dünyasına mensup ülkelerle, topluluklar arasında duygu ve düşünce birliğine varmak gerçek gönül köprüleri kurmak, gerçek kardaşlık bağlantıları güçlendirmek, kültür alanlarında işbirliğine kavuşmak amacıyla düzenlenen Türk Dünyası Edebiyat Dergileri adı altında yapılan bu faaliyetin çok önemli olduğuna inanıyorum. Türk milletinin bölünerek ister devletler halinde, ister topluluklar halinde ayrı ayrı sınırlar içerisinde yaşamaya mahkum edilmesi bu milletin giderek yalnız ekonomik, politik açılardan değil bir de dil ve kültür bakımından birkaç millete parçalanma ihtimalini ortaya koymaktadır. Bu ihtimal iki esas noktadan kaynaklanmaktadır biri haritalar üstünde şöyle hafif bir kırmızı çizgi olarak görülen sınırların günden güne topraklar üstünde kalın ve geçilmez bir duvar haline dönüşmesi, ikincisi ise yaşadığımız dünyaya hakim olan tek süper gücün kendi çıkarlarına göre dünya haritasını değiştirerek Kerküklülerin tabiriyle bu haritaları milletlere topuzum hakkı kabul ettirmesidir. Buradan bu milletlerin aydınları, bizim milletimizin aydınları, edebiyatçıları bu ihtimali önlemek için nelerin yapılmasını düşünmeli? İşte Avrasya Yazarlar Birliği arkadaşlar bu yolda öncülüğü yapmıştır ve herkesten önce düşünmeye başlamıştır. Türk Dünyası Edebiyat Dergileri yayın yönetmenlerini bu çok olumlu saydığım toplantıya davet etmiştir. Sağolsun Avrasya Yazarlar Birliğinde çalışan kardeşlerimiz biz Irak Türkmenlerini de unutmamış, Irak Türkmenlerini de bu toplantıya davet etmiştir. Değerli arkadaşlar, Irak Türkmenlerinin birçok gazete ve dergileri çıkarılmaktadır fakat bunların en önemlisi 1961’den bugüne kadar devam etmekte olan bir “Kardaşlık” Dergisi vardır, ama bu yalnız bir dergi değildir, bu Türkmenleri bir araya toplayan, Türkmenlerin yetişmesine çalışan; Türkmenlerin arasından çok büyük seviyeli, kaliteli edebiyat ürünleri ortaya koyan yazarlar yetiştirmiş bir ocaktır. Bu derginin çok dertleri vardır. 1961’den bugüne kadar devam etmektedir. Yoluna hem de ısrarla devam etmektedir birkaç defa durdurulmuştur, birkaç defa kapatılmıştır ama bugüne kadar yoluna devam etmektedir bu derginin çok dertleri vardır. Bugünkü toplantımızda mademki Türk Dünyası edebiyat dergilerinin dertlerinden konuşuyoruz. Bu derginin de dertlerinden size konuşacağım, sizlere bazı şeyler anlatacağım. Umarım ki bu toplantılardan bazı öneriler bazı önemli meseleleri ortaya koyarız ve Türk dünyasını birleştirme yolunda ilk adımı Türk dünyası edebiyat dergileri atmış olacaktır inşallah. Hepinize beni dikkatle dinlediğiniz için çok teşekkürler ve tekrar Avrasya Yazarlar Birliğine sonsuz teşekkürler.
ELÇİN HÜSEYİNBEYLİ
ULDUZ DERGİSİ EDİTÖRÜ
AZERBAYCAN
Sağolun teşekkür edirem men de hepinizi selamlıyorum. Çok önemli bir tedbirdi, Avrasya Yazarlar Birliği değerli gardaşlarımız düzenlemişler. Öyle hesap edirem ki Türkiye’de yaşayan Türk gardaşlarımız uzun müddetten beri müstakil devletçiliğe malik olduklarına göre bu birinciliği koruyup saklamalıdırlar ve yeni müstakilliğe kavuşan diğer Türk cumhuriyetlerini de, müstakilliğe kavuşmak üzere olan diğer Türkleri de bu cür tedbirlerde iştirakinde daha faal olmalıdırlar. Artık bu faallik nazara çarpır ve birinci kongrenin de düzenlenmesi bunun bariz numunelerinden birisidir. Men düşünürem ki bizim kongremiz tekçe değerli fikirler ortaya koymakla sergilemekle yok, konkret kararlar kabul edip onu hayata geçirmekle yadda kalacak ve bizde onun içinde daha fazla iştirak eyleyeceğiz. Her hâl u kârda bunun devamlı olması bizim yüreğimizcedi. O projeler ki Avrasya Yazarlar Birliği ortaya koyuyor Azerbaycan Dergisiyle bağlı ve diğer dergilerle de bağlı bu proektler hayata geçirilecek. Ancak eyle özü özlüğünde de men eyle hesap edirem ki dergiler muhtelif Türk edebiyatının temsilcilerini de özleri de heç bir proekt olmadan hayata geçirmelidirler teşebbüste bulunmalıdırlar. Biz de zaman zaman olur yani Güney Azerbaycan’dan hem Türkiyenin özünden konuklar kabul ediyoruz, sohbetler derc oluyor hem de numuneler derc ediyoruz. Bunların adını saymak istemiyorum çok uzun zaman alır. Hepinize de bu kongrede değerli ve gözel hatıralarla vatanınıza dönmenizi Türk arkadaşlarımızın da bu teessüratlardan yararlanarak sıradaki proektleri ortaya koymalarını arzuluyorum sağolun.
