Kitobni o'qish: «Kazakları Ruslaştırma Siyasetinin Bilinmeyen Yönleri»
ÖNSÖZ
Kazak bilim insanı Mekemtas Mırzahmetulı 9 Mayıs 1930 yılında Kazakistan’ın Çimkent eyaleti, Maytöbe köyünde çok çocuklu bir ailede dünyaya gelmiştir. Kazakistan’da Sovyet siyasetinin ve yapay açlığın hüküm sürdüğü bu dönem, Mekemtas Mırzahmetulı’nın ailesini de derinden etkilemiştir. Zanaatkâr babası, uygulanan acımasız Sovyet cezalandırma sisteminin kurbanı olmuş ve hayatını ceza evinde kaybetmiştir. Kardeşlerini de bu açlık ve siyasî kıtallerin uygulandığı yıllarda kaybetmiştir. Mekemtas Mırzahmetulı’nın anlatımıyla: “Ailede annem, sekiz aylık kız kardeşim ve ben kalmıştık. Açlığı unutturmak için annem kazana taş koyup kaynatırdı. Beklerken uyuyakalıyorduk. Bir gün komşu köyde yaşayan akrabamıza gitmek için annem bizi almış, yaya olarak yola çıkmıştık. Köye yaklaşırken karşımıza kurtlar çıktı. Annem o an zor bir karar vermek zorunda kalmıştı. Sekiz aylık kardeşimi kurtlara doğru atarak beni kucağına alıp kaçmaya başladı. Kurtlar kız kardeşime saldırırken biz kurtulmuş olduk. Köylüler olay yerine geldiğinde kız kardeşimin sadece saçları kalmıştı.” Bu acı olay, Kazakistan’da yaşanan ve her aileyi etkileyen yapay açlığı ve halkın çaresizliğini en iyi şekilde yansıtmaktadır. Yazarın başından geçen bu üzücü hadise, Yakup Ömeroğlu’nun ‘İki Çınar’ kitabındaki ‘Kazak Gördüğün Azap’ başlıklı hikâyesine de konu olmuştur. Bu hikâye, Mekemtas Mırzahmetulı’nın kıtlık döneminde ailece verdikleri mücadelenin yanı sıra milyonlarca Kazak Türkünün açlıktan öldüğü gerçeğini de açığa çıkarmaktadır. Çalışma, Sovyetler Birliği’nin toplumun değerlerini, yaşam biçimini ve hayatta kalma mücadelesini ne ölçüde etkilediğini göstermek bağlamında oldukça önemlidir. Tarih kitaplarında yer almayan ve irdelenmeyen bu tarihî ve toplumsal olgular ancak Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra dile getirilmeye başlanmıştır.
Çocukluğu bu zor yıllarda geçen Mekemtas çok başarılı ve gayretli bir öğrencidir. 1948 yılında liseyi bitirdikten sonra Almatı Devlet Üniversitesini kazanır, ama ailevî sebeplerden dolayı başkente gidemez. Öğretmen Enstitüsü’nde bir yıl okuduktan sonra eğitimden memnun kalmadığı için bütün olumsuz şartlara rağmen başkente gitmeye karar verir. Abay Devlet Pedagoji Üniversitesi’nin Filoloji Fakültesi Kazak Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazanır. 1953 yılında üniversite eğitimini tamamladıktan sonra mecburî hizmet için Özbekistan’a Taşkent Devlet Pedagoji Enstitüsü’ne okutman olarak görevlendirilir. Stalin’in 1953 yılında öldüğünü düşünecek olursak Mırzahmetulı’nın SSCB’nin pek çok dönemine bizzat şahitlik ettiği daha iyi anlaşılacaktır.
Mekemtas Mırzahmetulı’nın hayatında ll. Dünya savaşındaki askeri faaliyetlerinden dolayı Sovyet ve Kazakistan kahramanı olarak kabul edilen Bauırcan Momışulı’nın etkisi çok büyüktür. Mırzahmetulı şöyle der: “Ben yarım mankurttum ve Sovyet ideolojisinden çıkamamıştım. Momışulı millî meseleler ve gelenekler konusunda gözümü açtı. Doktora döneminde onun evinde yaşamam bana çok şey kattı. Momışulı’nın askerî mektepten kalan çok sayıda eski kitabı vardı. Halk bu tür kitapları saklamaktan korktuğu için yırtmış veya yakmıştı. Momışulı bu kitapları muhafaza etmiş ve sonra kaybolmasın diye bana vermiştir.”
Mırzahmetulı, 1961 yılında Abay Pedagoji Üniversitesi Kazak Edebiyatı kürsüsünde Doktora Eğitimine Bauırcan Momışulı’nın referansıyla başlar. Doktora Tez konusu Kazak aydını Abay Kunanbayev’in edebî mirası ile ilgiliydi. Doktora Tez Danışmanı K. Cumaliev, Abay ile ilgili konunun seçiminde ısrar etmişti. Mekemtas Mırzahmetulı, hayatı boyunca Abay mirasını araştırdı, ama okulda da üniversitede de Abay ile ilgili ders alamadığını da belirtir. Üniversitede K. Cumaliev’in Abay ile ilgili ancak bir dersine katılabildi. Çünkü K. Cumaliev “halk düşmanı” ilan edilerek 25 yıla mahkûm edilmişti.
