Kitobni o'qish: «Çağdaş Azerbaycan Şiiri 2»
ÜLVİ BÜNYATZADE (1969 -1990)
Gökçe mahalında doğdu. 20 Ocak 1990 tarihinde sovet ordusunun Baküyü işgali zamanı şehit oldu. O sıralar Azerbaycan Devlet Diller Üniversitesinde öğrenim görüyordu. Vefatından sonra şiirleri bir kaç defa kitap şeklinde yayımlandı.
«Sen…»
Sen
benim ismime
rastlamamışsın.
Adsız uyuyorum bu karib yerde.
Sana ismimi demeyeceğim.
Beni diri biliyor,
Annem bekliyor.
Söyleme,
beklerse beklesin.
Dayanamaz bu derde.
Görüyorum, kabrimin içi yaş oluyor.
Galiba, annem gizli-gizli
ağlıyor.
Rüyama gelse,
ona söylerim.
Ağlama, Anne.
Ben çok iyiyim.
Senden yana rahatsızım.
Neden her gece
çıkıb yola bakıyorsun?
Niçin vakitsiz
uyuyup,
vakitsiz kalkıyorsun?!
Kardeşim olsaydı,
ona söylerdim.
Belki…
sen olasın
benim kardeşim.
Meğer razı mısın?
Şimdi git bize.
Avut Annemizi, sen benim başım1.
«Bugün o…»
Bugün o,
kendi oğlunu askerliğe
uğurlayan bir annedir,
bir anne.
Geçenleri anarak,
hasreti duyarak,
ah çekiyor.
Ahı rüzgarların
hazin esintisine dönüyor.
Gözlerinden
damlayan
ilk bahar yağmuru.
İntizarlı bir gönülden
koparak gelen göz yaşıdır,
göz yaşı.
Bir arzudur, bir istektir,
bir umuttur her tuğlasi, her taşı.
«Dünyada bir yol var…»
Dünyada bir yol var-
şiir yolu.
Bu yolu yaradanlar,
sonra
Nizamiler, Vurğunlar
olub.
Mücadile ediyorlar,
milyon-milyon “şairler”
bu yola varmak için.
Kendi açtığı cığırı2,
bu yola sarmak için
DOKUNMA, AMANDI
Kar yağiyor,
ağır-ağır…
Karip yüreklere
inen dert gibi.
Gönlümü
parçalayan
keder gibi.
Kar yağiyor,
ağır-ağır…
Akşam
ne bulut vardı,
ne soğuk rüzgar.
Demek ki,
tabiat da
şakadan hoşlaniyor
Çekmeler
inatla
karı hışmaliyor.
Ey kış!
Ricam var
senden.
Kasıtlı üşüt ellerimi,
ayaklarımı.
Dondur
yüzümü,
parmaklarımı.
Dondur
İnsanını!
Dayanacağım!
Sabrım
bir deryadı.
Ancak yalvariyorum,
yalnız yüreğime
dokunma
dokunma, amandı.
NİZAMİ AYDIN (1961 – 1992)
Karabağ savaşında, Sırhavent köyü uğrunda giden döyüşlerde şehit olup. Gence Devlet Üniversitesinden mezun olan şair büyüdüyü şehirdeki 18 saylı orta okulda öğretmenlik yapmıştır. Şehit şairin onuruna onun ismini taşıyan ilmi -edebi ödül tasis edilmişdir.
UMUTUM DÜNYADA…
Umutum dünyada, kederim dünyada
arasıra bir balığa,
bazen beyaz kuşa, bazen de çeşmeye
dönmek istiyor adam.
Ümidim dünyada, kederim dünyada
ölüm öncesi bir dut ağacına
çok zor sarılıyor çocuk,
çırpınıyor, kavruluyor, dartınıyor çocuk,
sahile atılmış balık misali
yüz tutuyor bir anne denize taraf.
O mavi denizim, anne denizim,
avuta bildi mi,
açık gözleriyle koynuna giren
balık kuşları, nehir kuşları.
Umutum dünyada, kederim dünyada,
Ölmüş bebeğini basıp bağrına.
Anneler yürüyor ellerin üste,
Anneler yürüyor dillerin üste.
O ruhum bulaklar, kanım bulaklar,
kırık bir bebek kabri
çıkmış mı yolunuz üste?..
BİR TEK GÜN, BİR TEK AN BİLE
Beni hiç bir şey öldüremezdi,
diriliğimdi alnımın
kırışıklarına dökülen,
beyazlanmış saçlarım,
yüzümün kırışıklarına çizilen
gözlerimin maviliyi,
gözlerimin altındakı
en koyu karanlığa
kipriklerimden damlayan kan da.
(O kanlı ufuktan sonra
çocuk gözleri gibi
yeniden yaşlı olmalıydı gözlerim,
yeniden temizlenmeliydi).