ŞEMSETTİN KÜZECİ
IŞIK DERGİSİ
IRAK
Sayın başkanımız, değerli misafirlerimiz öncelikle Irak Türkmenlerini temsilen değerli ağabeyimiz Prof. Dr. Mehmet Ömer Kazancı Bağdat’tan gelerek Irak Türkmen edebiyatı dergilerini temsilen güzel bir konuşma yaptı, benim bu konuşmadan sonra herhangi bir söz söylemem söz konusu değil ancak Avrasya Yazarlar Birliği olarak 1. Türk Dünyası Edebiyat dergileri kongresini yapmakta, büyük başarılara imza atacağımızı inanıyorum. Bundan sonra Türk dünyası arasında iletişimi, edebiyatı, kültürü, sanatı birleştirme konusunda hızlı adımlar atacağımıza inanıyoruz. Geçen hafta biz Azerbaycandaydık değerli Anar muallim ve bugün burada Elçin muallim ve İntikam hocamız ve diğer ağabeyimizin konuşması gerçekten de Türk Dünyasını bir birine bağlayan büyük köprü oluşturmuştur. Bu gibi çalışmalar Avrasya Yazarlar Birliğinin çatısı altında her ne kadar zenginleşirse, Türk Dünyası edebiyatı da zenginleşir. Öğleden sonraki çalışmalarımızda Kerkük’te Türk Dünyasında özellikle de 2003 tarihinden sonra da Irak’ta birçok edebiyat dergisi yayına başlamıştır. Onların sıkıntılarını Türk Dünyasıyla beraber bir arada konuşacağız. Bu da ordaki insanlarımıza eminim ki böyük bir moral olacaktır. Ben hepinize tekrar teşekkür ediyorum. İnşallah çalışmalarımız iyi bir şekilde devam eder. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum çok sağolun.
ALTINBEK İSMAİLOV
KIRGIZ ADABİYATI
KIRGIZİSTAN
Teşekkür ederim hocam. Ben sözüme Kırgızca bir şiirle başlamak istiyorum Türkçe okuyacaktım ama çevirince tadı gidecek o yüzden Kırgızca okuyup Sonra Türkçe konuşmak istiyorum eğer izin verirseniz. Tarih isimli şiir:
Tarıh menen tagdırdı kesseng bolot
Tarıh menen taştı da ezseng bolot
Tarıhsız kalk taptakır tamırsız kalk
Tarıhsız kalk cer menen ceksen bolot
Tarıh degen tıyın emes sandıkta cata bergen
Tarıh degen buyum emes körüngöngö satıbergen
Tarıh degen töö emes buylalagang çagınga basa bergen
Değerli konuklar, elbette bizi buraya Avrasya Yazarlar Birliği davet etti. Burada ortak Türk yazı dili, ortak Türk edebiyatı ve ortak Türk dergileri üzerine yoğunlaşacağız; elbette İsmail Gaspıralı’nın dediği gibi dilde, işte, fikirde birlik olacak. Hepimiz bu dergilerden bir birimizin ortak eserlerimizi okuyacağız. Kırgız edebiyatı, Kazak edebiyatı ve Türk edebiyatı hakkında genel bilgilere sahip olacağız. Bundan sonra hepinize başarılar dilerim bu Türk dünyası edebiyat dergilerinin ilk kongresi, ileride böyle kongreler düzenlenecek ama bizim başımızı önceden söylediğim gibi sadece kongreler değil ortak yazı dilimiz ortak edebiyatımız ortak kültürümüz medeniyetimiz tarihimiz birleştirecek. Yani aynı soydan aynı kökten geldiği, Kırgızların dediği gibi Türk atanın baldarın ortak yazı dilimiz, ortak edebiyatımız ve ortak dergilerimiz birleştirecektir. Hepinizi saygıyla selamlıyor başarılar diliyorum.
