Kitobni o'qish: «Cengiz Han'ı Aramak»
Değerli bilim insanı, Prof. Dr. Nadir Devlet’in aziz hatırasına…
“… soyumun bir yerde Cengiz Han’a dayandığını biliyordum.”
Nadir Devlet
Avrasya Fatihi Cengiz Han. İstanbul: Başlık Yayınları, 2010
SUNUŞ
Türkiye’de Türk dünyası araştırmalarıyla tanınan ve yakın bir geçmişte kaybettiğimiz Prof. Dr. Nadir Devlet, Avrasya Fatihi Cengiz Han kitabının Önsöz’ünde gayesini: “… Cengiz Han gibi olağanüstü bir şahsiyeti, onun yönetim yeteneğini ve bir yönetici olarak nelere dikkat ettiğini vurgulamak” şeklinde açıklıyor. Bizim de gayemiz bu “olağanüstü şahsiyeti” roman sayfalarında aramak. Bu sebeple kitabın adını Cengiz Han’ı Aramak olarak koymayı uygun gördük ve bu çalışmamızı da rahmetli Nadir Devlet’e “ithaf” ettik.
Sümer dönemine ait olduğu ve Türklerle ilgisinin olduğu tahmin edilen ve Milattan önceki 4 bin yılına ait Gılgamış Destanı üzerine yazdığı yazısında İnci Enginün, oyunun baş karakteri Gılgamış için “… seven ve kin tutan, ağlayan ve gülen, mücadele eden ve bitkin düşen, umut besleyen ve umutsuzluğu tanıyan gerçek bir insandır” der.1 Enginün bir başka yazısında da roman kahramanı olarak Atatürk’ü inceler. Orada da Mustafa Kemal Atatürk, insani tarafları ön plana çıkarılan bir “roman kahramanı” olarak okuyucunun karşısına çıkar. Enginün, onun “… mustarip ruhlara, muhtaç olunan teselliyi” verdiğini söyledikten sonra “… Bu önderin bayrağı altına koşmak bir ‘kader’dir,” der.2 Atatürk de tarihe mal olmuş, altı yüz yıllık bir büyük devletin küllerinden yeni bir devlet kurmuş ve büyük bir milletin var oluş mücadelesinde liderlik ederek adını tarihe silin/e/mez bir şekilde yazdırmıştır. Cengiz Han da dağınık vaziyette hatta birbirleriyle çatışan, her fırsatta savaşan bir milletin parçalarını—hatta farklı milletleri de—birleştirecek büyük bir cihan devleti kurmuştur. Her ikisi de kanun koyucu ve kanun koruyucusudurlar. Adalet, liyakat, sadakat ve başarı her ikisinin de doğasında vardır. Aynı zamanda her ikisi de roman kahramanları olarak boy göstermiştir.
Elinizdeki kitapta sadece romanları değil aynı zamanda Mehmet Kıldıroğlu’nun kaleminden ve Moğol tarihi konusunda en önemli ve güvenilir kaynak olan Moğolların Gizli Tarihi üzerinden Cengiz Han’ı bulabilirsiniz. Moğol kaynaklarına ve özellikle hem Moğolları hem de Cengiz Han’ı anlatan Moğolca ve Farsça kaynaklara hakimiyetiyle bilinen genç akademisyen Çetin Kaya, Cengiz Han’ın belki de en ilginç tarafını kaleme aldı: Cengiz Han’ın kadınları. Daha önce yayınlanan makalesi “Cengiz Han’ın kızları ve evliliklerini” de burada zikretmekte beis görmüyorum.
Ömer Faruk Ateş Kazak edebiyatında kendisine yer bulan Cengiz Han’ı anlatan bölümü kaleme aldı. Kazak halkının ve aydınlarının ona bakışındaki tezat bu yazının ehemmiyetini bir kez daha ortaya koymaktadır. İki oğlunu başına geçirdiği iki ordusunu gönderip yer ile yeksan ettiği Otırar doğumlu Muhtar Şahanov ile yine Kazakların büyük yazarı Muhtar Magavin’in bakış açıları tamamen taban tabana zıttır. Azerbaycan İlimler Akademisi, Nizami Edebiyat Enstitüsü öğretim üyesi Mehman Hasanlı da Azerbaycan edebiyatına yansıyan Cengiz Han’ı kaleme aldı.