Beni hiç bir şey öldüremezdi,
gözlerimin çiçeğindeki
ölü göz yaşı
öldürdü,
göz yaşının çiçeğinde
bir tek gün,
bir tek an bile
yaşatmadan…
FAİK (1962-1993)
Yevlah’ta doğdu. Azerbaycan Güzel Sanatlar Üniversitesinden mezun oldu. Mingeçevir Devlet Tiyatrosunda yönetmen olarak çalıştı. Hayata zamansız veda eden şairin ilk kitabı ölümünden yıllar sonra Bakü’de basıldı.
«Bir gün…»
Bir gün
beni hatırlayıp
şiirlerimi
okumak isterseniz
tişlerinizi tişlerinize
sıkıp okuyun.
Tişlerimi tişlerime
sıkıp yazdım onları.
BÜYÜK OĞULLAR
Neriman Nerimanovun hatırasına
İnsanlar çeşit-çeişt,
İnsanlar renk-renk
Kiminde şeytan kalbi,
Kiminde büyük yürek.
İnsan var
tarihlerin nice-nice
varağıdı.
Adı-
başımızın üstünün
bayrağıdı.
İnsan da var
insanlığa ağır yüktür…
Oğulları ne kadar büyüktürse,
o kadar da Vatan büyüktür!
«Karanlık…»
Karanlık
penceremde siyah perde gibi
ne benim o yüzden haberim var,
ne o yüzün benden.
Duvarlar ninemin beyaz kefeni gibi,
bilmiyorum, pamukdandır, ya bezden.
En yakın noktaya yaslanıp
gözlerim dondu.
Belki de ölmüşüm,
belki de son du?..
«Bu gece güz de…»
Bu gece güz de
üzülüp, üzülüp
göz yaşı gibi
düştü zamanın gözünden.
…yarın kıştır!
«Bana öyle geliyor ki…»
Bana öyle geliyor ki,
21 yok
1001 yıldır yaşıyorum
bu dünyada.
1001 yıldır
yollarına bakarak
bekliyorum seni.
Bekliyorum, gelirsin diye.
Elimi tut,
koyulak sabahın yoluna.
Kaygılarımız artsın,-
ne bileğim,
evvel küçücük ev,
ekmek parası,
sonra da bir ninni
bebeğimize okunmuş
bize tanış şarkıların.
…Benim tekrarım,
senin tekrarın…
Sonra da başka şeyler.
(İsimlerini söylemiyorum,
çünki her şeyin sonu keder).
Ama 1001 yıldır
içimde hasret.
gözlerimde çile.
Avucumun içinde.
bekliyorum seni.
Gel, ne olur.
Beklerim, 1001 yıl daha…
«Kimse piyano çalıyor geceler…»
Kimse piyano çalıyor geceler:
do, re, mi, fa…
Ne sağ komşuda piyano var,
ne sol komşuda.
Kimse piyano çalıyor geceler,
ben uyuyana kadar.
«Dut ağacı seninle…»
Dut ağacı seninle
muhabbet etmek
istiyorum…
Neden istiyorsan…
Seni buraya dikenden,
dallarına pıçakla
kendi resmimi çizenden.
(Galiba darılmışsın).
En küçücük diken de
vücüdumuza dokunduğunda,
göynerdik uzun-uzun.
HAMLET KAZIMOĞLU (1970 – 2001)
22 martda – Yenigünde Borçalı mahalının Fahralı köyünde doğdu. Baküde Texnik Üniversitede okudu. “Ak çadır” isimli şiir kitabı 1997-ci yılda yayımlandı. DGTYB-nin meclisi üyesi olmuş şair ömrünün son yıllarını keçirdiği Rusiyada kalp krizi sonu yaşama elveda dedi.
«Yüzünü göremediğim…»
Yüzünü göremediğim,
bir resmi bile kalmayan,
savaştan dönmeyen
dedemi hatırlamak
istedim…
Kendime baktım.
Anladım ki, dedem nasıl
gitmişdiyse,
Bu gün ben de öyle
dedem yaşında dönmüşüm…
Ölümlü-yitimli dünyada
ölümü yoktu,
yitimi de olmayıp dedemin…
«Göç ediyorum…»
Göç ediyorum
uzaklara,
Gecenin ortasında
uyandım sesine.
Haramilar hücum etmişti
göç üstüne.
Gidemedim,
geri döndüm
Vatanın kıyısından.
Göçümde öldün sen…
Kendimi bekleyemedim,
affet,
bekleyemedim seni.
Bir gece sokağın tam ortasında
ansızın vurdular beni,
içimde öldün sen…
«Geceler çıplak oluyor…»
Geceler çıplak oluyor
kadınların gölgesi…
Soğuk duvarlarda
titrek pencere
perdelerinde
Çıplak gölgeler kalıyor
sabaha gibi.