Açılış Paneli
BEŞİR AYVAZOĞLU
TÜRK EDEBİYATI DERGİSİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ
TÜRKİYE
Bu kongrede konuşulanları, burada varılan sonuçları, dostlarımız kendi memleketlerine götürecekler ve orada dergilerinde yayınlayarak bütün Türk Dünyasına duyuracaklar. Bu toplantıda alınacak sonuçlar, bu kongrenin amacı olan Türk Dünyası arasındaki iletişimi artırmayı, güçlendirmeyi Türk Dünyası Edebiyat Dergileri vasıtasıyla arzu edildiği şekilde temin edeceğini ümit ediyorum. Protokol konuşmalarında Enver Ercan’ın da söylediği gibi edebiyat dergiciliği aslında çok çileli bir iş. Bu çileyi, bu tecrübeyi çok iyi bildiğim, derinden bütün acılarıyla yaşadığım için salonumuzda hazırda bulunan edebiyat dergisi yönetmenlerinin hepsini birer kahraman olarak görüyorum. Sadece bizde değil bütün dünyada bu küreselleşme dediğimiz şey asıl manasında kültürü ve edebiyatı galiba büyük bir hızla hayatımızın dışına itiyor. Ama bundan yılgınlık duymamak, mümkün olduğu kadar ayak diremek lazımdır. Belki temayül böyle gitmez bir gün insanlar tekrar insanlık birikiminin o büyük macerasına yeniden ihtiyaç duyar ve yeniden kültürün değer kazandığı bir döneme gireriz. Yani varlığımızı, kültürümüzü, edebiyatımızı ayak direyerek en üst seviyede savunmak ve geleceğe aktarmak için gayret göstermek mecburiyetindeyiz. Başka bir seçeneğimiz olmadığı için dergi editörlerine kahraman diyorum. Bu manada kahraman olunduğu gibi bir de edebiyatın, kültürün bu kadar büyük bir ilgisizlikle karşılanması dolayısıyla gerek dergiyi çıkaran kurumların gerekse dergiyi yönetenlerin yaşadıkları sıkıntılar açısından da kahraman diyorum. Dergi çıkaran arkadaşlarımız ne demek istediğimi zannediyorum çok iyi anlıyorlar. Bugün de dün olduğu gibi dergiciliğin misyonu son derece önemlidir. Protokol konuşmalarında görüşlerini açıklayan dergi yöneticisi arkadaşların anlattıklarından benim anladığım, dergi bir ülkenin durumuna göre farklı misyonlar kazanabiliyor. Belki daha genişletmek lazım edebiyat dergisi demeyelim buna, hani Cemil Meriç hür tefekkürün kalesidir diyordu, hakikaten dergi her zaman her hal u karda gizli veya açık hür tefekkürün kalesi olmuştur. Mesela Bağdat’tan gelen dostumuz, Kırım’dan gelen hanımefendi adeta oralarda Türk kimliğini ayakta tutmak için dört elle sarıldıkları birer misyon vasıtasından söz ettiler.Yani Kerkük’te, Bağdat’ta, Kırım’da çıkan hatta bir zamanlar Azerbaycan’da, Özbekistan’da, Kırgızistan’da çıkan dergiler kültüre ve tarihe tutunarak bir toplumun kimliğini ayakta tutan misyon dergileri olarak vazife görmüşler, bu çok önemli bir şeydir. Baskılar ortadan kalktıktan sonra Azerbaycan’daki dergilerin yaşadığı gibi, Azerbaycan’dan gelen dostumuzun anlattığı gibi birden bire dergilerin sayısında bir patlama yaşanıyor, aynen bizim İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra yaşanan büyük patlama gibi. Patlama derken, Meşrutiyet ilan edilir edilmez birden bire pıtrak gibi mizah dergileri, edebiyat dergileri, bilim dergileri yüzlerce dergi çıktı. Demek ki o baskı altında insanların söyleyecekleri birikiyor. Tabii sonraları bu bir çeşit anarşiye dönüşüyor. Hürriyet ortamında herkesin fikrini söyleme heyecanı zamanla diniyor ve belli düşünce akımlarının dergileri öne çıkmaya başlıyor. Meşrutiyetten sonra yüzlerce dergi çıkmıştır dedim, dikkatinizi çekmiştir; ama o tarihten sonra üç ana düşünceyi temsil eden dergiler uzun ömürlü oldu. Batıcılığın dergisi olan “İctihat” Dergisi, Türkçülerin dergisi olan “Türk Yurdu” dergisi, İslamcıların Dergisi olan “Sebilürreşad” Dergisi. Bugün, bu dergilerin farklılaşarak çeşitlenerek uzantıları yaşıyor. Hakikaten hürriyet ortamının olduğu ülkelerde daima söyleyecek farklı şeyleri olan küçük ve büyük gruplar olabiliyor. Söyleyecek farklı bir şeyi olan üç kişi bir araya geliyorlar, bir dergi çıkarıveriyorlar. Belki söyleyecekleri üç sayılıktır, beş sayılıktır ama onu söylüyorlar ve dergi üç-beş sayıdan sonra çıkmıyor. Bunun söylenmesi de çok önemli gibi geliyor bana. Derginin bu manada tefekkürün çeşitlenmesi, itirazların rahatlıkla seslendirilmesi, farklı fikirlerin ortaya konulması açısından da son derece önemli bir misyon icra ettiğini düşünüyorum. Ama bazı dergiler var ki hakikaten onlar ana eğilimleri temsil ediyor mesela benim şu anda Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığım Türk Edebiyatı Dergisi bir ana çizginin dergisidir. Mesela, Varlık Dergisi başka bir ana düşüncenin çizgisidir. Dikkatinizi çekmiştir bu dergiler uzun ömürlüdür. Varlık ilk sayısını 1933 yılında neşretmiştir değil mi?