Mekemtas Mırzahmetulı, “Abay Kunanbay’ın Edebî Mirasının Araştırmaları” konulu Doktora Tezini karşılaştığı zorluklara rağmen 1965 yılında savunur. Ona göre Abay, toplumun ruhanî gelişimi için önemli ve ebedi bir konudur. 1969-1975 yıllarında Abay Üniversitesi Kazak Edebiyatı Bölümünde Doçent, 1975-1991 yıllarında Kazakistan Bilimler Akademisi’nde, Avezov Edebiyat ve Sanat İlmî-Araştırma Enstitüsü’nde Abay Araştırmaları Bölümü Başkanı olarak çalışır. 1982 yılında “Muhtar Avezov ve Abaytanu Promlemaları” adlı monografisi yayınlanmıştır. Profesörlük için şart olan 2. Doktora Tezini de (Muhtar Avezov ve Abay Araştırmaları Meseleleri) tüm engellere rağmen ancak 1989 yılında savunmuştur.
1990-2000 yıllarında Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi’nde Kazak Edebiyatı Bölümü Başkanı, Tarih Etnografya Araştırma Merkezi Müdürü, ardından Dulati Taraz Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi, Dekan ve Rektör Yardımcısı olarak çalışır. Uzun yıllar M. O. Avezov Edebî Müzesi Müdürü olarak da görev yapmıştır. Bu dönemin başlıca eserleri: “Abay Jurgen İzbenen” (1985), “Abaytanuda Jariyalanbağan Materyaldar” (1988). “Kazak Kalay Orıstandırıldı” (1993), “Abaydın Adamgerşilik Murattarı” (1993), “Abaydı Oku, Tanırka” (1993), “Abay jane Şığıs” (1994), “Abaytanu Tarihi” (1994), “Voshojdeniye Muhtar Avezova k Abayu” (Rusça:1995), “Avezov jane Abay” (1997), “Türkistan’da Tuğan Oylar” (1998), “Abaytanu Dârısterının Derek Közderi”, “Abaydı Bilmek Parız Oylı Jaska” (1997), “Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi Kazak Edebiyatı II. Cilt 28” (2004) vd.
Prof. Dr. Mırzahmetulı’nın sunumu ve açıklamalarıyla yayına hazırladığı eserler: “Halkın Sıyı” (1986), K. Baybolov’un “Tölebi Destanı” (1991), M. Avezov’un “Edebiyat Tarihi” (1991), Ş. Kudaybergenov’un “Türk, Kırgız-Kazak Hâm Handar Şeciresi” (1991), “Üş Anık” (1992), “Musulmandık Şartı”, “Bayırcan Batır”, “Aynalğan Atı Anızğa Momışulı”(2000), K. Ömıraliyev’in “Abay Aforizmı” (1993), B. Momışulı’nın “Psihologiya Voynı” vs. “Abay” ve “Muhtar Avezov” Ansiklopedilerini hazırladı. “Abaytanuşı Ğalım”, “ Köne Taraz” (2000), “Türkistan Taras arası”, “Mâdi Akın Şığarması” vd.
Mekemtas Mırzahmetulı arşiv çalışmalarına büyük önem verdi, arşivlerde çalışırken sadece Kazakların değil, az nüfuslu halkların geçmişini de öğrenme fırsatı elde etti. Arşiv verilerini karşılaştırarak, ll. Dünya Savaşı öncesi bile Kazakların milyonlarca insan kaybettiğinini fark etti. Mekemtas Mırzahmetulı gençlik yıllarında Moskova’dan Özbekistan’a gelen bir akademisyene şu soruyu yöneltir: “Lenin, önce şovenistler, sonra milliyetçilerle mücadele edilmesi gerektiğini söylerken, Kruşçev niye önce milliyetçiler, sonra şovenistlerle mücadele edilmesi gerektiğini vurgulamıştır?” Bu soru için Mekemtas Mırzahmetulı üniversite idaresi tarafından sorgulanır ve uyarılır. Özbekistan’da çalışırken Mekemtas Mırzahmetulı, Hukuk ve Felsefe derslerine de girmiştir. O dönemden itibaren kâğıt üzerinde her şeyin düzgün, ama hayatta farklı olduğunu görür. Sovyet ideolojisinin önde gelen eşitlik sloganının da hayatta farklı sergilediğini ve Rusların her zaman bir adım önde olduğuna şahit olur.
Mekemtas Mırzahmetulı hayatı boyunca Türk topluluklarının özünü değiştiren tarihî ve siyasî olguların perde arkasını araştırmak için arşiv çalışmalarında dergi ve gazeteleri incelemiştir. Meselâ, 1928 yılının “Jana Edebiyat” dergisinin bir yıllık yayınlarını araştırarak, toplumsal şartların insan hayatını nasıl etkilediğini, millî bilince yönelik saldırıların nasıl başlandığını, açlık ve sömürgecilik siyasetinin uygulandığı bu dönemin Sovyet Türk halklarını nasıl etkilediğini ve yeni edebiyatın nasıl oluştuğunu anlatır.
