Kitobni o'qish: «Kahramanlık Saldırısı »

Shrift:
Morgan Rice Hakkında

Morgan Rice, USA Today’in 1 numaralı çok satan destansı on yedi Kitaplık FELSEFE YÜZÜĞÜ; on bir Kitaplık (ve hala devam eden) genç yetişkin serisi 1 numaralı çok satan VAMPİR GÜNLÜKLERİ; 2 Kitaptan oluşan (ve devam eden) kıyamet sonrası gerilim, 1 numaralı çok satan KÖLETÜCCARLARI ÜÇLEMESİ; ve yeni destansı fantezi serisi KRALLAR VE BÜYÜCÜLER Kitaplarının 1 numaralı çok satan yazarıdır. Morgan’ın Kitapları hem basılı hem de sesli olarak bulunabilir ve çeviriler 25 dilde mevcuttur.

Morgan sizi dinlemeyi çok seviyor, dolayısıyla lütfen www.morganricebooks.com adresini ziyaret edip eposta listesine eklenin, ücretsiz bir Kitap kazanın, ücretsiz hediyeler alın, ücretsiz uygulamaları indirin, Facebook ve Twitter ile bağlanın ve irtibatta kalın!

Morgan Rice İçin Yazılan Övgülerden Bazıları

“FELSEFE YÜZÜĞÜ ani bir başarı için her şeye sahip: olay örgüsü, karşı tema, gizem, yürekli şövalyeler, kırık kalplerle dolu yeşeren aşklar, dalavere ve ihanet.Her yaştaki okuyucuya hitap ediyor ve saatlerce zihninizi meşgul tutabiliyor.  Tüm fantezi okurlarının kütüphanesinde bulunmasını tavsiye ettiğimiz bir kitap.”

--Books and Movie Reviews, Roberto Mattos

“Eğlenceli bir epik fantezi.”

—Kirkus Reviews

“Dikkate değer bir şeylerin başlangıcı burada.”

--San Francisco Book Review

“Aksiyon dolu …. Rice'ın yapıtı oldukça sağlam ve olay örgüsü merak uyandırıcı.”

--Publishers Weekly

“Sürpizlerle dolu bir fantezi …. Bu, genç yetişkin fantezi serisi olma belirtisinin sadece başlangıcı.”

--Midwest Book Review
Morgan Rice Kitapları

KRALLAR VE BÜYÜCÜLER

EJDERHALARIN YÜKSELİŞİ (1. Kitap)

CESURUN YÜKSELİŞİ (2. Kitap)

ONURUN BEDELİ (3. Kitap)

BİR KAHRAMANLIK OCAĞI (4. Kitap)

FELSEFE YÜZÜĞÜ

KAHRAMANLARIN GÖREVİ (1. Kitap)

KRALLARIN YÜRÜYÜŞÜ (2. Kitap)

EJDERHALARIN KADERİ (3. Kitap)

BİR ŞEREF HAYKIRIŞI (4. Kitap)

ŞEREF YEMİNİ (5. Kitap)

KAHRAMANLIK SALDIRISI (6. Kitap)

KILIÇ AYİNİ (7. Kitap)

SİLAHLARIN TESLİMİ (8. Kitap)

BÜYÜLÜ GÖKYÜZÜ (9. Kitap)

KALKAN DENİZİ (10. Kitap)

ÇELİĞİN HÜKÜMDARLIĞI (11. Kitap)

ATEŞ ÜLKESİ (12. Kitap)

KRALİÇELERİN YÖNETİMİ (13. Kitap)

KARDEŞLERİN YEMİNİ (14. Kitap)

ÖLÜLERİN DÜŞÜ (15. Kitap)

ŞOVALYELERİN MIZRAK DÖVÜŞÜ (16. Kitap)

SAVAŞIN ARMAĞANI (17. Kitap)

KÖLETÜCCARLARI ÜÇLEMESİ

ARENA BİR (1. Kitap)

ARENA 2 (2. Kitap)

VAMPİR GÜNLÜKLERİ

DÖNÜŞÜM (1. Kitap)

SEVİLMİŞ (2. Kitap)

ALDATILMIŞ (3. Kitap)

YAZGI (4. Kitap)

ARZULANMIŞ (5. Kitap)

NİŞANLI (6. Kitap)

YEMİNLİ (7. Kitap)

BULUNMUŞ (8. Kitap)

CANLANDIRILMIŞ (9. Kitap)

GÖMÜLMÜŞ (10. Kitap)

KADER (11. Kitap)

FELSEFE YÜZÜĞÜ serisini sesli kitap formatında Dinleyin!

Telif Hakkı Sahibi Morgan Rice © 2013

Tüm hakları saklıdır. Bu yayının herhangi bir bölümü, 1976 ABD Telif Hakları Kanunu ile izin verilenin dışında, yazarın önceden izni olmaksızın, hiçbir formatta ve hiçbir amaçla çoğaltılamaz, dağıtılamaz veya yayılamaz veya bir veri tabanı ya da bilgi kurtarma sisteminde saklanamaz.