Yabancı dilden çevrilmiş romanlar da var, Türkiye’de yazılmış romanlar da. Biri üçleme olmak üzere beşi yabancı yazardan geliyor. On ikisi ise içeride yazılmış romanlar.
Tuba Dalar en meşhur roman olan Harold Lamb’in Moğolkurdu’nu yorumladı. Filippi, Garcia ve Favereau’nun ortak eseri olan ve onu anlatan tek çizgi romanı Cengiz Han’ı Naz Penah ile birlikte mercek altına aldık ve sıra dışı bir adamın sıra dışı hayatını kaleme aldık. Vassili Yan’a göre o bozkırın kanlı kılıcıydı. Ümmügülsüm, Yan’ın kılıcı kınına girmeyen bozkır fatihini inceledi ve düşüncelerini okuyucu ile paylaştı.
Bir Asya tarihçisi olan Fransız yazar Rene Grousset’in romanı Cihan Fatihi Cengiz Han, Fatih Sultan Yılmaz tarafından yorumlandı. Yazar bu eserinde genel hatları itibariyle Cengiz Han’ın yaşamını tarihi bilgiler çerçevesinde kurgulayarak anlatma yoluna gitmişti. Fatih Yılmaz, tarihçi-yazar Grousset’nin romanda, döneme, olaylara ve kişilere bütüncül bir gözle baktığını ortaya koyuyor. Onu göre eser, henüz ilk satırlarından itibaren kullanılan dilden anlaşılan, olayların geçmişine ve sonrasına hâkim bir sesin ürünü olduğudur. Coğrafyaya ve döneme ait söylemlere, günlük yaşantıyı yansıtan küçük detaylara bolca yer verilmesi ve sözlü kültürden kalma hikâye ve efsaneler esere destansı bir hava vermektedir. Yılmaz’a göre “… Özellikle mekânsal atmosferin kurgunun gücündeki payı belirgin düzeydedir. Yazar, yer yer kendi anlatısını “Moğol ozanların” sesiyle destekleme yoluna gitmiş, bu zamanlarda olayın ozanların diliyle mi yoksa hâkim kurgucunun diliyle mi anlatıldığı pek ayırt edilemez olmuştur. Ancak bu durumun, okurun romanla gerçek arasında bağdaşım kurması açısından bir dayanak görevi gördüğü söylenebilir.” Aynı romanı Şeyma Erdoğan da mercek altına aldı. Aynı romanı iki farklı bakış açısıyla görmenin ayrıcalığını sizlere bırakıyorum.
Ayşe Sandıkkaya Aşır, nehir roman türünün önemli örneklerinden biri olan Conn Iggulden’in üç ciltlik eserini inceledi. Serinin ilk cildi olan Ovaların Kurdu Cengiz Han’da Yesugey’in bir Tatar reisini öldürmesiyle başlayan olaylar, Timuçin’in çocukluğu, gençliği ve evliliği ile devam eder. Serinin üçüncü ve son kitabı Tepelerin Kemikleri’nde artık Cengiz Han, oğulları Cuci’yi, Çağatay’ı ve Ögeday’ı dünyanın dört bir tarafına göndermiş ve aradan yıllar geçmiştir. Komşularıyla ve Araplarla ticaret yapmak için elçiler göndermeye başlar. Ancak elçileri dönüş yolunda Şah Alaaddin Muhammed’in kuzeni olan Otrar yöneticisi İnalçuk tarafından öldürülür. Bunun intikamını almak için Moğollar, Şah Muhammed ile savaşmak üzere yola çıkar.