Mekemtas Mırzahmetulı, edebiyat araştırmalarını her zaman tarih, hukuk ve felsefe alanlarıyla bağlantılı olarak yapar. Çarlık döneminde başlayan ve Sovyet döneminde devam eden siyasetin bilhassa üç Türk halkı için uygulandığını düşünmektedir: öncelikle Nogaylar. Birkaç milyon iken doksan bin kalmış ve çoğu Ruslaşmıştı. İkincisi, Kırım Tatarları. XVI. yüzyılda sayısı iki milyon iken, günümüzde yaklaşık 500 bin nüfusa düşmüşlerdir. Üçüncüsü de Kazak halkıdır. 1916 yılında altı milyon olan halkın dört milyonu imha edilmiştir. Böylece siyasî demografi meselelerinin de araştırılması gerektiğini ortaya koyar. “1934-1940 yılları arasında aydın kesim imha edildikten sonra ruhani hazinemiz yok oldu”, der Mekemtas Mırzahmetulı. Onun bu konuları Sovyet döneminde de dile getirdiğini özellikle vurgulamak gerekir.
Tarihî hafızanın geri getirilmesi için çabalayan Mekemtas Mırzahmetulı, bilhassa VIII-XIX. yüzyıl tarihini yeniden canlandırmamız şarttır, der. VIII-ХIХ. yüzyıl arasındaki zamanı anlatan ders kitapları Sovyet ideolojisi bakış açısıyla hazırlandığını belirterek, bu ders kitaplarının yeniden yazılmasının önemi üzerinde durur ve hayata geçirmek için gayret sarf eder.
Mekemtas Mırzahmetulı’nın Türkoloji alanında çalışmaları önemlidir. Taraz şehri onun katkılarının da yardımıyla bir Türkoloji merkezi haline gelmiştir. Kadim Taraz şehrinin tanıtımını ve değerini anlatan Mırzahmetulı, yer adlarının araştırılmasının da önemini ısrarla dile getirmiştir. Hazırlamış olduğu “Türk Halkları Edebiyat Tarihi” adlı eser Türk halklarının 2800 yıllık bir dönemini kapsamaktadır. Türk kökenli 49 topluluktan ancak yedisi egemen devlet olmuş ve dillerini muhafaza etmiştir. On beşi “ev dili” olarak kullanılmakta, diğerleri ise kaybolma tehlikesi altındadır. Bu acı duruma rağmen adı geçen eserde kökleri ortak olan Türk Edebiyatları yer almaktadır.
Mekemtas Mırzahmetulı, Rusya tarih yazıcılığının resmî ideoloji temellinde yapıldığını, I. Petro döneminden itibaren Rusya tarihinin Avrupa’ya yakınlığının temellendirilmeye çalışıldığını ifade ederek, Doğu’nun katkıları ve öneminin azaltıldığını belirtir. Sovyet döneminde Doğu konusu yasak konulardan biri idi. Doğu ile ilgili araştırma yapanlar cezalandırılırdı. Nitekim, bu konularla ilgilenen ve belirli şekilde ele alan bilim insanlarının çoğu kurşuna dizilmiş veya sürgüne gönderilmiştir. Bu yüzden akademik dünya bu konulara yönelmeye korkmuştur. Mırzahmetulı’na göre, Doğu kavramı alışıldığı üzere sadece Arap veya Fars dünyasını kapsamaz. Özellikle Türk dünyası için Doğu kavramı kapalı bir konu idi. Abay’ı idrak edebilmek için bu perdeyi açmak gerekirdi, yani doğu felsefesi, psikolojisi ve pedagojisini incelemeden Abay mirası derinliğiyle anlaşılamazdı.
Mekemtas Mırzahmetulı’na göre, Sovyet döneminde Abay’ın dünya görüşünün Rus ve batı edebiyatına dayanarak şekillendiğine dair bir tez üretildi. Halbuki Abay 30 yaşından sonra dil öğrenmeye başlamıştı. Dolayısıyla Abay’ın öğretilerinin köklerinin Doğu felsefesi ve edebiyatında aranması gerektiğini savunmuştur. Ona göre Abay’ın “kâmil insan” tezinin temelinde Yesevî’nin kâmil insan bilimi, daha derinlere inince “Kutadgu Bilig” vardır. Bu ilmin köklerinin derinlerde olduğunu ve kesintilere uğramasına rağmen devamlılık sergilediğini söyler. Mekemtas Mırzahmetulı gençlere millî terbiye verilmesi için kâmil insan ilminin okullarda öğretilmesi gerektiğini düşünür. Bu amaç doğrultusunda Abay Üniversitesi’nde Millî Terbiye kürsüsü açılmıştır. Abay Okulları’nın açılmasına da vesile olmuştur.