Bu e-kitap sadece kişisel kullanımınız için lisanslanmıştır. Bu e-kitap başkalarına tekrar satılamaz veya verilemez. Eğer bu kitabı paylaşmak istiyorsanız lütfen paylaşmak istediğiniz kişiler için birer ek kopya satın alın. Eğer bu kitabı okuyorsanız fakat satın almadıysanız veya sadece sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen  iade edin ve bir kopya satın alın. Yazarın emeğine saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz.

Bu kitap kurgusal bir eserdir. İsimler, karakterler, işletmeler, kuruluşlar, mekânlar, olaylar ve durumlar yazarın hayal ürününün eserleridir ve kurgusal amaçla kullanılmıştır. Gerçek hayattaki ölü veya yaşayan herhangi biri ile benzerlik tamamen tesadüfîdir.

Telif hakları Sergii Votit’e ait Jacket resmi, Shutterstock.com lisansı ile kullanılmıştır.

 
“Korkaklar ecelleri gelmeden pek çok kez ölürler.
Cesurlar ise ölümü yalnızca bir kez tadarlar.”
 
--William Shakespeare
Julius Caesar


BİRİNCİ BÖLÜM

Gwendolyn yüzü çimlere gömülü olarak çıplak teninde soğuk kış rüzgârını hissediyordu, gözlerini yavaşça kırpıştırarak açtığında aklı biraz yerine geldi. Artık çok uzakta kalan, ayçiçekleriyle dolu o sıcacık diyardaydı. Yanında Thor ve babası vardı, gülüyorlardı çok mutlulardı. O dünyadaki her şey mükemmeldi.

Şimdi ise gözlerini açtığında gördüğü bu dünya nasıl bu kadar farklı olabilirdi? Bu sert ve soğuk topraklarda yatarken tepesinde duran ve yavaşça üstünü başına toplayan babası değildi, Thor da değildi. Bu canavar McCloud'un ta kendisiydi. Gwendolyn'le işini bitirdikten sonra yavaşca ayağa kalktı pantolonunu ilikledi ve tatmin olmuş bir ifadeyle aşağıya baktı.

Birden her şey aklına üşüştü. Andronicus'a ve ihanetine teslim olmuştu. McCloud tarafından saldırıya uğramıştı. Ne kadar saf olduğunu anladığında yanakları kıpkırmızı oldu.

Tüm vücudu ağrı içinde orada uzanırken kalbi daha önce hiç bilmediği şekilde kırılmıştı, ölmek istiyordu.

Gözlerini daha ileriye diktiğinde Andronicus'un ordusunu gördü, sayısız askerin bu sahneyi izlemiş olduğunu görünce Gwendolyn'in utancı katlanmıştı. Bu yaratığa asla teslim olmamalıydı. Şimdi savaşarak ölmüş olmayı dilerdi.. Kendrick ve diğerlerini dinlemeliydi. Andronicus, Gwendolyn'in kurban edilme korkusuna oynamıştı ve o buna kanmıştı. Şimdi bakınca keşke savaş alanında kozlarını paylaşsalardı, savaşta ölse bile en azından bu dünyadan haysiyeti ve onuru bozguna uğramadan ayrılmış olurdu.

Gwendolyn şunu kesin olarak biliyordu: Hayatında ilk defa ölmek üzereydi ama bu onu rahatsız etmiyordu. Artık ölüm umurunda değildi, tek umurunda olan kendi istediği şekilde ölmekti ancak henüz hayatını bırakmaya hazır değildi.

Yüzükoyun yatarken gizlice uzandı ve yerden aldığı bir çamur parçasını elinde yumru yaptı.

"Kadın, artık kalkabilirsin" diye emretti kabaca McCloud. "Seninle işim bitti, şimdi sıramı diğerleri alsın."

Gwen elindeki yumruyu öyle bir sıktı ki parmak boğumları beyaza döndü, bunun işe yaraması için dua etti.

Hızlı bir hareketle döndü ve çamur yumrusunu McCloud'un gözlerine fırlattı.

McCloud hiç beklemediği bu hareket karşısında çığlık attı ve geriye doğru tökezledi. Elleriyle gözlerine kaçan çamuru silmeye çabaladı.

Gwen bu avantajı kullandı. Kral'ın Kalesi'nde büyütülürken Kralın savaşçıları tarafından yetiştirilmişti. Ona, düşman kendini kurtaramadan önce ikinci kez saldırması gerektiğini öğretmişlerdi. Asla unutmadığı bir başka şey daha öğretmişlerdi: silahlı olsa da olmasa da aslında her zaman silahlı olduğunu. Çünkü her zaman düşmanın silahını kullanabilirdi.

Gwen uzanarak McCloud'un belindeki hançeri aldı, havaya kaldırarak bacaklarının arasına sapladı.

McCloud çığlık çığlığa bağırmaya devam etti, bu sefer ellerini gözünden uzaklaştırarak kasıklarını tuttu. Eğilip hançeri çıkarırken bacakları arasından akan kanlar sel oldu.

Darbenin tam isabeti Gwen'i heyecanlandırdı, en azından küçük de olsa intikamını almıştı. Ancak şaşırtıcı olan her hangi birini yere serecek bu yaranın onu bir nebze olsun yavaşlatmamış olmasıydı. Bu canavar dur durak bilmiyordu. Tam da hak ettiği yerden onu kötü yaralamış ama bu onu öldürmemiş hatta kapaklanmasına bile yetmemişti.