Evet, 1933 yılından beri sürekli çıkıyor. Varlık Dergisi yaklaşık1100 küsür sayısını çıkarttı, 1200’e yaklaştı. Türk Edebiyatı dergisi 1971 yılından beri çıkıyor, 410. sayıyı yayınladı 411’inci sayıyı hazırlıyoruz, Ocak ayında çıkaracağız inşallah. Aslında bunlar misyon dergileridir, avangart olamazlar, oturmuş, durmuş edebiyatı ve kültürü temsil ederler. Bunların yanında bunlara itiraz eden, bunların sınırlarına nüfuz edemeyen gençler de itirazlarını seslendirmek için edebiyat dergileri çıkarırlar. Bunlar edebi hayata canlılılık kazandırır. Bu edebiyat dergilerinin taşrada da benzerleri vardır, edebiyat dergileri her biri bir ocaktır. O edebiyat dergilerinden sivrilen bazı isimler yavaş yavaş bu büyük ana düşünce damarlarını temsil eden dergilere girmeye başlarlar. Dergiler hakikaten fikrin, düşüncenin, edebiyatın ocağıdır. Orda edebiyatçı yetişir, şair, romancı yetişir, eleştirmen yetişir. Ama tabii bu dergilerden öne çıkan isimler olur. Geriye doğru dergilere baktığınız zaman binlerce isim görürsünüz, demek ki edebiyat dergileri aynı zamanda bir çeşit elek vazifesi görüyor, yani eleyerek geleceğe kalabilecek isimleri ön plana çıkarıyor. Dergi eleğinden geçmeden ön plana çıkmak biraz zor gibi geliyor bana. Dergilerin bu misyonunu iyi kullanarak Türk Dünyası’nda çıkan dergiler arasında bu manada iletişimi iyi sağlamak, haberleştirmeyi gerçekleştirmenin önemini ve bunun çok zor bir şey olduğunu biliyorum. Çok zor şartlarda çıkan dergilerin bunu yapması zor, o halde bunu bir müessesenin yapması lazım. Avrasya Yazarlar Birliği buna talip olmuş görünüyor. Umarım bizim tek tek dergiler olarak yapamayacağımız bu büyük işi, Avrasya Yazarlar Birliği asıl manasında bir kurum haline, bir merkez haline gelerek sağlar. Bir iletişim ağı kurar. Biz Avrasya Yazarlar Birliği odağında bütün Türk Dünyasının edebiyat dergileriyle iletişim kurup bilgi, yazı, hikâye, şiir alışverişinde bulunabiliriz. Yani bunu bir kurumun, bir ekibin kolaylaştırması lazım, bunun başka bir yolu yok gibi geliyor. Ben sözü uzattım. Sözü eş başkan Varlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Enver Ercan’a bırakıyorum.