Mekemtas Mırzahmetulı, “Biz (Kazaklar) nasıl bir halkız” sorusunu şöyle cevaplar: Biz, can evinden vurulmuş ve ruhu ayaklar altına alınmış, mankurtlaştırılan bir halkız. Sovyet ideolojisi Kazak halkının Mankurtlaşmasına yol açmıştır. Bunu ifade etme cesaretini gösteren Mırzahmetulı, 1993 yılında “Kazak Kalay Orıstandırıldı?” adlı eserinde Kazaklara karşı yürütülen bu sömürgecilik siyasetini anlatarak Kazak halkının tarihî bilincinin nasıl değiştirildiğine dikkat çekmiştir. Adı geçen eser, Çarlık Rusya’sının ve Sovyet ideolojisinin Kazak milletine uygulanan Ruslaştırma siyasetinin esas noktalarına değinmektedir. Eskiden gizli olan bazı belgelerin incelenmesi bu konuya açıklık getirmektedir. Meselâ, coğrafî adların ve alfabenin değiştirilmesi bu siyasetin ayrılmaz bir parçası idi. Mekemtas Mırzahmetulı, asırlar içerisinde uygulanan bu siyasetin bilinmesi gerektiğini düşünmektedir. Karma Rus-Kazak okullarının açılma tarihini anlatarak, hâlâ uygulamada olan bu okulların kapatılması gerektiğini savunmaktadır. Mırzahmetulı’nın bu eseri Türkiye Türkçesine “Kazaklar Nasıl Ruslaştırılmaya Çalışıldı” başlığı ile aktarılıp 2003 yılında Çankırı Karatekin Üniversitesi tarafından yayınlanmıştır. Sovyet döneminde bu konuları çalışırken Mırzahmetulı hep sessiz itirazlarla karşılaştı ve dışlandı. Akademik faaliyetleri engellenmiş, görünmez sansür hayatının her aşamasını etkilemiştir. Mekemtas Mırzahmetulı Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra da aynı şekilde yoluna devam eden çok nadir alimlerden biridir.
Mekemtas Mırzahmetulı, şimdi bu mankurtluktan arınma yollarını aramamız gerekir diyor. Kazakları Kazaklarla karşı karşıya getiren siyasî modellerin seçildiğini ve Abay’ın bunu görebildiğini savunmaktadır. Mekemtas Mırzahmetulı’na göre, bugün Kazaklar Abay’ı ezbere biliyorlar, ama anlamını hala tam olarak idrak edemiyorlar. Abay’ı yaşadığı tarihî ve toplumsal şartları dikkate alarak, unutulan söz varlığını yeniden hatırlayarak okumak gerekir. Bu bağlamda Abay’ın ortaya koyduğu “kâmil insan” felsefesinin toplum ahlâkı açısından büyük önem taşıdığını belirtir. Ayrıca, ahilik, tasavvuf ve civanmertlik öğretilerinin yayılmasının önemi üzerinde durmaktadır.
Günümüzde Kazakistan’da ilan edilen üç dilliliğe karşı değildir, ama tarihte böyle bir şeyin olmadığını belirtir. Yabancı dili öğretiminin ancak 5. sınıftan sonra başlatılması gerektiğini ifade eder. Ana dilde eğitim ve öğretimin önemini anlatır. Günümüzde yabancı dillerin bilinmesinin önemli olduğunu, ama bunu uygulamak için kreşler ve anaokullarından başlatılmasının doğru olmadığını savunur. “Kazak dili zengin bir dil. Bu dilin değerini maalesef düşürdük. Bu dili korumayı ve değerini bilmeyi öğretmek lazım. Meselâ, Kazak dilini bilmeyenler kamu hizmetine alınmazsa muhakkak öğrenirler” diyerek dil konusunda bir devlet politikası oluşturulması gereği üzerinde durur.
Mekemtas Mırzahmetulı, Latin alfabesine geçmek yerine 2500 yıl önce kullanılan runik yazı sistemine geçmenin daha mantıklı olduğunu düşünmektedir. Bunun imkânsız olduğunun da farkında olmasına rağmen bu konuyu yine de gündeme getirir. Mevcut şartlarda Latin tabanlı alfabeye geçilebileceğini de belirtmektedir. Dil, tarih, edebiyat ve kültür araştırmalarını etkilemesine rağmen alfabe değişimlerinden kaynaklanan tarihî ve millî hafıza kesintilerinin onarılması, varlığımızı kökünden tanımaya, idrak etmeye gayret edilmesi gerektiğini vurgular. Çünkü ruhanî boşluğun yeri maalesef boş kalmıyor ve toplum hayatının her boyutunu etkiliyor.
Mekemtas Mırzahmetulı, her zaman toplumsal bilimlerin önemi üzerinde durarak, millî konuları gündeme getirir, değerlendirmeler yapar ve eleştirir. “Bugün Yazarlar Birliğinde kayıtlı 700’den fazla yazar olmasına rağmen millî ve toplumsal meseleleri ortaya koymak için aralarından yedi yazar çıkartamazsınız”, der. Devletin kadro siyasetindeki hatalarının eski dönemlerden gelen ve devam ettirilen teknokrat siyasetinden kaynaklandığını ifade eder. “Teknokrat düşünmez, uygular”, der. Dolayısıyla hükümet bünyesinde muhakkak sosyal bilim temsilcilerinin de yer alması gerektiğini savunur. Bir toplumsal değerlendirme yaparak Mekemtas Mırzahmetulı, “Bugünün zengininde doyum yok, insaf yok ve kanaat yok”, der. Bu doyumsuzluk, hayat boyu tatil ve göstermelik hayatın toplumun millî değerlerini çürüttüğünü, zengin ve fakir arasındaki uçurumu arttırdığını ve toplumda ruhanî değerlerin içini boşalttığını belirtir.