Aksine, McCloud üstünden kanlar akan hançeri saplandığı yerden çıkardı  Gwen'e küçümseyen bir ifade ve ölüm dolu bir bakış fırlattı. Ona doğru eğilirken titreyen ellerinde hançeri tutuyordu, Gwen zamanının geldiğini anladı. En azından hayata veda ederken küçük tatminiyle beraber göçecekti.

"Şimdi kalbini söküp sana yedireceğim" dedi. "Gerçek acı neymiş öğrenmeye hazırlan."

Gwendolyn hançerin ucuyla gelecek acı dolu ölüme kendini hazırlamaya çalıştı.

İşte o anda bir çığlık koptu, şok dalgası bünyesini anlık olarak terk edince Gwendolyn bu çığlığı kendisinin çıkarmadığını anladı. Çığlığı McCloud atmıştı: acı içinde bağırıyordu.

Gwen ellerini indirdi ve kafası karışmış bir halde yukarı baktı. McCloud hançeri düşürdü. Gwen durmadan gözlerini kırpıştırıyor olan biteni anlamaya çalışıyordu.

McCloud orada öylece dikiliyordu, gözüne bir ok saplanmıştı. Can havliyle bağırıp göz yuvasından kanlar fışkırırken bir elini kaldırdı ve oku tuttu. Gwen anlayamıyordu. McCloud vurulmuştu. Ama bu nasıl olmuştu? Onu kim vurmuştu?

Okun geldiği yöne baktığında, kalabalık bir grup askerin arasında saklanırken elinde yayıyla Steffen'ı gördü ve kalbi yerinden çıkacak gibi atmaya başladı. Daha kimse bir şey anlayamadan Steffen teker teker altı ok daha attı, McCloud’un yanında duran altı asker boğazlarını delip geçen okların hedefi olmuşlardı.

Steffen daha fazla ok atmak için arkasına uzandı ancak sonuçta onu fark eden kalabalık grup tarafından saldırıya uğradı. Askerler onu yere yatırarak yumruklamaya başladılar ve etkisiz hale getirdiler.

Hala çığlık atan McCloud döndü ve kalabalıktan kaçtı. Hayret ki hala ölmemişti. Oysa Gwen'in tek dileği can çekişerek ölmesiydi.

Gwen Steffen'e, tahmin edebileceğinden çok daha fazla minnettardı. Ölümünün bugün burada bir başkasının elinden geleceğini biliyordu ama en azından bu McCloud olmayacaktı.

Andronicus görünüp yavaşça Gwendolyn'e doğru yürürken askerler sustu. Yerde yatarken ona yaklaşmasını izledi. Karşısına çıkan koca bir dağ gibi inanılmaz derecede uzun görünüyordu. Askerler arkasında kaldı, savaş alanına ölüm sessizliği hakimdi duyulan tek ses yer yüzünü kamçılayan rüzgardı.

Andronicus bir kaç adım ötede durarak ifadesiz bir şekilde gözlerini Gwen'e dikti. Uzanarak boynunda asılı kafalara parmaklarıyla dokundu. Göğsünden ve boğazından hırıltıyla karışık bir ses yükseldi. Hem kızmış hem de şaşırmış gibiydi.

Yavaşca " Büyük Andronicus'a meydan okudun" dedi. Tüm kamp kadim ve derinden gelen her bir kelimeyi dinliyordu. Hakim sesi tüm ovada yankılanıyordu. "Cezana katlansaydın her şey daha kolay olurdu. Şimdi gerçek acının ne demek olduğunu öğrenmek zorundasın."

Andronicus, uzandı ve Gwen’în daha önce hiç görmemiş olduğu uzunlukta bir kılıç çıkardı. Herhalde 2,5 metre vardı, kabzasından çıkarırken yaydığı ses savaş alanında yankılandı. Havaya kaldırdı ve ışığa doğru tuttu, kılıçtan yansıyan ışık o derece güçlüydü ki Gwen kör olacağını sandı. Andronicus kılıcı elinde evirip çevirirken sanki ilk kez görüyormuş gibi ilgiyle inceledi.

“Doğuştan soylu bir kadınsın,” dedi. “Bu yüzden soylu bir kılıçla ölmen yerinde olacaktır.”

Andronicus iki adım öne geldi, iki eliyle sapından tutarak kılıcı daha da yükseğe kaldırdı.

Gwendolyn gözlerini kapadı. Rüzgarın ıslığını duydu artık otların her yaprak hareketini duyumsuyordu ve işte hayatından rastgele hatıralar gözünün önüne doluyordu. Hayatının tamamlandığını, bugüne kadar yaptığı ve sevdiği her şeyi hissetti. Son düşüncelerini Thor’a ayırdı. Elini boynuna götürerek Thor’un verdiği kolyeyi sıkıca tuttu. İçinden yayılan sıcacık gücü hissedebiliyordu. Bu kırmızı taşı verirken Thor’un söyledikleri kulaklarında yankılandı: Bu taş hayatını kurtarabilir. Yalnızca bir defa.

Taşı daha sıkı tuttu, kalbi avucunun içinde atıyordu. Tanrı’ya benliğinin her bir hücresiyle dua etti.

Lütfen Tanrım, bu taşın işe yaramasını sağla. Lütfen, sadece bu seferlik beni kurtar ve Thor’u tekrar görmeme izin ver.