ENVER ERCAN
VARLIK DERGİSİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ
TÜRKİYE
Beşir Ağabey Türkiye’de dergiciliğin, dergilerin varoluş sebepleri, hayatlarını ve serüvenlerini özetleyerek anlattı. Söylediklerine aynen ben de katılıyorum. Ben onun söylediklerine küçük birkaç ekleme yapmak istiyorum. Evet dergiler dediğiniz gibi edebiyatın, kültürün, san’atın cıvıl cıvıl olduğu yayınlardır; Cemal Süreyya, derginin ve gazetenin ilk sayfasının lunapark gibi olmasını yani öyle şenlikli, insanların sıkılmadan okuyabileceği, izleyebileceği bir yapıda olmasını isterdi. Dergilerin işi kendisini beğeniyle okutmak olmalıdır. Varlık dergisi yaklaşık 75 yıllık bir dergi, ben son 19-20 yıldır yayın yönetmenliğini yapıyorum. Bazen de el yordamıyla gerçekleştirilir bazı şeyler. Ben şimdi dönüp geriye baktığımda Beşir Ağabeyin sözlerini onaylamak için söylüyorum. Pırıltılı bulduğum gençlere ilk defa sayfalarımda yer verdim, onları destekledim. Şimdi dönüp baktığımda Şebnem İşigüzel, Sema Kaygusuz, Müge İplikçi, Süreyya Evren, Tuna Kiremitçi gibi 25-30 tane isim sayabilirim ki, Varlık Dergisinin son yirmi yılında benimle hemhal olup, iletişim kurup yazdıkları üzerinde çalışarak ilk kez yayınladığımız arkadaşlarımızdır. Tabii derginin edebiyat dünyasına kazandırdığı bu isimler her zaman, her dergi yöneticisini gururlandırı ve onlara onur verir. Dünyaca ünlü, büyük ustamız Dağlarca’nın bir şiirini yayınlamak tabii ki bizim için sevindirici, onur vericidir; ama dergileri yönetmek için de genç bir takım insanları bulmak, onları keşfetmek ayrı bir zevk, keyifli bir şeydir. Bugün durum biraz daha farklı. Füsun Akadlı, edebiyat dergileri heyecan uyandırmıyor, okurda ihtiyaç yaratmıyor diye yazmıştı; onunla yakın dostluğumuz vardır konuştuk, yani bugün toplumda edebiyatın kendisi bir ihtiyaç yaratmıyor. Türkiye toplumunda edebiyatın kendisi ihtiyaç yaratsa mutlaka dergiler de bir ihtiyaç yaratırdı. Bunun başka da bir anlamı var, bu söylediklerim diğer Türk devletlerinden gelen arkadaşlarım için, onların içinde bulundukları toplum içinde geçerli. Orada bir dergi 20 bin, 30 bin belki de daha fazla basılıyordur. Küreselleşme süreciyle iyice yüz yüze geldikleri zaman o sayıları yakalayamayabilirler; çünkü dergiler okurlarıyla ayakta duramıyorsa siyasi bir partinin, devletin resmi sözcülüğü, veya bu kurumların desteği bunlar dergileri güçlü ve kalıcı yapmaz, dergiler okurlarıyla ayakta durmalıdır, eğer duramıyorsa iş biraz sıkıntılıdır. Türkiye’de bizim gördüğümüz enteresan bir durum var, yazının önemi yitmeye başladı hatta yazının önemi bitti, kalmadı diyenler var ben onlara katılmıyorum. Daha görsel bir dünyada yaşıyoruz ve edebiyat insanların gündelik yaşamının içinden geçmiyor. Beşir Ağabeyin söylediği önemli bir şey var, fikrin gelişmesi için üç-beş kişi de olsa yeni bir şey söylenmesi, birkaç sayıda çıkabilir fark etmez, önemli olan o fikrin söylenmesidir. Bununda zamanla sıkıntılı bir döneme gireceğini düşünüyorum. Bugün edebiyat Türkiye’de medyanın manipülasyonuyla karşı karşıyadır . Şimdi gazetelerin spor sayfalarına, magazin sayfalarına baktığımız zaman sayfaların çoğunu işgal ettiğini, doldurduğunu görüyoruz. San’at ve kültüre yer ayıran birkaç gazete var, ama o gazetede de yarım sayfa tam sayfa olmuyor bile. Hatta bunun tersinden de düşünüyorum, biraz lafı dağıtıyorum kusura bakmayın. Diyelim ki gazetelerin hepsi ikişer sayfa san’at, kültür sayfası ayırdı ve hatta biraz daha ileri gitti haftada iki öykü beş de şiir yayınlamaya başladı. Ben bunun edebiyat dergilerine yararı olacağını düşünmüyorum zararı olur artık hiç kimse Türkiye’de edebiyat dergisi almayabilir diye düşünüyorum. Öyle kaotik bir durumumuz var aslında son günlerde de yine dağıtım şirketleri Türkiye üzerinde yeni bir fiyatlandırmaya gitti. Şu anda kültür dergilerinin Türkiye’de nasıl bir yol izleyeceğini tam olarak bilemez durumdayız teknik ve ekonomik anlamda. Bizim sıkıntılarımız bunlar, sıkıntılarımızla biz sizleri yormayalım, üzmeyelim. Teşekkür ediyorum.
Beşir Ayvazoğlu
Söz Lütfü Şahsuvaroğlu’nda.
LÜTFÜ ŞAHSUVAROĞLU
AYB GENEL BAŞKAN YRD.