Mekemtas Mırzahmetulı, Kazakistan’ın mevcut bilim sistemini sorgular. Test sisteminden dolayı tarihçiler savaşın nerede ve ne zaman olduğunu bilirler, ama sebeplerini pek düşünmezler. Pedagoji ve Psikoloji müfredatlarının batı temellerine dayandırıldığını belirterek Doğu Pedagojisi’nin önemini savunuyor. Günümüzde dahi eski ders kitaplarının okutulmaya devam edildiğini üzülerek ifade eder. Okullarda Bauırcan Momışulı gibi millî kahramanların müfredata dahil edilmesi gerektiğini düşünmektedir. Mekemtas Mırzahmetulı’nın “Legendarnıy Batır” adlı eseri Moskova’da Rus dilinde yayınlanmıştır. Büyük emek sarf ederek “Bayırcan Momışulı Murası XXI Ğasır Kögınde” adlı 30 ciltlik eseri yayına hazırlamıştır.
Mekemtas Mırzahmetulı, millî eğitim ve öğretimin geleceğe yönelik olarak toplum hayatında belirleyici olduğunu her zaman ifade eder. Bu amaç doğrultusunda süreli yayınlar için de yüzlerce makale ve ders kitapları yazmıştır. Abaytanu Araştırma Merkezi’nde 5-8 sınıflar için sesli materyaller içeren “Abaytanu Alıppesi” hazırlamıştır. Japonya’da hazırlanan bu ders kitaplarında özel bir kalemle metine dokunduğunuzda sesli metin, öğrencilere Kazak dili ve Edebiyatını daha iyi algılamaya yardımcı olmaktadır. Üniversiteler için de “Abaytanu” adlı ders kitapları hazırlamıştır.
Mekemtas Mırzahmetulı’nın hayatı, akademik faaliyetleri ve eserleri, millî ve tarihî bilinci uyandırmaya katkı sağlamakta; millî dil ve edebiyattaki boşlukları doldurmaya çalışmaktadır. Çoksesliliğin arasında tek sesin de muhakkak zamanı gelince duyulacağına inanan bilim kahramanı Mekemtas Mırzahmetulı 90 yaşını aşarak halkına ve Türk dünyasına hizmet etmeye devam etmektedir.
Elinizdeki eser yazarın 1993 yılında Kazakça olarak yayınladığı “Kazak Kalay Orıstandırıldı? eserinin genişletilmiş ve Rusça olarak 2015 yılında “Taynı Rusifikatsii Kazahov” başlığı ile basılmış şeklidir. Kitabın ilk bölümü Kazakça baskıda da yer alırken ikinci, üçüncü ve dördüncü bölümler yeni yazılmıştır. Kitabın yeni versiyonunun Rusça basılması Kazakça okuyamayan Kazak kitlesine de ulaşma isteğinin bir göstergesidir. Bu yeni baskı hacim olarak ilk baskının iki katından fazla olduğu için bu yeni kitabında Türkiye’deki Türk okuyucusu ile buluşturulması çok isabetli bir karar olmuştur.
Çarlık ve SSCB dönemi pek çok açıdan birbirine zıt iki rejim olmasına rağmen Mırzahmetulı Türklere karşı uygulanan politikalardaki şekli değişime rağmen politikaların özünde çok fazla değişmediğini örneklerle ortaya koymuştur. Türklere karşı uygulanan Ruslaştırma politikalarındaki devamlılığın ortaya konulması açısından Mırzahmetulı önemli bir eser ortaya koymuştur.
Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 30. yılına geldiğimiz şu günlerde bağımsızlığın pekiştirilmesi ve yeni nesiller tarafından özümsenmesi için geçmişin iyi anlaşılması önemini korumaktadır. Çarlık ve SSCB mirasının iyi bir şekilde öğrenilmeden Kazakistan’ın bağımsızlık serüveninin rotasının belirlenmesi tam olarak mümkün değildir. Mırzahmetulı kıdemli bir sosyal bilimci olarak günümüzde geçmişin öğrenilmesi konusunda azimli bir şekilde çalışmaya devam etmektedir.
Uluslararası siyasetin nazik yapısından dolayı devletlerin her konuda açıktan insiyatif alması döneme ve zamana göre değişiklik göstermektedir. Fakat günümüzde sivil insiyatiflerin ve ferdi araştırmaların önü açıktır. Kazakistan ve Türkistan tarihi alanında SSCB döneminde çalışılmasına izin verilmeyen konular artık günümüzde çalışılmaya müsaittir. Bu çalışma pek çok konuda kendisinden sonraki çalışmalar için genel bir perspektif çizerek yol göstericilik yapmaktadır. Bengü yayınlarına ve Dr. Yakup Ömeroğlu’na bu kitabın basımı konusunda gösterdiği yardım ve emek için teşekkür ederiz.