Aynur Beşkonak, ateş ve ölüm karşısındaki Cengiz Han’ı yazdı. Ateşle oynayan Han, hayatının sonlarına doğru “ölüm”e çare aramaya başladı; fakat “ölüm” kaçınılmazdı ve onun karşısında herkes “eşit” idi. “Kaza oku” dediğimiz kaderin yazgısından kaçmak olmazdı. Cengiz Han inanışa göre “Tengri” tarafından kutsanmıştı. Şaman öyle söylüyordu. Öyleyse bunun bir işareti de olmalıydı. Kimine göre bu işaret hayatı boyunca onu uzaktan takip eden bir “bozkurt” idi ya da başının üstünde onunla birlikte hareket eden “beyaz bir bulut” kutun sembolü idi. Ömer Faruk Ateş, Aytmatov’un romanındaki ve başında “beyaz bulut” ile dolaşan Cengiz Han’ı anlattı. Bir taraftan da Gök Moğolların Başbuğu idi Cengiz Han. Bu şekilde anlatılıyordu romanda. Ona da Mehmet Emrecan Yük yakından baktı ve yazısını kaleme aldı. Ecem Gül İlek, Kırım halkının içinden çıkmış, çilekeş hayatıyla örnek bir ömür sürmüş, Kırım halkının çilesini anlatmış Cengiz Dağcı’nın Timuçin karakterini enine boyuna inceledi. Dağcı’nın genç Timuçin’i diğerlerinden farklıydı ve yazarının takdirini elde etmişti.
Neslihan Karagöz, Kerem Alp Usal’ın romanına Cengiz Han ile barışmasını kaleme aldı. Konusu aşk, dostluk, kıskançlık, kan davası, ihanet ve bağışlama gibi kavramlar etrafında dönüyordu romanın. Roman, tarihi ve aynı zamanda bilim kurguydu. Yani yazarın muhayyilesinde canlanmıştı Cengiz Han. Romana bilim kurgu özellik kazandıran yönü ise reenkarnasyon inancı ve onun etrafında gelişen iç içe vakalardı. Öyleyse “Savaşı gerçekten kazanmanın tek yolu düşmanını affetmekti…”
Mikail Balcı, Göksagun Eraltay’ın Cengiz Han’ı savaşçıların efendisi olarak gören eserini inceledi. Yine konusunu tarihten alan bir roman vardı karşımızda. Merkezde Cengiz Han vardı; ama sadece o değil bütün Moğollar anlatılıyordu romanda. Henüz Timuçin iken bütün boyları itaat altına almış ve “hükümdarların en büyüğü, tüm insanların imparatoru” anlamına gelen Cengiz Han adını almıştı. İpek Bayrakçı, A. Hakan Bayrakçı’nın genç yaşta kaleme aldığı romanında genç Timuçin’i inceledi. Romanda “Ruhunuz yoksa atınız koşmaz” diyordu. Timuçin avucundaki kan pıhtısıyla dünyaya gelmişti ve bu “ilginç” doğumuyla da atları koşturacak “ruhun” kendisinde olduğunu gösteriyordu. Semiha Burhanlı, Okay Tiryakioğlu’nun rüzgar ve ateşin imparatorluğunu kuran Cengiz Han’ı ele alıp inceledi. Bu romanda da Cengiz Han’ın çocukluk yıllarından başlayarak, savaşları, ele geçirdiği yerler ve hayat ile mücadelesi anlatılıyordu.
Damlanur Akkirpi’ye göre Coşkun Mutlu’nun çizdiği bozkırın hükümdarı Cengiz Han, koşullanmış yapıyı hiçe sayarak okuru kitap okuma havasından kurtarmaktadır; zira Cengiz Han karakteri, doğumundan ölümüne farklı yön ve çizgileriyle ele alınarak biyografik bir biçimde roman içinde bir kimliğe kavuşmuştur. Türk inanç sistemi, töre ve soy devamlılığı gibi kavramlar da eserde göze çarpmaktadır.
Gökçenur Bilge Muğlu’ya göre Rıdvan Ganioğlu’nun Cengiz Han’ı ütopik bir kurgu örneğidir. “Romanda dünyadaki kötülüklere karşı cezalandırıcı-yapıcı Cengiz Han kurgusal bir haliyle verilir. Yazar eserlerinde genel olarak hayatın acımasızlığını, insanların kötülüğünü, varoluş, tarih ve güncel konuları ele alır. Yazar bu romanı dünyanın daha iyi bir yer olmasını arzu ettiği için yazdığını dile getirir.” Demek ki Cengiz Han yalnızca yıkıcı değil aynı zamanda yapıcı, onarıcıdır da.