Andronicus’un kılıcının kendisini bulmasını beklerken Gwendolyn gözlerini açtı ancak gördükleri karşısında şaşkına döndü. Andronicus orada donmuş kalmış sanki birinin gelişini izliyormuşçasına Gwendolyn’in omuzlarından ileri bakıyordu. Şaşırmış hatta aklı karışmıştı ve bu kesinlikle onda görmeyi beklemediği bir ifadeydi.

Gwendolyn’in arkasından çınlayan ses “Şimdi silahını indireceksin,” dedi.

Gwendolyn duyduğu ses karşısında çarpılmışa döndü. Bu sesi tanıyordu. Sesin geldiği tarafa baktığında babası kadar yakından tanıdığı bu kişinin orada durması onu şok etmişti.

Argon.

İşte orada, beyaz kıyafeti ve beyaz başlığı içinde, Gwen’in daha önce hiç görmediği kadar büyük bir gerilimle parlayan gözleri Andronicus’a sabitlenmişti. Gwen ve Steffen bu iki titanın arasında yerde yatıyorlardı. Muazzam güçlere sahip, biri karanlığa diğeri de ışığa ait olan bu iki yaratık karşı karşıya duruyordu. Gwen kafasının üzerinde devam eden bu ruhani savaşı neredeyse elleriyle tutabilirdi.

Andronicus sırıtarak “İndirecek miyim?” diyip dalgasını geçti.

Ancak Gwen, Andronicus sırıtırken dudaklarının titrediğini ve ilk defa  gözlerinde korkuya benzer bir şey olduğunu fark etti. Buna şahit olacağı asla aklına gelmezdi. Andronicus Argon’u biliyor olmalıydı. Bildiği şey her neyse dünyadaki en kudretli adamı korkutmaya yetiyordu.

Argon sakince “Kıza daha fazla zarar vermeyeceksin” dedi “Teslimiyetini kabul et.” Bir adım daha yaklaştı, gözleri parlarken hipnotize ediciydi. “ Halkına dönmesine izin vereceksin ve dilerlerse halkı teslim olacak. Sana bunu bir kez söylüyorum. Kabul edersen akıllılık edersin.”

Andronicus Argona’a baktı kararsız kalmış gibi gözlerini birkaç defa kırptı.

Sonra nihayet kafasını geriye attı ve korkunç bir kahkaha patlattı. Bu Gwen’in şimdiye kadar duyduğu en yüksek ve en karanlık kahkahaydı. Tüm alanı doldurması yetmezmiş gibi sanki ilerleyerek gökyüzüne uzandı.

“Büyücü numaraların bana sökmez yaşlı adam,” dedi Andronicus. “Kudretli Argon’u bilirim. Bir zamanlar gücün vardı. Tüm adamlardan, ejderhalardan hatta gökyüzünden bile daha kudretliydi, ya da böyle söylerlerdi. Ancak artık zamanın geçti. Yeni bir zamandayız. Şimdi zaman Yüce Andronicus’un zamanı.  Sen artık başka bir zamanın, MacGil hükümdarlığının kalınıtısısın, o zamanlar ki büyü güçlü ve Halka  yenilmezdi. Fakat kaderin Halka’ya bağlı ve Halka da artık güçsüz. Aynen senin gibi. Bana meydan okuduğun için aklına şaşıyorum yaşlı adam. Şimdi bunun acısını çekeceksin. Yüce Andronicus’un gücünü artık öğreneceksin.”

Andronicus küçümser tavrıyla kılıcını yeniden kaldırarak Gwendolyn’e doğrulttu bu sefer gözlerini Argon’a dikmişti.

Dedi ki “ Kızı gözlerinin önünde yavaşça öldüreceğim.” “Sonra da kamburun icabına bakacağım. Ardından da yüceliğimin yürüyen bir sembolü olarak kalman için seni sakat fakat hayatta bıracağım.”

Andronicus kılıcı kafasına indirirken Gwendolyn kendini ölüme hazırlamaya çalıştı ve vücudunu yana attı.

Aninden bir şey oldu. Sanki koskoca bir alev topunun sesi gibi habayı kesen bir ses duydu, bu sesi Andronicus’un çığlığı takip etti.

Gözlerini açtı, Andronicus’un acıyla buruşan yüzüne, kılıcını düşürüp yere çömelmesine inanmayan gözleriyle bakarak olan biteni izlemeye başladı. Argon öne bir adım attı ve sonra bir tane daha; mor renkli bir ışık yayan avucunu ileri uzatmıştı. Giderek büyüyen renk topu, Argon ifadesiz bir yüzle Andronicus’a doğru yürümeye ve git gide yaklaşmaya devam ederken Andronicus’u sarmaladı.

Işık Andronicus’u içine alırken Andronicus topun içine kıvrıldı.

Adamları nefeslerini tutmuştu ve hiç biri yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Korkmuşlardı ya da Argon onları güçsüz kılmak için bir çeşit büyü yapmıştı.

“DURDUR!” diye bağırdı Andronicus ellerini kulaklarına götürerek. “SANA YALVARIYORUM!”

“Kıza daha fazla zarar vermeyeceksin,” dedi Argon yavaşça.