Sabah olunca
kadınlar elbiselerini geğiniyor
sokaklara çıkmak için…
Gündüzleri her kadının
çıplak gölgesi
saklanır vücüdunda,
gecelere çıkmak için…
Sokaklara kadınlar çıkıp…
Gecelere kadınlar çıkıp…
«Yaman garibsemişim…»
Yaman garibsemişim,
Bilmiyorum, ne yapayım?..
Bulutları yere dökeyim
Yağmurlar tersine yağsın
Ağaçlar kökünden bar versin
Dünyanı baş-ayak edeyim.
Yaman garibsemişim,
Bilmiyorum, ne yapayım?..
Bir hasret çekeyim
bir vüsal var, ona yeteyim
biraz delilik yapayım
civanlık edeyim
Örneyi
Gözümü kapatıp evleneyim.
Yaman garibsemişim,
Bilmiyorum, ne yapayım?..
Bir sigara yakayım
fikrim dumanlansın,
vakit geçsin
Bir az kültavlasıyla eğleneyim.
Yaman garibsemişim,
Bilmiyorum, ne yapayım?..
Şiir yazmaktan bir şey çıkmadı,
bu şiiri kimse okumadı,
Gideyim Allahın yanına
bir meslek öğreneyim…
«Daha civanım…»
Daha civanım,
günahlarım civanlık
günahı.
Sonrakı günahlarıma
darağacı
vermeyecekler.
Şimdi yakışıyorum, bakın-
Beni darağacından asın.
Bir az ağırım,
Beni o kendir saklamazsa,
belimdeki kara kemerimi
açın-
Beni darağacından asın.
Kimim, neçiyim?
Bir şeye sahip değilim.
Darağacını eyesi değilim.
Maaşımı yeni almış olsam
cepimdeki beş-üç lira
paramı alın
milyonlarınıza ekleyin,
Beni darağacından asın.
O günü, o vakiti tutun
Sonra kalbim gibi susdurup
kolumdakı saatı açın-
Beni darağacından asın.
Ne bakıp göreğim,
ne konuşayım.
Rüzgarlar esip geçsin
üstümden
Zamanın umutsuz eli gibi
yelleneğim
Heç kimseyi sevmeğeyim,
aşkım olmasın-
Beni darağacından asın.
ALİRZA HASRET
Celilabatta doğdu.
DGTYB üyesi olan şairin üç şiir kitabı yayımlanmıştır.
AHIMI DAĞLARIN DAHMASI SANDIM
Omuzuna atdı dağlar ahımı,
Ahımı dağların dahması sandım.
Odlu bakışları, süzgün gözleri, -
Bahar şimşeğinin çakması sandım.
Bitmeğen neğmedir vallah, Gu derdi,
Kanımda suya çek, bele yu derdi.
Kıymetden düşmesin deye bu derdi,-
Ömrümün en tatlı lokması sandım.
Sen de eteğinden döküb taşını,
Taşınla gatırsan hele başını.
Arkamca atdığın o göz yaşını, -
Aydınlıq suyunun akması sandım.
DUT AĞACI
Alem yığışardı temaşasına,
gönüller piriydi vallah, şu har dut.
Yalnız bir bağın yok, bütün şeherin, -
yakışık yeriydi şu bahtiyar dut.
Perdesi olardı her yay evimin
şu dut ağacının yeşil libası.
Asılıb, yellənib budaklarından3,
çocuklar at gibi onu “çapardı”.
Her yıl sine gerib tufana-kara,
armağan ederdi bize barını.
Şu ağaç kökünden kurudu bir gün,
kırdı umutumun kanadlarını.
Şimdi hemdemimdir hatirelerde,
nazını çekdiğim o yeşil peri.
Sonbahar dökülen yapraklarıyla,-
sayardım ömrümden düşen günleri.
…Eceb yaraşırdı bu sevgi neğmem,
komşu kızlarının dudaklarına.
Divane ruhumu melhem eleyin, -
şu dutun kurumuş budaqlarına…
ALİ ŞİRİN ŞÜKÜRLÜ
1963 yılında doğdu. Azerbaycan Yazarlar Birliği üyesidir. Üç şiir kitabı yayınlandı.