Bütün bu eserler ve yazarlarının sahip oldukları çeşitli fikir ve anlayışlar genel edebiyatın hazineleri arasında sayılmalıdır. Cengiz Han ve edebiyatın yan yana gelmesi bile ilk anda dikkatleri cezbeder; zira o bir yazar değildir, bir bilgin ve bir roman karakteri değildir, büyük bir Kağan veya Han’dır. 13. Yüzyılın başında—iktidarda olduğu dönem—kafasında tek bir düşünce vardı: Düşmanlardan intikam almak ve cihanı hakimiyeti altına almak.
Rahmetli Nadir Devlet’in kitabından bahisle sizi kitabımızla baş başa bırakalım. American Journal of Human Genetics dergisinin Mart 2003 tarihli nüshasında yayınlanan bilimsel bir makale Avrasya coğrafyasında yaşayan iki bin kadar erkek denekten alınan DNA örneklerinin on altı milyon erkeğin “tek ve büyük bir aile”den geldiğini izah ediyor.3 Peki bu bilgi bize neyi gösteriyor? Devlet’in ifadesiyle bugün “her iki yüz erkekten bir tanesinin” genetik kodunu 12. Yüzyılda Moğolistan’da yaşamış olan bir adamdan aldığını gösteriyor. Yorumun devamında da “… bir Amerikalı ‘benim atam Cengiz’dir” derse şaşmayalım diyor. DNA testlerinin yüz ila iki yüz Amerikan dolarına yapıldığını belirttikten sonra isteyenin test yaptırıp soyunun İskender, Atilla, Cengiz veya Timur nesline mensup olduğunu öğrenebilirsiniz demeyi de ihmal etmiyor.
Gördüğünüz gibi isteyen bir “tükürük örneği” ve birkaç yüz dolar ile soyunu veya sopunu öğrenebilir. “Merak” duygusuyla dolu olan “insanlar” pek çok şeyi keşfettiler ve keşfetmeye de devam ediyorlar. Kimileri atasını kimileri de Cengiz Han gibi “sırlarıyla” gömülmüş büyük lideri aramaya devam ediyorlar. Tarihçiler, arkeologlar, antropologlar ve elbette edebiyatçılar da onu aramaya devam edecekler. En ilginç olanı ise “onun mezarı”nın yeri. Hâlâ bulunabilmiş değil. Bir de bulunduğunu düşünebiliyor musunuz? Kim bilir ne romanlar yazılır o zaman.
Zevkle okumanız dileğiyle, Sultan RaevTÜRKSOY Genel SekreteriAnkara 2022
CENGİZ HAN’A DOĞRU
ORHAN SÖYLEMEZ 4 – ALİ DAŞMAN 5 : ROMANLARDA CENGİZ HAN’I ARAMAK
Yukarıdaki alıntıda adı kısaca Tim olarak—kitabın kapağında öyle yazdığı gibi—kaydedilen; fakat iç kapakta tam adının Timothy Severin olduğu kaydedilen araştırmacı, “… Boz at saatinde, Siyah at gününde, At ayında ve Beyaz At yılında, altı Moğol ile birlikte Paul ve ben yola çıktık” diyerek 16 Haziran 1990’da başladığı seyahatinde Cengiz Han ile alakalı önemli bilgiler sunuyor. Severin’e göre Cengiz Han’ın liderlik ettiği nüfusu iki milyonu geçmeyen Moğol halkının yüz otuz bin olarak tahmin edilen güçlü bir ordusu vardı. Üstelik bu toplama halk dünyanın en ücra ve zor tabiat şartlarının hüküm sürdüğü köşelerinden birinde yaşıyorlardı. Birdenbire onun liderliğinde tanınmış savaşçı bir halka dönüşmüş ve o zaman bilinen dünyanın yarısına hükmetmişlerdi. Timothy Severin bu bilgilerin ışığında şu soruları soruyor: Bu nasıl oldu? Bu başarının tek kahramanı o muydu yoksa yetenekleri ve karakteri mi baş rolü oynamıştı? Bu soruları soran sadece Severin değil. Onlarca araştırmacı, tarihçi, maceraperest ve sanatsever—edebiyatçı, ressam vd.—bu sorunun cevabını aramış, makaleler, kitaplar yazmış ve yayınlamışlar. Yazmaya da devam ediyorlar. Bu çalışma ise dünyanın bir şekilde tanıdığı bu “büyük savaşçıyı” baş kahramanı olarak onun iç dünyasına, iç çatışmalarına, kavgalarına, acılarına, sevinçlerine ve askeri-sosyal başarılarına satırlarında yer veren “romanların” peşine düştü. Gerek Türkiye’de yazılan gerekse Türkçeye tercüme edilmiş romanları tek tek ele alıp Cengiz Han etrafında çözümlemeye çalıştı. “Roman” kavramının “hayatta yaşanmışlık hissi veren edebi eserler” olarak tanımlandığı unutulmadan, yazarlarının ona bakışını, onu anlatış tarzını ve yaşanmışlık hissi veren olaylarını inceledi.