“Kıza daha fazla zarar vermeyeceğim!” diye tekrar etti Andronicus, transa girmiş gibi.

“Onu şimdi serbest bırakacaksın ve halkına dönmesine izin vereceksin.”

“Onu şimdi serbest bırakacağım ve halkına dönmesine izin vereceğim.”

“Halkının teslim olması için onlara bir şans vereceksin.”

“Halkının teslim olması için onlara bir şans vereceğim!” diye haykırdı. “Lütfen! Ne istersen yaparım!”

Argon derin bir nefes aldı ve sonunda durdu. Kolunu yavaşça indirirken elindeki ışık yok oldu.

Gwen ona sarsılarak baktı; Argon’u eylem halinde hiç görmemişti ve sahip olduğu kudreti anlamakta güçlük çekiyordu. Gökyüzünün ortadan ikiye ayrılmasını izlemek gibi bir şeydi bu.

“Eğer tekrar karşılaşırsak yüce Andronicus” dedi Argon yavaşça, yerde yatarak sızlanan Andronicus’a “bu sefer ölümün en karanlık krallığına yapacağın yolculuk için görüşeceğiz.

İKİNCİ BÖLÜM

Thor İmparatorluk askerlerinden kendini kurtarmak için mücadele ediyordu, bir zamanlar kardeşi olarak gördüğü Durs’ün kılıcının onu öldürmek için kalktığını çaresizce izledi.

Thor gözlerini kapadı ve artık zamanın geldiğini bilerek kendini hazırladı. Bu kadar aptal olduğu ve bu kadar güvendiği için kendini hırpaladı. Başından beri ona tuzak kurmuşlar kurbanlık koyun muamelesi yapmışlardı. Daha da fenası, lider olarak diğer çocuklar Thor’un rehberliğine güveniyorlardı. Sadece kendini hayal kırıklığına uğratmakla kalmamış diğerlerini de kendisiyle birlikte bela içine sürüklemişti. Saflığı, fazla güven duyması hepsinin hayatını tehlikeye atmıştı.

Thorgin mücadele ederken, gücü çağırmak için varını yoğunu ortaya koydu ve içinde derinlerde bir yerlerde bunu bulmak için uğraştı. Sadece ipleri kopartsa ve karşı koysa bu bile ona yeterdi.

Ancak ne kadar çabalarsa çabalasın güç gelmiyordu. Kendi dirayeti de onu tutan tüm askerlerden kurtulmak için kâfi değildi.

Thor rüzgarın suratını okşadığını hissetti. Durs kılıcını indirirken, çeliğin o apansız darbesi için kendini hazırlamaya çalıştı. Ölmeye hazır değildi. Zihninde Gwendolyn’i gördü, Halka’da onu bekliyordu. Onu yüz üstü bıraktığını hissediyordu.

Thor aniden etin etle buluşma sesini duydu gözlerini açtığında hala hayatta olduğuna şaşırdı. Durs’ün kolu havada donmuş kalmıştı, heyhüla gibi bir İmparatorluk askeri Durs’a tepeden bakıyor ve bileğini tutuyordu. Durs’ün boyutlarına bakınca bunun olmasının çok da kolay olmadığı söylenebilirdi. Thor’un kafasına kılıcı sokmasına sadece santimetre kala Durs’ün bileğini sıkıca kavramış tutuyordu.

Durs İmparatorluk askerine şaşkınlıkla dönüp baktı.

“Liderimiz ölmelerini istemiyor,” dedi asker belirsiz bir mırıldanmayla. “Onları canlı olarak tutsak etmemizi istiyor.”

Durs karşı çıkarak “Bize kimse böyle söylemedi,” dedi.

Dross “Onları öldürmek için anlaşmıştık!” diyerek arka çıktı.

“Anlaşma şartları değişti,” diye karşılık verdi asker.

Drake haykırarak “Bunu yapamazsınız!” dedi.

Gürleyen sesle ona dönerek “Yapamaz mıyız?” diye sordu. “İstediğimizi yaparız. Hatta artık sizler de bizim esirimizsiniz.” dedi. Gülümsüyordu. “Fidye için ne kadar çok Lejyon alırsak o kadar iyi.”

Durs askere baktı, yüzü kızgınlıktan kıpkırmızıydı ve bir an sonra düzinelerce İmparatorluk askeri üç erkek kardeşin üstüne çullanınca kargaşa çıktı. Askerler kardeşleri yere yatırdı ve bileklerinden bağladılar.

Thor bu kaostan yararlanarak döndü ve Krohn’u aramaya başladı. Bir kaç adım ötede sadık biçimde onu gölgelerin içinde pusuda beklerken buldu.

“Khron yardım et bana!” diye bağırdı Thor. “ŞİMDİ!’”

Khron hırıldayarak eyleme geçti, havada döndü ve Thor’un bileğini tutan İmparatorluk askerinin boğazına dişlerini geçirdi. Thor askerin elinden kurtuldu,  özgür kalana ve kılıcını alana dek Krohn bir askerden diğerine geçti onları ısırdı ve pençeledi. Tek bir hareketle dönerek üçünün kafasını kopardı.

