Faqat Litresda o'qing

Kitobni fayl sifatida yuklab bo'lmaydi, lekin bizning ilovamizda yoki veb-saytda onlayn o'qilishi mumkin.

Kitobni o'qish: «Ana – Cengiz Aytmatovun Anne Şeceresi»

Shrift:

AKTARANLARIN ÖN SÖZÜ

Tarihçi, yazar Feyziye Bayramova’nın Cengiz Aytmatov’un annesi Nagime Aytmatova hakkında kaleme aldığı ANA adlı eseri, yazılı ve sözlü kaynakların büyük bir titizlikle kullanıldığı bilimsel çalışma olmasının yanı sıra bir ananın çileli hayatı üzerinden bir milletin kaderinin tasvir edildiği duygusal bir edebî eser olma özelliğini de taşımaktadır. Yazar bu eseriyle Aytmatov üzerine yapılan çalışmalara farklı bir soluk getirerek Aytmatov’un annesini ve onun Tatar kimliğini ön plana çıkarmıştır. Elbette konunun ilgilileri bu konular üzerinde daha fazla kafa yoracak ve değerlendirmelerde bulunacaklardır. Biz eserin bu özelliklerini dikkate alarak onun Türk okuru ile buluşturulmasının gerekli olduğu kanaatine vardık. Aynı zamanda Cengiz Aytmatov çalışmalarına da yeni bir bakış açısı getireceği düşüncesindeyiz.

Eser hem Tatar Türkçesi hem de Rusça yayımlanmıştır. İlk yayın 2015 yılında Tatar Türkçesi ile Kazan’da yapılmıştır. Bizim aktarımımızda esas aldığımız çalışma budur. Rusça yayın ise A.İ. Kadırov’un tercümesi ile 2018 yılında yapılmıştır. Bizim metnimiz Tatar Türkçesi yayına dayanmakla birlikte görsellerin kullanımında yazarın da izni ile bazı değişiklikler yapılmıştır. Tatar Türkçesi yayında yer alan birçok görsel bu izinle bizim aktarmamızdan çıkarılmış ve görsellerin kullanımında Rusça baskı esas alınmıştır. Öncelikle bu hususun belirtilmesi gerekir.

Metnin aktarımı ile ilgili bazı hususları da belirtmek gerekir. Özellikle farklı Türk şivelerinin ve Rusçanın kullanımı dolayısıyla kişi adlarının, yer adlarının yazımında farklılıkların olduğunu belirtmek gerekir. Biz bu konuda mümkün olduğu kadar bir standart yakalamaya özellikle yazarın tercihleri ile Türkiye Türkçesindeki kullanımları dikkate alarak gayret ettik. Fakat söz konusu farklı şive ve dillerdeki yazımların ve aynı zamanda Türkiye Türkçesinde bu tür aktarımlarda bir standardın olmayışı bizi oldukça zorlamıştır. Çünkü adlandırmaların Tatar ve Kırgız Türkçeleri ile Rusça yazımında farklılıklar bulunmaktadır. Bunların Türkiye Türkçesine aktarımlarında da farklı tercihler söz konusudur.

Yazarın ana başlıkları olduğu gibi aktarıma yansıtılmıştır. Bu konuda herhangi bir müdahalede bulunulmamıştır. Aynı zamanda kaynak gösterimleri de bir standarda koyulmaya çalışılmıştır. Ancak zaman zaman yazarın edebî eserlerden yapılan alıntılarda eser künyesinin ve sayfa numaralarının verilmemesi gibi tercihleri de tarafımızdan değiştirilmemiştir.

Çalışmanın sonunda yer alan “Dizin” eserin orijinalinde bulunmamaktadır. Kişi, eser, kurum, yer adlarını içeren bu bölüm aktaranlar tarafından hazırlanmıştır.