Bir ulusun veya milletin ruhu en açık şekilde edebiyatında görülür. Akıl sahibi her insan, bir ulusun varlığını sürdürdüğü müddetçe edebiyatının da var olacağının farkındadır; zira o ulusun dili bir edebiyat yaratmışsa o dil edebiyatla birlikte yaşamaya devam eder. Çok sayıda yazar da ya tarihe olan ilgilerinden ya da tarihi keşfettiklerinden konularını tarihten alan eserler kaleme alırlar. Yazılan ve basılan bu eserlerde daha ziyade gerek başarılarıyla gerek sanata verdikleri değerle gerek kurdukları nizam ile ve gerekse acımasızlıklarıyla tarihe damga vurmuş şahsiyetleri seçerler. Cengiz Han kurduğu cihan devleti ile tarih sayfalarında yerini almış önemli şahsiyetlerden biridir. Sadece tarih ile ilgilenenlerin değil, edebiyatçıların da dikkat buyurdukları Cengiz Han, yazarların bulundukları konumlara veya onun kişiliğine bakış tarzına göre ele alınmıştır. Görüşler ve yaklaşımlar birbirine ya çok yakın ya da oldukça uzaktır. Hatta birbirine taban tabana zıt görüşler de vardır. Böylece “roman kahramanı” olarak Cengiz Han’a yakından bakmanın gerekliliği ortaya çıkmış oldu.
Tespit edebilen epeyce bir roman var. Kimileri yabancı dilden Türkçeye çevrilmiş, kimileri de Türkiye’de yazılmış romanlar. Dördü yabancı dilden tercüme on ikisi doğrudan Türkçe yazılmış roman. Bir de çizgi roman var. Ekip işi bir çalışma. Hikayesi Filippi, tarih danışmanı Favereau, Resim Garcia, renk Spano ve çeviri Özkök tarafından yapılmış muhteşem çizgi ve renkleriyle ilginç bir çizgi roman. Hepsi burada enine boyuna incelendi. Bu arada Pamela Sargent’in İngilizce olarak kaleme aldığı ve henüz Türkçeye tercüme edilmemiş Ruler of the Sky (Göklerin Hâkimi) (A Novel of Genghis Khan-Cengiz Han Romanı) adlı eseri zikretmeden geçmemek gerekir. Brian Jacomb’un yazısından anlaşıldığı kadarıyla daha ziyade kurmaca kitaplarıyla tanınan Sargent, bu ilk muhayyel kitabında Cengiz Han’ın hayatını ve devrini anlatıyor. Kadın yazar olmanın verdiği avantajlardan yararlanarak olayları bu cihan hakiminin etrafındaki kadınların gözüyle betimliyor.7 Feminist yazar olarak bilinen Sargent’in bir başka romanı The Shore of Women (Kadınların Kıyısı) da Cengiz Han’ı aynı anda hem acımasız, vahşi ve canavar hem de alçak gönüllü ve müşfik olabilen bir karakter olarak anlatıyor. Yazar kitabında onu seven ve yönlendiren kadınların gözünden anlatıyor. Annesi Honelun’un anlattığı ve babasının nasıl zehirlendiğine dair hikayeler onda “intikam” duygusunu körüklüyor. Karısı Börte ihmal edilmiş olmanın kederi içinde kıvranırken, diğer karısı Ibakha onu Gök-Tanrı inancından Hristiyanlığa döndürmeye çalışıyor. Bir başka karısı Çinli prenses Ch’i-kyuo ise eş cinsel dürtüleriyle hareket ediyor. Diğer taraftan Cengiz Han ise Tatar kız kardeşler Yisui ve Yisugen ile aynı yatağı paylaşmaktan zevk alıyor. Elbette yazarın gözünde Han da aynı zamanda Çinli prenses gibi eş cinsel ilişkileri olan bir erkek konumunda tasvir ediliyor.8 Bu kitapların Türkçe çevirilerinin olmadığı belirtmekte yarar vardır.