Thor en yakınında olan Reece’e okunu fırlattı ve onu esir tutan askeri kalbinden vurarak özgür kalmasını ve kılıcını çekerek dövüşe katılmasını sağladı. İkisi aceleyle Lejyon kardeşlerine koşup onları tutsak eden askerlere saldırarak Elden, O’Connor, Conval ve Conven’in serbest kalmasını sağladılar.

Diğer askerler Drake, Durs ve Dross’u zapt etmekle meşguldü ve ancak arkalarını döndüklerinde geç de olsa olan biteni gördüler. Thor, Reece, O’Connor, Elden, Conval ve Conven serbestti ve hepsinin elinde silahları vardı. Ancak askerler sayıca üstündü ve Thor bunun kolay bir dövüş olmayacağının farkındaydı. En azından artık dövüşme şansları vardı. Hepsi cesurca ve hiç düşünmeden düşmana saldırdı.

Yüz İmparatorluk askeri karşı ataktaydı ve Thor tepesinde tiz bir çığlık duydu, kafasını kaldırdığında karşısında Estopheles’i gördü. Şahin aşağı dalarak lider İmparatorluk askerinin gözlerini tırmaladı. Asker yalpalayarak yere yığıldı. Estopheles diğer askerleri de pençeleyerek tek tek yere serdi.

Saldırı sırasında Thor sapanına taş yerleştirip savurarak bir askerin şakağına isabet ettirdi. Asker, onlara yetişemeden yere serildi. O’Connor ölümcül bir doğrulukla iki okunu ateşledi, Elden iki askerin etini delip geçen mızrağını attı, askerler ayaklarının dibine yığıldı. İyi bir başlangıç yapmışlardı ancak öldürmeleri gereken yüz asker daha vardı.

Savaş çığlıklarıyla alanın ortasında iki grup buluştu. Thor, ona öğretildiği gibi belirli tek bir askere odaklandı, bulabildiği en iri ve en acımasız olanını seçerek kılıcını yukarı kaldırdı. Thor’un kılıcı askerin zırhına çarparak darbeyi engellediğinde metallerin çarpışmasından dolayı yüksek bir ses duyuldu ve adam anında Thor’un kafasına savaş baltasını indirdi.

Thor yalpaladı ve balta yere doğru düşerken belinden hançerini çıkararak askere sapladı. Adam yere yığıldı, ölmüştü.

Thor iki saldırganın kılıçlarından korunmak için kalkanını zamanında kaldırdı, askerlerden birini kalkanını kullanarak öldürdü. Diğerine vurmak üzereyken arkadan sırtını yaracak kılıcı göz ucuyla fark etti, hemen arkasını dönerek kalkanıyla saldırıyı engelledi.

Thor’a her taraftan saldırılıyordu, sayıca üstünlerdi ve tek yapabileceği bu vuruşlardan kendini koruyabilmekti. Saldıracak kadar zamanı ve enerjisi kalmamıştı sadece kendini savunabiliyordu. Sayıları artan askerler ona saldırmak için akın akın geliyordu.

Thor şöyle bir baktığında Lejyon kardeşlerinin de aynı açmazda olduklarını gördü: hepsi bir veya iki askeri öldürmüştü ancak sayıca azdılar ve bunun bedelini her taraflarına aldıkları küçük yaralarla ödüyorlardı. Krohn’un sıçrayış ve saldırılarına, Indra’nın kayaları alıp asker grubuna savurarak onlara yardım etmesine rağmen Thor kaybettiklerini görüyordu. Etraflarının çevrilip öldürülmeleri an meselesiydi.

“Bizi çöz!” dedi bir ses.

Thor döndüğünde birkaç adım ötede diğer kardeşleriyle bağlanmış olan Drake’i gördü.

Drake “Bizi çöz!” diye tekrarladı “biz de onlarla savaşmana yardım edelim! Davamız aynı!”

Thor bu sefer savaş baltasından gelen bir başka şiddetli vuruşu daha savurmak için kalkanını kaldırırken, üç çift el daha olsa bunun çok işine yarayacağını fark etti. Onlar olmadan tüm bu askerleri yenme şansları yoktu. Thor üç kardeşe artık güvenemeyeceğini biliyordu ancak geldikleri noktada kaybedecekleri bir şey yoktu. Nihayetinde üç kardeşin o akşam dövüşmeleri için kendilerince sebepleri vardı.

Thor bir kılıç darbesini daha savurduktan sonra dizlerinin üstüne çökerek kalabalıktan biraz öteye, üç kardeşe doğru yuvarlandı. Sıçradı saldırılardan koruyarak kılıçlarını alıp gruba katılana kadar her birinin ipini tek tek çözdü.

Drake, Dross ve Durs kalabalık İmparatorluk askerlerini yararak, kılıçlarını saplayarak ve keserek onlara saldırdılar. Hepsi heybetli ve yetenekliydi, İmparatorluk askerlerini savunmasız yakalayarak hemen anında bir kaçını öldürdüler ve avantaj sağladılar. Yaptıklarından sonra Thor onları serbest bıraktığı için kendini karmaşık hissediyordu, ancak bu şartlar altında en iyi seçim buydu. Ölmekten daha kötü olamazdı.

Şimdi kalan yaklaşık sekiz askere karşı dokuz kişilerdi. Olasılıklar hala ürkütücüydü fakat en azından önceki durumlarına kıyasla daha iyiydi.