Zeynep Bağlan ÖzerB. Tümen Somuncuoğlu
1. BÖLÜM
1.1. Kazaklar Nasıl Ruslaştırıldı?
Farklı dönemlerden şair ve yazarların eserlerini orijinalleriyle karşılaştırarak eklemeler yapmak ve tekrardan yayımlamak amacıyla eserlerde metinbilimsel düzeltmeler yapılması durumunda, her defasında otosansür gibi bir durumla karşı karşıya kalınmaktadır. Otosansür sebebiyle üstü örtülmüş gizli fikirlere ulaşılamamakta, yazarın ifade etmek istediği olgu, hangi amacı ortaya koyduğu, çizdiği veya gizli tuttuğu bilgiler her yönüyle derinlemesine öğrenilememektedir. Akademisyen Dmitri Lihaçev “Metinbilim eserin, metnin tarihini inceleyen ayrı bir bilimdir.” şeklinde ifade eder. Uygulamada metinbilimin bir özelliği de metnin bilimsel yayın vasfında olmasıdır. Bu nedenle yazarın dünyasına açılan kapıyı açmanın en iyi yolu kuşkusuz metnin metinbilimsel olarak incelenmesidir.
Her yeni nesil yeniden basıma hazırlamak için bilinen klasik eserlere yönelir. Eserlerin bilimsel esaslarını düzenleme sırasında mutlaka metinbilimsel incelemelerle karşı karşıya kalırlar. Burada yazar, dönemin birtakım sosyo-politik sebeplerinden dolayı eserde değişiklik yapma yoluna gider. Yani dış faktörlerin baskısı altında otosansür uygulamak mecburiyetinde kalır. Araştırmacı, yazarın uyguladığı otosansürü, metin içindeki kısaltmaları ve değişiklikleri anlayabilmek için eseri orijinaliyle ve farklı zaman dilimlerindeki baskılarıyla karşılaştırmak zorundadır. Bunun sonucunda sadece eserlerdeki tutarsızlıkları bulmakla kalmayacak, aynı zamanda bunların ortaya çıkış sebeplerini de öğrenecektir. Belli dönemlerde yazara fikirlerini eksiksiz olarak ifade etme, konuya yaklaşımını açık bir biçimde yazma imkânı tanınmamıştır. Sosyolojik ve politik koşullar yazarı otosansür yöntemini uygulamaya itmiştir. Bu durumun gerçekleşmesi için birçok sebep vardır. SSCB döneminde, Kazakistan tarihindeki kişilik kültü1 ve duraklama dönemindeki birtakım karmaşık sosyolojik ve politik sorunlar bu sebeplerden birkaçıdır. 19 Ağustos 1988’de gerçeği yazmaya eğilimli, doğruları gün yüzüne çıkaran, ülkede yaşanan olayların sebeplerini araştıran Sosyalist Kazakistan gazetesinde: “… Herkes kontrol altına alındı ya da tutuklandı. Bazı bölgelere eleştiri yapma yasağı getirildi.” şeklinde yazılmıştır.
Sürgünün benzer etkileri özellikle şair ve yazarların eserlerinde apaçık görülmektedir. Yazarlar Kazak halkının tarihine ve maneviyatına dair sorunlara yöneldikleri takdirde, ideolojik zararlar, ulusal sorunlar her zaman ortaya çıkacaktır.
Çarlık Hükümeti’nin koyduğu yasak, sömürgeciliğe ve manevi baskıyla gayrı Rus halklara yönelik misyonerlik politikasına ilişkin sorunları açığa çıkarmak maksadıyla ortaya çıkmıştır. Bu durum çok karmaşık, gizli, politik ve ideolojik problemleri kapsamaktadır. Fakat her şeye rağmen bazı Kazak şair ve yazarların bilimsel makalelerinde ve edebi eserlerinde bu konuya değinilmiştir. Özellikle Stalin’in baskıcı rejimiyle birlikte bu fikirler daha gerçekçi ve açık bir şekilde kendini göstermiştir. Alihan Bökeyhan, Mirjakup Dulat, Mağcan Cumabay, Koşke Kemenger, S. Asfandiyar, Yusufbek Aymatov, Dulat, Murat, Şortanbay gibi isimlerin telaffuz dahi edilmesi yasaklanmıştır. Onların adları ve manevi mirasımız tarihimizde büyük bir eksiklik olarak görülmektedir. Bir sonraki nesil şair ve yazarlarının sanatında ise bu konuya yönelik bir ima dahi olmamıştır. Nadiren bazı edebiyatçıların üstünkörü ya da dolaylı olarak kaynakları öğrenmeye yönelik girişimleri olmuştur. Muhtar Avezov’un ‘Abay Yolu’ (Путь Абая), Şerhan Murtazayev’in ‘Kızıl Ok’ (Красная стрела), Moris Simaşko’nun ‘Zil’ (Звонок), Caysanbek Moldagaliyev’in ‘Temiz Pınar’ (Чистый родник) romanları ve son eserlerden Halım Ahmetov’un anılarından oluşan öykü koleksiyonu ‘Eski Dostlar’ (Старые друзья) çalışmaları bu duruma örnek gösterilebilir.