Romanları yabancı dilden çevrilmiş ve Türkçe yazılmış olanlar şeklinde sıralandığında şöyle bir tablo ortaya çıkıyor:
Bu eserler ve yazarlarının sahip oldukları çeşitli fikir ve anlayışlar genel edebiyatın hazineleri arasında sayılmalıdır. Cengiz Han ve edebiyatın yan yana gelmesi bile ilk anda dikkatleri cezbediyor; zira o bir yazar değildi, bir bilgin ve bir roman karakteri değil, büyük bir Kağan veya Han idi. 13. Yüzyılın başında—iktidarda olduğu dönem—kafasında tek bir düşünce vardı: Düşmanlardan intikam almak ve cihanı hakimiyeti altına almak.
Türkiye Dışında Cengiz Han
Harold Lamb’ın Moğolkurdu’nda Tuba Dalar’ın da belirttiği gibi dağınık olarak birbirlerine düşman olarak yaşayan Moğol kabilelerini derleyip toplayan ve büyük bir toprak parçasını vatan yapan “yönetim kabiliyetiyle” öne çıkan bir lider portresi çiziliyor. Dalar, onun liderlik vasıflarını tasnif ederken zorluklardan yılmayan ve mücadeleden vaz geçmeyen özelliğinden başlıyor. Duygularını kontrol edebilmesi ve harekete geçmek için en uygun zamanı bekleyen bir lider olduğunu vurguluyor. Haksızlığa ve ihanete gereken cezayı verirken tarafsız davranmış, “intikam” duygusunu ölene kadar canlı tutmuştur. Bu duyguyu bir “muska” gibi yanında taşırken hayatının herhangi bir safhasında kendisine yardımı dokunanları da unutmayarak “vefakarlık” numunesi olarak takdir kazanmış, “dürüstlük” ve “sadakate” hem kendisi bağlı kalmış hem de bağlı kalanları ödüllendirmekten imtina etmemiştir. Bütün bunların ötesinde kendisine takdim edilen “Cengiz Han” unvanını hak etmek için “adalet” kılıcına sıkı sıkıya sarılmış, din adamlarını, bilim adamlarını ve sanatkarları yakında tutmuştur. Moğol Kurdu romanı onun bu liderlik vasıflarını ortaya koymak amacı güden bir kitap haline dönüşmüştür.
Rene Grousset’nin Cihan Fatihi Cengiz Han’ı doğumundan gelişimine ve ilerleyişine kadar ona efsanevi bir hava vermiştir. Asya Tarihi, Moğollar ve Cengiz Han üzerine akademik incelemeler yapmış bir tarihçi olan yazar, onun efsanesini doğumuyla başlatır ve asıl hikâyeyi, Moğolların türeyiş efsanelerinden itibaren, asıl öyküyü destekleyici bir ön öykü oluşturma yoluna gider. Bu da özellikle kurguda, Cengiz Han karakterinin geçmişine dair okurun belirgin bir izlenim oluşturabilmesini sağlar.