Lejyon kardeşler aldıkları eğitim doğrultusunda geri çekildiler. Yüzlük zamanında, etrafları çevriliyken ve düşman sayıca üstünken bile dövüşe devam etmeleri için eğitildikleri sayısız zamanda Kolk ve Brom’un onlara öğrettikleri gibi yaptılar: geri çekilip dar bir çember oluşturdular, sırtları birbirlerine dönük olarak İmparatorluk askerleriyle tek vücut olarak dövüşmeye başladılar. Ekstra gelen üç savaşçı nedeniyle daha cesur hareket ettiler ve her biri daha önce hiç olmadığı kadar kuvvetle ve cesaretle saldırdı.

Conval topuzunu savurarak düşmana tekrar tekrar saldırdı ve zinciri elinden çıkmadan önce üç İmparatorluk askerini yere sermeyi başardı. Kardeşi Conven ise normal gürzle saldırdı. Aşağısını hedef alarak askerlerin bacaklarını metal topla paramparça etti. O’Connor bu kısa mesafede yayını kullanamazdı ancak belinden iki hançer çıkararak kalabalığa fırlattı ve iki askeri öldürdü. Elden savaş baltasını ustalıkla kullanarak etrafındakilere ağır darbeler indirdi. Thor ve Reece ise kılıçlarıyla darbeleri savuşturup maharetle bertaraf ettiler. Bir an geldi artık Thor iyimser hissetmeye başlamıştı.

Sonra, Thor göz ucuyla onu rahatsız eden bir şeyi fark etti. Üç kardeşten birinin döndüğünü ve Lejyon dairesi içinden saldırıya geçtiğini gördü. Thor döndüğünde Durs’ü gördü. Durs, saldırıya geçmişti ama bir İmparatorluk askeri için değil, kendisi için. Thor’a saldıracaktı. Tam arkasından.

Her şey çok hızlı gelişti ve önünde iki İmparatorluk askeriyle savaşan Thor bu sefer zamanında dönemedi.

Thor ölmek üzere olduğunu biliyordu. Safça iki kere inandığı ve bir zamanlar erkek kardeşi bildiği çocuk tarafından sırtından bıçaklanmak üzereydi.

Birden Conval, Thor’u korumak için belirdi. Durs Thor’un arkasından kılıcını indirirken Conval’ın göğsünü hedef almış oldu.

Thor döndü ve “CONVAL!” diye haykırdı.

Conval orada öylece donmuş bir şekilde, gözlerinde ölüm boşluğu,  kalbine saplanan kılıca doğru bakıyordu. Göğsünden kanlar fışkırıyordu.

Durs durdu, aynı şaşkınlıkla ona baktı.

Conval dizlerinin üstüne çöktüğünde göğsünden kanlar akmaya devam ediyordu. Thor sanki yavaş çekimde Conval’ın, can Lejyon kardeşinin, kendi kardeşi gibi sevdiği çocuğun yere kapaklanmasını ve ölümünü izledi. Hepsi Thor’un hayatını kurtarmak içindi.

Durs Conval’ın tepesinde dikildi, aşağıya baktığında yaptığından dolayı şok geçiriyordu.

Thor, Durs’ü öldürmek için atıldı ancak Conven onu engelledi. Conval’ın ikizi kendini öne atarak kılıcını çekti ve Durs’ün kafasını bedeninden oracıkta ayırdı, Durs’ün vücudu sallanarak toprağa düştü.

Thor orada dikilirken içinde bir boşluk hissetti, suçluluk duygusuyla eziliyordu. Kararlarında çok fazla hata yapmıştı. Durs’ü serbest bırakmasaydı Conval hala yaşıyor olabilirdi.

Sırtları İmparatorluğa bakıyordu ve bu askerlere bir fırsat vermişti. Açılan dairenin içine daldılar ve Thor arkasından omuz yuvasına inen bir balta darbesini hissetti, bu hareket önce yüzünü gömerek onu yere yığdı.

Kalkmaya şansı olmadan, birkaç asker üstüne çullandı, ayaklarını sırtında hissediyordu sonra bir asker ona yaklaşarak saçından kavradı ve hançeri elinde yüzüne eğildi.

“Elveda zamanı, genç adam” dedi.

Thor gözlerini kapadı ve bir başka dünyaya hareket ettiğini hissetti.

Lütfen Tanrım dedi Thor kendi kendine. Lütfen bugünü atlatmama yardım et. Bana bu askerleri öldürme gücü ver. Bir başka gün bir başka yerde onurumla ölürüm. Bu ölümlerin intikamını alabileceğim kadar yaşat beni. Gwendolyn’i son kez görecek kadar.

Thor yerde yatarken, hançerin gelişini gördü, mesafe azalırken zaman yavaşlamıştı. Bacaklarından başlayarak gövdesine, kollarına, avuç içlerine ve parmak uçlarına doğru ateş bastığını hissetti.Elleri o kadar çok karıncalanıyordu ki parmaklarını kapayamıyordu bile. Bu ani ateşle beraber gelen enerji içinden çıkıp patlayacak gibiydi.

Thor döndü, yepyeni bir kuvvetle dolmuştu, avucuyla saldırganı hedef aldığında bembeyaz bir ışık haresi avucundan yayılıyordu. Asker savaş alanına doğru uçtu ve arkasındaki birkaç askeri de ağırlığıyla savurdu.