«ışık-gölge…»
…
ışık-gölge
gece-gündüz
hayır-şer
muhabeet – nefret
varlık – yokluk
allah – sonsuzluk…
aksimi yaratamadım
ölüyorum
yavaş – yavaş
KARE-KARE
masanın üstünde ajanda,
yaprakları kare-kare.
harflar sığmiyor karelere
haber veriyor dünden, bugünden, yarından
kareler dördül – dayanıplar omuz-omuza
hepsi aynı boyutda
masanın üstü, masanın üstünde kağıtlar
duvarlar, kapılar, pencereler…
çeşitli boyutlarda olsalar da, sığınıyorlar biri-birine
dördül doğmalar dışdan beraber görünüyor
bazen eşyalar
aslında ölçütler aciz farkı belirlemeğe.
evin damından ne taraftan baksan
dördül görünen deponun azalır suyu
kare-kare terk edir evini su
kendisine yer arayır,
sonra yavaş-yavaş çökür toprağa
o şeffaf suyun, o sefil suyun çöktüğü yerde
izi bir parça çamur halinde kalır.
çok geçmez o da kuruyur.
bağlı kapılar arkasında yaşanan
o gizli sevdalar, o sırlı sevdalar ne oldu?
o gizli sevdalar, o sırlı sevdalardan
ne kaldı, azaldı, bitdi.
tükendi damla-damla,
bir damla göz yaşı kadar
izi kalmadı.
yaraniyor, yaşiyor her şey enine-boyuna
yaşiyor yüzüyukarı, yüzüaşağı
yaşayamayız nerelere daha –
idrakın gücü yetmez aksini yaratmağa,
azalır
fakat azalır damla-damla
azalır kare-kare
nerden baksan bir-birine sığınan
mezarlar dördül görünüyor: kare-kare
«bir pazar…»
bir pazar
biz üç arkadaş
iki şair, bir aktör
Lider TV civarındakı
kahvehanenin avlusunda oturup
yemek yedik Allah verdiyinden
biraz da rakı içip
muhabbet etdik sarhoşlar misali
gün geçti
yoldan arabalar geçti
yanımızdan adamlar
içimizden zaman…
AKEM XAQAN
1969-cu yılda Şeki’de doğdu. Hale DGTYB Şeki temsilçisi görevini üsteniyor.
SANA MEKTUP YAZACAM 4
Can ayırıb canımnan,
Damla-damla kanımnan
Misralara hopdurub,
Sene mektup yazacam.-
Sen cevab vermesen de…
Kulaklara yetmeyen,
Sevdaları bitmeyen,
Belki bir ömre bedel
hissimi bölüşmeğe
Sene mektup yazacam
Bu gün başka işim yok:
Mektup yazacam sana
İşimin adı5 sensin,
İşimin adı mektup…
DERTİM!
Derdim dağdı elleşirim,
Derya olsa geçesiyim.
Derdim ile dertleşirim,
Türlü imkan seçesiyim.
Yol bilmiyor, azıyorum.
Derdimnen dert yazıyorum.
İğneyle gor kazıyorum,
Karış – karış ölçesiyim.
Oldum derde asıl yiye,
Dedim belki esirgiye…
Kalsın öksüz – yesir deye
Ben derdimden köçesiyim…
DOĞMADI!
Söyleme: tanımıyorum…
Yüzün yzüme doğmadı.
Dağın dağdı sinen üste,
Düzün düzüme doğmadı.
Nasıl deyim canım, sana
Nasıl kaynar kanım sana
Yan aldıkca gemim sana
Gözün gözüme doğmadı.
Kalbim senle barışdıkca,
Ruhum, hıssım karışdıkca,
Gözüm sana alışdıkca
Közün közüme doğmadı.
…
Öyle girdin yüreğime,
Köçdün arzu-dileğime.
Bereketsin çöreğime,
Sözün sözüme doğmadı
…
Kimse seni anlayamaz…
Benim gibi tanıyamaz!
Xaqan gülü, xanım, şahnaz,
Özün özüme doğmadı!!!
VATAN!
Ben öyle bilirdim her kesin yeri,
Bahçesi, bacası, evidi Vatan.
Okudum, öğrendim. Gözümde sanki,
Kent-kent, şehir-şehir böyüdü Vatan!
Öyle ki, üşüdüm, yetdi kanadı,
Annemi koynuna almış annedi…
Ballanmış petekdi; şana-şanadı,
En uzak, en yakın köyümdü Vatan!
Sevgiye belenib taşı – keseği,
Geyrete susayıb gülü, çiçeği.
Toprakın boylanan gözel-göyçeği,
Saçaqlı çinarı, söyüdü Vatan!
…Vatan ocağımda, közü közümde!
Vatan söhbetimde, vatan sözümde!
Vatanın özünü tapdım özümde;
Dönüb yüreğime, döyündü Vatan!
O öyle mekandı – azad sandığım.
Korkusuz, hürküsüz kanadlandığım.
Ayağım altıdı dayaklandığım,
Başımın üstüdü, göğüdü Vatan!
Sehirdi, sorakdı, öyle sırdı o.
Eşi bulunmayan tekdi, birdi o.
Mükaddes ocakdı, mebed, pirdi o.
Dedemin, babamın öğüdü Vatan…
Bepul matn qismi tugad.