Romanda Cengiz Han, bilinen tarihi kaynaklar ışığında doğumunda avucunun içindeki kan pıhtısı, maceraya çağrılışı ve atılışı, ailesiyle birlikte terk edilişi, esir düşmesi, kurtuluşu, eşini bulup evlenmesi, onu kölelikten kurtarması, kendisinin kölelikten kurtuluşu ve nihayet büyük bir kabiliyet olarak Han olmayı hak edişiyle birlikte “seçilmiş kişi” veya “Gök Tanrı tarafından kutsanmış” bir lider olarak tasvir edilmiştir. Doğumunun “muştulanması” ile farklı bir kişilik olacağı önceden gösterilir. Olağanüstü şartlarda dünyaya gelir. Sıradışı bir çocukluk, gençlik ve liderlik örneği sergiler. Fatih Yılmaz yazısında ondan bahsederken “… Cengiz Han ve muadili liderlerin tarih sahnesine çıkışlarında efsanelerin üstlendiği tetikleyici rol, kahramanların buyruğu altında bulunan kitlelerin itaatini kolaylaştırdığı gibi sorgulanması güç otokratik rejimlerin doğuşunu da hızlandırmıştır” der. Moğol halkı şamanın çağrısıyla kutsallık yüklediği figürle bütünleşmiş ve onun mefkuresini kendi arzusunun merkezine oturtmuştur.
Valisi Yan’ın Bozkırın Kanlı Kılıcı Cengiz Han’ında anlatılan olaylar ve kişiler tarihin sararmış yapraklarından fırlamış gibidirler. Olaylar tarihin akışına uygun olarak ilerler. Tarih-edebiyat ilişkisine iyi bir örnek teşkil eder. Cengiz Han ve Harzemşahların lideri Muhammed iki karşı değer olarak okuyucunun karşısına çıkarılır. İlki adaleti ve mütekabiliyeti temsil ederken diğeri olması gerekenin tam tersi olarak “karşı değer” yani “olumsuz” bir tip olarak okuyucu ile buluşur. Kötü, adalet kavramından uzak ve acımasız davranışının cezasını ise hem kendisi hem halkı hem de günümüz Ukraynasına kadar uzanan coğrafyadaki halklar çeker. Moğolların gizli tarihinin yerine yazar Valisi Yan, tarihin karanlıklarında gizli kalmış sırların açıklanmasını tercih etmiştir. Harzemşahlar devleti aslında dışarıdan gelen tehditle değil içeride birlik olunamayışı ve ihanetlerle yıkılmıştır. Halkı cesaretlendirecek güçlü ve adil bir lider yoktur, acımasız ve adil olmayan, liyakatsiz kişiler ülkeyi yönetmektedir. Halk da çoluk çocuk ve özellikle de kadınlar büyük sıkıntılar çekmiştir.
Okuru, bir milletin dışarıdan önce içeriden nasıl yıkıldığına şahit etmiştir. Dede Korkut’un dediği gibi hain içerden olunca kapı kilit tutmamıştır. Kilitsiz kapıyı da biraz güç ve cesaret sahibi milletler muhakkak açmaya gelecektir ve gelmiştir. Bu romanda Harzemlerin kilit tutmayan kapısına da Moğollar gelmiştir. Birlik olmayan yerde dirlik kalmayışını onların istilalarıyla somutlaştırmıştır. Cennet gibi tabir edilen Harzem Ovalarında taş üstünde taş bırakmayıp, büyük bozgunlara sebep olmuşlardır. Halkın cesaretsizliği, sebatla müdafaa edilememesi, kadınların ve çocukların sıkıntıları, kocaların çaresizliği, şahların, hanların ve beylerin liyakatsizliği, Cengiz Han’ın ve Moğolların düşmanın birlik kuramayışını fırsata dönüştürüp hem büyük bir başarıya hem de büyük bir yıkıma sebebiyet vermeleri anlatının yapı taşları olmuştur. Ümmügülsüm Korkmaz’ın da yazardan alıntıladığı; “…İyi seçilen yol, insanı bu dünya keşmekeşinde arzu ettiği noktaya götürür, yanlışlık ve düşüncesizlik ise sadece karanlık ve korkunç ölüm uçurumuna iter” ifadesi romanı özetler niteliktedir.