Üzerinden akan eneriyle beraber Thor yerinde durdu ve avucunu savaş alanına doğru yöneltirken küre şeklindeki ışık her yere dağılarak çok hızlı ve çok yoğun bir biçimde bir yıkım dalgası oluşturdu. Öyle ki dakikalar içinde tüm İmparatorluk askerleri koca bir yığın halinde ölü olarak yere serilmişlerdi.

Anın ateşi sakinlediğinde Thor saydı. Kendisi, Reece, O’Connor, Elden ve Conven hayattaydı. Yakındaki Krohn ve Indra da yaşıyordu, Krohn nefes nefeseydi. Tüm İmparatorluk askerleri ölmüştü ve ayaklarının dibinde Conval yatıyordu.

Dross da ölmüştü, bir İmparatorluk kılıcı kalbine saplanmıştı.

Hayatta kalan tek kişi Drake’ti. Orada bir İmparatorluk hançerinin açtığı yarayla inleyerek yatıyordu. Thor ona doğru ilerlerken Reece, O’Connor ve Elden onu sürükleyerek acı içinde ayağa kalkmasını sağladılar.

Drake acıyla yüzünü buruşturup alaycı ve küstah bir ifade takındı, yarı baygındı.

“Bizi en başta öldürmeliydin.” dedi, ağzından kan damlıyor ardından uzun uzun öksürüyordu. “Her zaman çok saftın. Çok aptaldın.”

Thor yanaklarına kanın hücum ettiğini hissetti, onlara inandığı için kendine daha çok kızıyordu. En çok da saflığının Conval’ın ölümüne sebep olmasına içerliyordu.

“Bunu sadece bir kez soracağım,” diye kükredi Thor.” Bana gerçeği söylersen yaşamana izin veririm ama yalan söylersen diğer iki kardeşinin yolundan gidersin. Seçim senin.”

Drake birkaç sefer öksürdü.

“Kılıç nerede?” diye haykırdı. “Bu sefer gerçeği söyle.”

Drake öksürükten boğulacak gibi oldu, sonra kafasını kaldırdı ve Thor’la göz göze geldi. Bakışları nefret doluydu.

Sonunda “Aslabatmaz” diye cevap verdi.

Thor diğerlerine baktı onların da hiçbir fikri yoktu aklı karışmıştı.

“Aslabatmaz?” diye sordu Thor.

“Dipsiz bir göl orası” diyerek Indra katkıda bulundu ve öne geldi. “Büyük Çölün en ücra köşesindedir. En derinden daha derin bir Göldür.”

Thor, Drake’e kaşlarını çatarak baktı.

“Neden?” diye sordu.

Drake öksürdü, güçten düşüyordu.

“Gareth’in emirleri,” dedi. “Onun asla geri getirilemeyecek bir yere gönderilmesini istedi.”

“Ama neden?” diye ısrar etti Thor, şaşırmıştı. “Neden Kılıcı yok etsin?”

Drake yukarı baktı ve gözleriyle buluştu.

“Eğer o kullanmayacaksa,” dedi Drake. “O zaman kimsenin kullanmaması için.”

Thor ona uzun ve acı acı baktı sonunda doğruyu söylediğine ikna oldu.

“O zaman vaktimiz az,” dedi Thor, gitmeye hazırlanırken.

Drake kafasını iki yana salladı.

“Oraya asla zamanında varamazsınız,” dedi “Sizden günlerdir öndeler. Kılıç zaten sonsuza kadar kayboldu. Vazgeçin ve Halka’ya dönün, hayatlarınızı kurtarın.”

Kafasını sallama sırası Thor’daydı.

“Senin gibi düşünmüyoruz,” diye cevap verdi. “Bizler hayatlarımızın kurtulması için yaşamıyoruz. Bizdeki kahramanlık içten gelir. Ve bu bizi nereye götürürse oraya gideriz.”

“Kahramanlığın sizi nereye getirdiğine bak,” dedi Drake. “Cesaretin bile diğerleri gibi senin de aptal olduğun gerçekliğini değiştirmiyor. Kahramanlığın ederi yoktur.”

Thor küçümseyerek ona baktı. Bu yaratıkla aynı evde büyütülüp tüm çocukluğunu geçirdiğine inanamıyordu.

Thor kılıcın kınını sıkarken parmak boğumları beyaza döndü her şeyden çok bu çocuğu öldürmeyi istiyordu. Drake’in gözleri Thor’un ellerine kaydı.

“Durma,” dedi Drake. “Öldür beni. Hemen yap ve bitir şu işi.”

Thor gözlerini dikip acı acı baktı, bunu yapmayı çok istiyordu ancak Drake’e eğer gerçeği söylerse onu öldürmeyeceğini söylemişti. Thor sözüne her zaman sadık kalırdı.

36 150,41 s`om
Yosh cheklamasi:
16+
Litresda chiqarilgan sana:
10 sentyabr 2019
Hajm:
244 Sahifa 7 illyustratsiayalar
ISBN:
9781632914910
Mualliflik huquqi egasi:
Lukeman Literary Management Ltd
Yuklab olish formati:

Ushbu kitob bilan o'qiladi