TÜRKİYE
Teşekkür ederim sayın başkanım, sayın başkanlarım. İletişim ve edebiyat bu tabii çetin mesele. Türk Edebiyatı ve Varlık Dergileri gibi iki köklü derginin genel yayın yönetmenleri söze başladılar. Burada ilk defa, bütün Türkçe yazan edebiyat dergilerinin ilk kurultayı diyebileceğimiz bir bir aradalık yaşıyoruz. Kazakistan’dan Beybit Koyşubay dostum, Azerbaycan’dan İntikam Bey ve diğer arkadaşlarımız, Türkmenistan’dan, Kırgızistan’dan, Kırım’dan, Başkırdistan’dan Salavat’ın ülkesinden, Kırım’dan, bizim Şakir Selim’in ülkesinden, bir sürü kalem erbabı burada. Dergicilik çilekeş bir meslek, fakat öncelikle eskilerin ağyarını mani efradını cami dedikleri konumuzu ve sınırlarını iyi belirleyip zamanı tasarruflu ve yerinde kullanabilmek için ben öncelikle bazı anahtar kelimelerden ortaya çıkarak problem nedir ve bu problemin çözüm yolları nelerdir, bunlara değinmek istiyorum. Edebiyat, bizatihi kendisi düşünen beyinler, şairler, yazarlar ve okuyucuları ile birlikte bir iletişim ortamı yaratmaktadır. Edebiyatın kendisi bir iletişim ortamıdır. Biraz önce Enver Bey de değindi, büyük gazeteler ve televizyonlar günümüzdeki edebiyat ve iletişim ortamına katkı sağlamıyorlar. Bunların san’ata kültüre el atmalarının gerçekten edebiyata faydalı mıdır yoksa zararlı mı? bunun hakikaten iyi irdelenmesi lazım. Popüler kültür ve millî kültür meselesi de bunun arka planını oluşturuyor. Bu popüler kültür içerisinde birtakım şarkı sözü yazarlarının büyük şairler olarak medyada arz-ı endam ettiklerini görüyoruz. Onlar meşhur adamlar oluyorlar, efendim şarkı sözleri kasetlere okudukları şiirler CD’leri çok satıyor. Bir yandan da yaşanmış bir olay var, bir şairimizin şiirini alıp çok meşhur bir sunucu o şiiriyle meşhur olabiliyor; böyle çelişkiler de var. Bu isimleri de aşikar etmek istemiyorum siz onları zaten biliyorsunuz. Biz burada meseleyi masaya yatırmak açısından edebiyat ve iletişim arasındaki ilişki; ortak kültür coğrafyamızın yaşananların ne idiğü ve neler yapılması gerektiği hakkında ufku yakalamak bakımından bir takım bulgulardan yola çıkarak yolumuzu aydınlatmak istiyorum. Eski edebiyat dergileri biraz önce Beşir Beyin de söylediği gibi Cemil Meriç’in sözüyle açıklanabilecek ortamlardır, mahfillerdir. Dergi “Hür tefekkürün kalesidir.” Hür tefekkürü oluşturmak ve bir kaleyi meydana getirebilmek için kumandanları, askerleri olacak. İşte o hür tefekkürde buluşan insanlar hasbi olarak kendi söz sanatlarını aktüel olanını yani yaşadıkları günle buluşturup topluma bir şeyler söyleyenlerdir. Ne maziyi aynen taklit, tekrar meselesi ne de bir kişi etrafında onun problemlerini kültürümüzün, edebiyatımızın problemleri gibi aksettirme meselesi. Bir mahfil oluşacak, o mahfildeki paylaşımda insanlar bir edebiyat ekolü, bir ideolojiyle, misyonu veya taraftarlarıyla kendi söz san’atları etrafında o hür tefekkürün nihai ürünü olan dergiyi ortaya koyacaklar. Bugün yaşadığımız zannediyorum, o büyük köklü dergilerimiz olmasına rağmen biraz önce yayın yönetmenlerinin de söylediği gibi üstünde durmamız gereken kapitalistleşmenin getirdiği veya çağdaş iletişim araçlarının o yoğun trafiğinin ortaya çıkardığı problemlerdir. Yani siz gönüllü çalışacak o hasbi hür tefekkürde neferlik, askerlik yapacak insanı bulamazsınız, çünkü niye kapitalistleşme elbette ki her ürünün, biraz önce lobide Enver Bey de şikayet etti mesela biz gençliğimizde dedi hakikaten hepimiz de öyle dönemler yaşadık, bir röportaj bandını çözebilmek için hangi gence söyleseniz onu bir gün çalışır çözerdi. Ama insanlar, gençler artık karşılığında ne alacağım diye sorguluyorlar. Tabii ki gençlerin böyle tepki vermeleri yeni bir kültürle karşılaştığımız anlamına gelmiyor, bunda bizim de suçumuz var. Yani biz de hür tefekkürün kalesi