Conn Iggulden’in üçlemesi Ovaların Kurdu Cengiz Han, Okçuların Efendisi ve Tepelerin Kemikleri adını taşıyor. Her üç romanda da hareketli bir hayat okuyucu ile buluşur. İlk cildin başlarında Yesugey ve onun öldürdüğü Tatar reisi Timuçin-Uge ön plana çıkar. Avucunda kan pıhtısı ile doğan Timuçin on iki yaşına geldiğinde daha sonra evleneceği Börte ve ailesi ile tanışır. Babası öldürülen Timuçin, Börte’yi getirir ve onunla evlenir. Bir baskın sırasında kaçırılan Börte bir müddet esir kaldığı yerde tecavüze uğrar. Timuçin karısını kurtardığında gebe olan kadının doğurduğu ilk oğul Cuci’nin kimden olduğu bilinmez. Timuçin bir yandan intikam alır bir yandan da dağınık vaziyetteki kabileleri etrafına toplarken gücüne güç katmaya başlar. İkinci ciltte Moğolların Gizli Tarihi’nde kendine yer bulan ve Cengiz ile kardeşleri arasına fitne soktuğu için öldürülen Şaman Kökçü, olaylara dâhil olur. Moğollara en son katılan Uygur hakanından Çin’in kuzeyinde bulunan Jin İmparatorluğu ile kuzeybatıda bulunan Şia İmparatorluğu hakkında bilgi alır. Cengiz Han’ın sıradaki hedefi Jin İmparatorluğu’dur. Cengiz ile yapılan savaşı kaybeden Jinler, çok büyük miktarda vergi ödeyerek savaşı bitirirler. Ancak Jin imparatorunun kaçtığını duyan Cengiz Han, savaşçılarına şehri yaktırır. Üçüncü kitapta oğullarını dört bir yana gönderen Cengiz Han, komşu devletlerle ticari ilişkiler kurmaya başlar. Elçiler ve kervanlar gönderir. İşte bu kervanlardan birinin önü Otırar şehrinde kesilir ve hepsi öldürülür. Elçi halkın önünde küçük düşürülür ve aşağılanır. Harzemşah Celaleddin bu olaylardan sorumludur. Cengiz ve oğulları hem Otırar’ı yakıp yıkarlar hem de önlerine kattıkları Celaleddin Şah’ı Kalka ırmağına kadar kovalar ve orada yok ederler. Alamut kalesi ve romanda geçtiği gibi “yaşlı adam” olayların merkezine düşer. Tarihe en büyük suikastçı olarak geçen “yaşlı adam” Cengiz Han tarafından öldürülür.
Filippi, Garcia, Favereau’nun birlikte ortaya koydukları çizgi roman Cengiz Han 1206’da Timuçin’in Cengiz Han ilan edilmesi ile son bulur. Çok hızlı bir zaman atlamasıyla ilk sayfada kağnı arabası üzerine göğsünde kılıcı ile yatırılmış Cengiz Han’ın ölüm haberinin isimsiz talebenin ustasına getirmesiyle başlar. Sonunda usta Chang Chun da ölür. Kendisine “gören, ilen ve anlatan” rolü yüklenen usta, vazifesini tamamladığı anda son nefesini verir. “Gençlik iksirinin formülünü bilmeyen rahip Chang Chun, Cengiz Han’la aynı zamanda, 1227 yılında öldü” ifadesi romanın bitişini imgeler. Bu rahibin isimsiz talebesinin karmaşık duygular arasında söylediği; “… Sıra dışı bir adamın akıl almaz hikayesi!” ifadesi bütün romanın özeti gibidir.
Etrafında hep şamanlar, astrologlar, kâhinler, rahipler ve büyücülerin olduğu anlatılan Cengiz Han bütün sırlarıyla birlikte ölmüş ve mezarı da bir sır olarak kalmıştır. Tarihsel gerçeklik üzerine kurulduğu aşikâr olan bu romanın dünyası da buna son derece müsait bir durumdadır.