Aktarım süreci ile ilgili de birkaç söz söylemek de gerekir. Aktarımın başlangıcından “Nagime’nin Alın Yazısı” başlıklı bölümüne kadar olan kısım Duygu Dudi Ertem tarafından yapılmış; diğer bölümler ve metnin tamamında yer alan Rusça kısımlar Bülent Bayram tarafından çevrilmiştir. Bir üslup birlikteliği sağlanması açısından metin defalarca kontrol edilmiştir. Bu süreçte öncelikle eserin editörlüğünü yapan Çulpan Zaripova Çetin ile değerli meslektaşlarım Ömer Aksoy, Ayşe Şener, Yasin Yavuz, Sevda Taşpınar’ın katkılarından dolayı teşekkür ederiz.

Son olarak bu eseri kaleme alan ve yayımlanması için bizlere izin veren Fevziye Bayramova’ya, eserin son şekline ulaşmasında katkı ve desteklerini esirgemeyen yukarıda mezkur meslektaşlarıma ve Türk Dünyası ile ilgili yayınları büyük bir özveri ile neşreden Avrasya Yazarlar Birliği başkanı kıymetli hocamız Yakup Ömeroğlu’ya ve Bengü Yayınevi çalışanlarına teşekkürü bir borç biliriz.

Bülent Bayram – Duygu Dudi Ertem
Türkistan / Kazakistan
2020

CENGİZ AYTMATOV’UN ANNESİ

ÖN SÖZ

Cengiz Aytmatov’un annesi Nagime Hanım’ın Tatar olduğunu ben çoktandır biliyordum, ama bir gün bu konuda kitap yazacağım aklıma gelmezdi. Doğrusu, yaratıcılığımın başlangıç döneminde Aytmatov’un eserlerini severek okudum. Türk halkları arasından böyle yetenekli bir yazarın çıkmasına çok sevindim. Onun Tatar köklerini düşündüm ve yazarın bu konuda açıklama yapmasını bekliyordum … Sadece ben değil, Tatar aydınları ve yazarları da Cengiz Aytmatov’un Tatar annesi hakkında bir şeyler söylemesini bekledi. Özel konuşmalarda, ona doğrudan doğruya sorulduğunda Aytmatov, annesinin Tatar olduğunu saklamamış ama bu konuyu yüceltip dünyaya da ilan etmemiştir.

Kitabı ortaya koymadan önce, uzun yıllar milletin karşısında duran bu hassas sorulara da değinelim. Çünkü Aytmatovlar konusuna başlayınca durum farklı oluyor. Bu sorular; “Cengiz Aytmatov niçin annesinin Tatar olduğunu dünyaya ilan etmemiş, niçin o güçlü ve gayretli çağlarda, doğduğu yerleri gidip görmemiş ve niçin Nagime Hanım da hiçbir zaman babasının doğduğu yerlere gitmemiş?” tir. Doğru ve adil sorular gibi cevaplar da doğru ve adil olmalıdır. Evet, Aytmatov’un annesi Tatar fakat babası Kırgız olduğu için Cengiz Aytmatov Kırgızistan’da doğup büyümüştür. Okullarda Kırgızca ve Rusça dersleri almış, aynı zamanda şahsi kişiliği de Kırgız bölgesinde oluşmuştur. Tatar ninesi ve dedesi, o daha üç yaşındayken ölmüş, Tatar annesinin hayatı da durmadan çalışarak geçmiştir.

Artık dünyaca tanındıktan sonra Cengiz Aytmatov’un bu büyüklüğü başka halklarla paylaşılmak istenmemiştir. Çünkü o, Kırgızların milli bayrağı olarak tanındı ve milli zenginliği olarak kabul edildi. Böylelikle, Aytmatov sayesinde Kırgızlar dünyaca tanındı. Kırgızlar Aytmatov’u yüceltti, Cengiz Aytmatov da Kırgızları dünyaya açtı… Büyük kürsülerden “Benim annem Tatar, bende Tatar kanı da akıyor.” diye seslenmek ya da yazmak bu büyük yeteneği başka halklarla yani Tatarlar ile de paylaşmak olurdu. Aytmatov, bunu yapmadı. Bu sebeptendir ki güçlü olduğu zaman Tatar köklerini de aramamış, ata yurduna gitmemiş, ata yurdunun Kukmara civarında olduğunu uzun süre bilmemişti. Nagime Hanım ise ailenin en küçük kızı Roza’yı doğurduktan sonra çok hastalanmış ve ömür boyu astım ve romatizma rahatsızlığından mustarip olmuştur. Bir defasında, babasının doğduğu yerlere gitmeye niyetlendiği zaman ağır bir şekilde hastalanıp yatağa düştüğü söyleniyor. Şunu da unutmayalım ki Nagime Hanım da Kırgızistan’da doğmuş ve babasının doğduğu yerleri görememiştir.