Genç nesil okurları için asıl eğitici ve öğretici olan, Muhtar Avezov’un2 ‘Abay Yolu’3 eserinde karşılaşılan otosansür gibi bir olgunun tarihi içyüzünün açığa çıkarılmasıdır. Kazak Sovyet edebiyatının klasik eseri sayılan bu şaheser, Devlet ve Lenin ödüllerine layık görülmüştür. Eser, büyük bir ülkenin tek bir kişinin avucunun içinde olduğu, kişilik kültünün geliştiği dönemde yazılmasına rağmen XX. yüzyılın en önemli eserleri arasına girmeyi başarmıştır. Eserin içinde yer alan gizli fikirler sıradan bir okur tarafından değil, eseri daha derinlikli düşünen okur tarafından anlaşılmaktadır. Sıra dışı ve zor bir yaşam geçiren Avezov gerçeği doğrudan yazmaktan kaçınmış, otosansür tekniğini kullanarak ifade etmeyi tercih etmiştir.
Yazarlar otosansür yöntemini kendi iradelerine bağlı olarak kullanmamaktadır. Örneğin, ünlü Alman şair Johannes R. Becher’in kendi estetik fikirlerinden oluşan ‘Denemeler’ kitabı derlenirken kendisine eserin düzeltme uyarısı geldiğinde, katı bir sansür uygulamak durumunda kalmış, SBKP’nin (Sovyetler Birliği Komünist Partisi) 20. Kongresinde ortaya çıkan kişilik kültüne yönelik eleştirel fikirlerinin bazılarının üstünü çizmiş, bazılarını da kısaltmıştır. Eserin tamamı yazarın ölümünden sonra Almanya Demokratik Cumhuriyeti Dergisi Sinn und Form’da yayımlanmıştır.
Muhtar Avezov mevcut koşullar sebebiyle bildiği, tahlil ettiği ve okura anlatmak istediklerini bütünüyle ifade edememiştir. Ana fikri verebilmek için okurun kavramasını umut ederek mecazi ve imalı ifadeler kullanmak zorunda kalmıştır. Uzmanların el yazmalarını yeniden inceleyip, otosansür tekniğiyle gizli kalmış, yazar tarafından değiştirilen metinleri kavrayarak ve yorumlayarak metinbilimsel analizler yapması bu gizli fikirleri açığa çıkaracaktır. Böyle bir analiz, konuya hâkim olmayanların içeriği rahatlıkla anlaması için gereklidir.
Araştırmacı veya döneme tanık olan yazar otosansür diye adlandırılan edebi metodu, belirli toplumsal ve politik talepler gereğince olaylara karşı görüşlerin ve düşüncelerin gerçekçi anlatımının yasak olduğu dönemde kullanmak zorunda kalmıştır. Muhtar Avezov bütün sanat hayatının temel çalışması olan ‘Abay Yolu’ (Путь Абая) eserini itinalı bir hazırlık sürecinin sonunda kaleme alır. Fakat çalışmasını yazarken sık sık otosansür metodunu kullanır. Avezov’un otosansürle yazdıklarından faydalanarak tarihi öğrenmeye çalışmak toplumsal ve politik değişkenlik olgusunun sebeplerinin tarihin derinliklerinde yattığını anlamamızı sağlamaktadır.
Avezov ‘Abay Yolu’ başlıklı eserinin üçüncü kitabı üzerine çalıştığı sırada, geçmişin siyasi yönünü ve geçmişte yaşananları anlatırken gerçekleri yansıtmak yerine neden sıklıkla otosansür metoduna başvurduğu sorununu okura yöneltir. Okur, durumun içyüzünü anlamak için ‘Abay Yolu’ eserinin üçüncü kitabının ‘Çatışmada’ (Шайқаста) başlıklı kısmını ve ‘Üstat Şair’ (Ақындар ағасы) (1949) romanının ilk nüshasındaki ‘Cenazede’ (Қазада) başlıklı bölümü karşılaştırmalıdır. Bu eser Avezov müzesinde muhafaza edilmektedir. Yazarın el yazmalarında birçok değişiklik ve fazlaca kısaltma yaptığı ortaya çıkmış kısacası otosansür metodunu kullandığı görülmüştür.
İlk olarak Avezov’un ‘Üstat Şair’ romanının ‘Cenazede’ başlıklı bölümünün ilk nüshasının üzerinde durmak gerekir: “Bence, gelecekte toplumu iyiliğe ve özellikle de aydınlığa götürecek yolda sadece din etkili olacaktır.” şeklinde yazar. Eserde Abay’ın dinî fanatizme maruz kalmaması valinin hoşuna gitmiştir. Kafası farklı konularla meşgul olan vali, Hristiyanlığı özellikle de Ortodoksluğu göklere çıkarmaya başlamıştır. Vali Sibirya’da yaşayan gayrı Rus halklardan Kırgızların kendi geleneksel inançlarını reddederek Hristiyanlığı kabul ettiğini ayrıntılı olarak anlatmıştır. Burada Rus olmayan halkları farklı açılardan değerlendirmektedir. Kazakların bu zamana kadar yeni bir dinin yeni bir geleceğe götürdüğünü anlamadığını ve İslam dininde kalmaya devam ettiğini belirtmiştir. Valiye göre Sibirya’daki Hristiyan nüfus kısa sürede gelişecek ve mutlu olacaklardı. Bu şekilde konuşması valiyi Hristiyanlığı yayan biri gibi göstermiştir. Abay ses çıkarmadan dikkatle sohbet arkadaşını dinlemektedir. Bu valinin hoşuna gider ve birden söz kalabalığı yaparak Abay’a akıl vermeye başlar. Abay’ın Rus şiirine olan düşkünlüğünü bilerek Puşkin ve Lermantov’un Ortodoks kilisesinin propagandacıları olduğunu ifade eder. Onlar dışında da eğitimli misyonerlerden bahseder. Kazan’da ünü yayılan misyoner Nikolay İvanoviç İlminski’yi,4 Türkmenistan’da tanınan N. P. Ostroumov’u5 ve şahsen tanıdığı Omsk’ta yaşayan büyük misyoner A. Alektorov’dan6 bahseder.