olması gereken bu mahfilleri bu yaşayan organizmayı adeta kapitalistleşme sürecinin bir unsuru haline getirdik. Bu bakımdan iletişim, popüler kültür, millî kültür, evrensel kültür üçleminde bizim bu hür tefekkürün kalesi olacak odakları, mahfilleri ve son ürün olan dergiyi nasıl canlı tutabileceğimizin yollarını hem mazimizden hareketle çözebiliriz. Eski üstatlar bunu nasıl yapmışlar, Sebilürreşad ve Sırat-ı Müstakim dergilerini akla getirmek istiyorum, bir Mehmet Akif var, Eşref Edip var yoldaşı ama aynı zamanda onların hitap ettiği bir gençlik var, bir adanmışlık var. Bir Büyük Doğuyu hatırlıyorum Ağaç Dergisini ama en azından hepimizin bildiği Hisar Dergisini düşünecek olursak hani Mehmet Çınarlı’nın çıkardığı, ama hakikaten edebiyatımızda saygın bir yeri olan kendi halinde bir dergi. Mehmet Çınarlı’nın yürüttüğü dergide bile onun kendi yoldaşları, yaşlı şairler vardı; biz beğenelim beğenmeyelim hoş insanlar bir ortam oluşturmuşlardı. Orada bile bir hür tefekkürün kalesi bir hasbilik söz konusuydu. Şimdi biz bu hür tefekkürün kalesi olacak, gerçekten özgür olacak yani Namık Kemal’in hürriyetle vatanı eşit tutan, bir tutan hürriyet olmazsa vatan, vatan olmazsa hürriyet olmaz anlayışında çağdaş olandan birtakım yorumlar alarak Fransız devriminden sonra ortaya çıkmış yeni kavramları kendi şeraitinden, geleneğinden, mazisinden karşılıklar bulabilecek bir terkibi, önce tefrik etme hazinesini; mevcudu tefrik edebilecek, çözebilecek ve oradan çağdaş olandan nemalanarak, ama kendi köklerinden kopmayarak onu tefrik etmesinden sonra bir terkibe yönelecek bir yeni söze ihtiyaç var. Elbette Mevlana’nın dediği gibi
“Dün dünde kaldı can cağızım
Bugün yeni şeyler söylemek lazım”
Her dem yenidir, gün hep yeniden doğar. Bu yeni ortamlarda, yeni kitlelerde, yeni gençlikte, yeni tahsil durumlarında, yeni iletişim ortamlarında biz hep yeni bir söz yakalayacağız ki, bu yeni söz yeni kalpler inşa edebilsin, bu yeni kalplerden yeni iletişim bulunabilsin. 100 yıl önce bu kadar iletişim ortamı olmazken İstanbul’daki bir mevkide çıkan bir gazete ya da dergi Kırım’da, Tataristan’da, Orta Asya’da o kadar zor şartlarda bir birini bulabiliyor. Yani İstanbul’daki bir şair ya da yazarla Orta Asya’daki, Kırım’daki, Başkırdistan’daki bütün bu kültür coğrafyamızdaki insanlar çok daha sağlıklı iletişim içerisindeydiler. Mazmunları, terkipleri, temaları bir birine yakındı bir birlerini anlayabiliyorlardı. Bugün iletişim ortamı inanılmaz bir hızla ilerliyor, internet, televizyonlar, haberleşmeler, cep telefonları bu kadar yoğun imkan dahilinde, enformasyonun sınır tanımaz küreselleştirmenin getirdiği yeni imkanlarda bu eski sözümüzün yenilenmesi konusu maalesef sürüncemede kalan, sürünen bir meseledir. Ben Türkiye’den bakarak aşağı yukarı diğer ülkelerinde hepsini gezmiş birisi olarak şunu söyleyeyim, Cemil Meriç’in mağaradaki insan tipi gibi biz kendi kompartımanlarımızdan çıkmak istemiyoruz. Gerçekten bu özgürlüğün getirdiği daha büyük bir vatanı tahayyül etmek ve bunu yeniden tasvir etmek bunun şiirini yazabilmek konusunda biraz yayayız, neden çünkü bu kapitalist, çağdaş, popüler ilişki hepimizi sarmalamış durumda. Burada yeni bir inkılapla kalbimizi yeniden anlamak, yeniden onu dönüştürmek durumundayız. İşte ilk defa bir toplantı gerçekleştiriliyor. Gerçekten diğer arkadaşlarımızda söyledi, birçok toplantılara katıldınız bu toplantılarda çok güzel sonuç bildirileri okundu. Türk Dünyası Kurultayları da öyle 11. sini yaptık, İntikam beyin de söylediği gibi Bakü’de, Türki-yenin dışında bir ülkede geçit köprü ülkesinde, Kafkasya’da yani Orta Asya ile Batı, Anadolu, Balkanları buluşturabilecek böyle bir köprüde devlet başkanlarının da yol verdiği bir büyük buluşma zemini oluştu. Artık parlementosunun