Akmola ve Semey bölgelerinin idari, askeri ve mali işlerini vali yönetmektedir. Fakat bu bölgedeki dinî işler için bir de yönetim merkezi vardır. Bu işleri bir piskopos idare eder. Vali bu piskoposla Kazakların Hristiyanlaştırılmasına yönelik sorunlar üzerine birkaç defa görüşmüştür. Bu iki bölgeyi yöneten piskopos Omsk’ta yaşamaktadır. Semey’e taşınarak çoğunluğu Kazaklardan oluşan bir köyde Misyon adı altında bir kilise inşa etmiş ve artık burada yaşamaya başlamıştır. Kazak asıllı yetim çocukları eğiterek onları Hristiyanlaştırması ile ünlenmeye başlamıştır. Vali, Abay’ın söylediklerini yanlış anlamış ve onu Kazakların Hristiyanlaştırılması faaliyetlerinde kullanabileceğini dahi düşünmüştür:
“Bundan böyle Kunanbayev’den bambaşka bir insan yaratacağım. Göreceksiniz, bu insanı Rus İmparatorluğuna faydalı olacak, ülkemizde ortodoksluğu yaymaya yönelik kilisemizin kutsal işlerinde ziyadesiyle hizmet edecek bir kişi haline getireceğim.”
Misyonerlik faaliyetlerinden bahsederken İrkutsk vilayeti, Yakutsk bölgesi, Barabin Tatarları ve Minusin Tatarları gibi Rus olmayan halkların Hristiyanlaştırılma faaliyetlerinden pek çok örnek verir. Kırgızlarla komşu olan Oyrat Altaylarının da kendi dinlerini bırakıp Hristiyanlığı kabul ettiğini anlatır. Vali, kiliselerdeki Ortodoksluk faaliyetleri ve misyonerlerin gayrı Rus halkları Hristiyanlaştırma çalışmaları konusunda yeterli bilgiye sahiptir. Bu halkların Hristiyanlaştırılmasından bahsederken söz sahibi knyezlerin, zengin köylülerin, beylerin bu işte çok yardımı olduğunu vurgular. Hatta bazı knyezlerin Hristiyanlaştırma faaliyetinde çok gayret gösterdiğinden ve İmparator majestelerinin özel teşekkürüne layık görülerek Petersburg’a davet edildiklerinden bahseder.
Batı Sibirya ve İrkutsk’un bazı valileri Hristiyanlığı yayma faaliyetindeki aktif çalışmaları sebebiyle Kutsal Sinodun7 teşekkürüne layık görülmüştür. Bu valilerden ikisi Petersburg’a davet edilerek büyük bir saygı ve ilgiyle karşılanmışlardır. Vali bu sırada Çar’ın özel ricasını anımsamaktadır:
“Yüksek rütbeli generalin halkım arasındaki itibarıma bu derece kıymet verdiğini düşünmezdim. Otoritemi bahsettiğiniz maksatlarda kullanma niyetinde olduğunuzu da sizden beklemezdim. Benim halkım dindar değildir. Özünde din fanatizmi yoktur. Fakat biz geleneksel olarak İslam’ı yayıyoruz. Halkımın Müslümanlıkla ilgili aynı kutsal emelleri mevcuttur. Var olan dinî gelenekleri yıkma, halkım arasında yeni dinî yayma zorunluluğu olduğunu düşünmüyorum. Ben de halkım gibi dinî fanatizmden uzak, dinî bütün bir Müslümanım. Bu yaşıma kadar ne din öğretmenliği yaptım ne de vaaz verdim. Dolayısıyla ben kötü bir hocayım. Bu nedenle benden ‘iyi bir papaz olur’ şeklindeki görüşünüz beni şaşırtıyor.” 8
Losovski Abay’ı mağlup edememiş, onu misyoner yapamamıştır. Böylece yazar valinin sözleriyle Çarlık Hükümeti’nin yürüttüğü Hristiyanlaştırma, Ortodoksluğa dönme faaliyetleri üzerinden Kazak halkının Ruslaştırılma politikasını gün yüzüne çıkarmıştır. Görüldüğü gibi yazar, Çarlık rejiminin politik hedeflerinin aktif ideologları olan bütün misyoner ilim adamlarının adlarını ve idari konumlarını korkusuzca dile getirmiştir. Aynı zamanda yazarın 1950’lerde genç nesillere buzdağının görünen kısmını anlatma kararına vardığı hissedilmektedir.