kurulması gündeme getiriliyor, burada edebiyat dergilerinin bir birleri arasındaki ilişkileri daha da yoğunlaştırması gerekiyor.Protokol konuşmaları yani şimdi bizim yaptığımız da ondan sayılabilir. Bu girizgah faslını bir kenara koyup batılıların rotşop dedikleri bizim de çalıştay diyebileceğimiz sonuca gidebilecek disiplinli bir çalışma ortaya koymalıyız. Edebiyatlarımız arasında aktarmalar yapmalıyız, en azından klasiklerimizi tanımalıyız yaşayan önemli yazarlarımızı tanımalıyız. Bir birlerimizin dergilerinde buradaki söz sanatı sahiplerinin oradaki söz sanatı sahipleriyle tanışması aynı zamanda okuyucusuyla buluşması lazım. Azerbaycan’daki okuyucuların elbette Türkiye’deki birtakım şairlerden haberdar olduğunu biliyoruz. Kazakistan’da da öyle olmalı sırf bu ilişkiyi gidip gelme ilişkisi olarak kalmamalı, layıkı vechile Türk edebiyatı, Kazak edebiyatı, Kırgız edebiyatı, Özbek edebiyatı, Azerbaycan edebiyatı, Türkmen edebiyatı, Başkırdistan edebiyatı, Kırım edebiyatının tabii Üsküp’ümüz var Balkanların daha sağlıklı ilişkiye geçmesi lazım bir birlerini tanımaları lazım, mazmunlarını bir birlerini anlayabilmeleri için derinleşmeleri gerekmektedir.
Bu kongreyi düzenleyen Avrasya Yazarlar Birliğini tebrik eder, bu faaliyetin arzulanan sonuçların ortaya çıkması için bir başlangıç olmasını temenni ederim. Başkanlar konuşuyor ben uyarı almadan sözü tamamlayayım. Buraya hazırlıksız çıktım ama otuz küsur yıldır uğraştığımız bir mesele, bu çerçevede biz bugünü çok daha sıkı bir çalışmayla gerçekleştirelim nihayete erdirelim.Edebiyatlarımız, edebiyat dergilerimiz arasında daha sağlıklı ilişkilerin nasıl kurulabileceğini tayin ve tespit edelim. Akşam güzel bir sohbet oldu özellikle Azerbaycan Türkçe’siyle Türkiye Türkçe’si arasında hiçbir fark yok. Her ikisi bir birinin edebiyatlarını okuyup anlayabilir. Sınırda lüzumsuzdur yani bu siyaseten bugün halledemediğimiz bir sorundur, ama bana göre çok basit bir meseledir. Önümüzdeki 10 yıl içinde bunun gerçekleşebileceğine inanıyorum; dünya o noktaya gelecektir ister istemez . Bunun gerçekleştirilme zemininde kültür potasının, edebiyat potasının buna daha hazır olması lazım. Bu konuda halledilmemiş hiçbir mesele yok ama bizim kendi kompartımanlarımızı parçalayarak doğrudan doğruya Azerbaycan edebiyatı ile Türkiye edebiyatı arasında bütünleşmeyi sağlamamız gerekmektedir. Edebiyat dergileri mahfilleri bakımından da, iletişim bakımından da hiçbir sınırın olmaması lazım. Protokoller olarak veya yönetsel olarak da biz bu kültür faaliyetlerimizde kendi kendimize başkalıklar koymamalıyız. Bu yakın komşular arasında gerçekleştirebileceğimiz bu yeni inşa, yeni kavramsal inşa elbette ki diğerlerini tetikleyecektir. Yani bir Kırım, bir Başkırdistan çok daha hazırdır buna, bunun dışında Orta Asya’da ayrı bir proje olarak önümüzde durmaktadır. Ben bu ağyarını mani efradını cami çerçevesinde sözümü dağıtmak istemiyorum, ama iletişimle edebiyat arasındaki çetin meselenin hakikaten böyle bir panelle de halledilebilecek bir mesele olmadığını ifade etmek istiyorum. O bakımdan çok söz söylenebilir, ama ben burada daha faydalı olacak bu panellerden sonra özellikle yapacağımız gerçek iletişimde kalbi iletişimde ve bunun somut, müşahhas eserlerini ortaya koyma bakımından buradaki temsilcilerin çok daha sıkı bir diyaloğu, bir yeni antlaşmayı, akdi imzalamasını diliyorum, zaten gözlerinizden bu ışıltıyı görüyorum. Sabah ki konuşmalar da onu gösterdi. Bu bakımdan bunu dinimizin de emrettiği bir şekilde kayıt altına alalım, söz uçar yazı kalır türünde bir yazılı deklarasyona koyalım ve bundan sonraki ikinci kurultayların konuları daha derinlemesine açarak, genel konularda daha derinleşerek sonuca gitmesini diliyorum, teşekkür ediyorum.
Bepul matn qismi tugad.