Cengiz Aytmatov’un Tataristan’a gelip Tatarlar ile buluşması 21. yüzyılın başında olur. İlk kez Kazan’a gelir, milletini gözlemler, öğrenir… Onun akıl ve yüreğiyle Tatarlığa asıl dönüşü, Kazan’ın 1000. kuruluş yıl dönümünde olmuş olabilir, diye düşünüyorum. O, burada Tatar milletinin büyüklüğü, zenginliği, saygınlığı ve çok eski tarihi ile karşılaşmıştır. 2006 yılının Şubat ayında Musa Celil’in 100. yıl kutlamaları için Kazan’a geldiğinde, Kukmara İlçe Müzesi müdürü Lebüde Devletşina onun önüne İşmen şeceresini çıkarır ve Cengiz Aytmatov da soyunun yüzyıllar öncesine dayandığını ve güçlü köklerinin olduğunu görüp şaşırır… ve Kukmara Müzesine aşağıdaki mektubu yollar:

“Saygı değer Kukmara Müzesinin kurucuları! Size anne tarafından dedelerim, ninelerim olan Abdülvaliyevlerin şeceresini oluşturma yolunda bulmuş olduğunuz malumatlarınız için samimi teşekkürlerimi bildiririm. Mucizeye denk bu haber, benim için beklenmeyen bir şeydi. Aytmatovların bütün ailesi, soyu, nine ve dedelerim için bu tarihî, büyük bir haberdir. Siz Kukmara’da bizim soyumuzun şeceresini hazırladınız. Şimdi bu yer, bu köy bizim için kutsal bir yer olacak…” diye yazar, Cengiz Aytmatov 15 Eylül 2006 yılında Kukmara’ya gönderdiği mektubunda.

Evet, şimdi ömrünün sonunda gönül güneşinin solmaya başladığı zamanda Cengiz Aytmatov, Kazan’a yolculuklarını sıklaştırır. Nine ve dedelerinin doğduğu yerlere kan da çekti, can da çekti… 80 yaşını dolduracağı yıl 2008 yılının Mayıs ayında, annesinin, nine ve dedelerinin tarihî geçmişi hakkında belgesel bir film çekmek için Tataristan’a gelir. O, şimdi bir Tatar olarak olgunlaşmış, Kazan’a özlem duymaya başlamıştır. Annesinin doğduğu Kukmara bölgesine gitmek için yola çıkmaya hazırlanır… Ancak yazgısı onun yolunu keser, yüzyıllara yayılan 80 yıllık ömründe doğduğu memlekete dönüp bir gün diz çökeceği aklına gelmezdi… Cengiz Aytmatov, ağır bir biçimde hastalanınca 16 Mayıs’ta Kazan hastanesine kaldırılır, bilincini kaybettiği için tedavi edilmek üzere Almanya’ya gönderilir, daha sonra orada, meşhur Nürnberg şehrinde 10 Haziran’da vefat eder…

Bence Cengiz Aytmatov’un ruhî ve bedenî ölümü Kazan’da oldu. Uçakla alınıp Almanya’ya götürülürken o artık bilinçsizdi, gittiğinde yaşam destek ünitesine bağlanmıştı… Eserlerinde uçsuz bucaksız âleme genişçe yer veren, canı ile de bedeni ile de dünya çapında bir yazar olan edip, sonsuzluğa da göklerden uçup gitti. Eski Tatar ataları Kazan’da bin yıllık devlet yönetmiş, Kukmara ve Meçkere tarlalarında nine ve dedeleri çiftçilik yapmış. Kıtadan kıtaya yayılarak yaşamışlar ve onun ruhu Tatar ülkesinden sonsuzluğa varmış. Sızlana sızlana, ağlayıp dua isteye isteye, Tatar anasının hüzünlü sesini dinleye dinleye, o sonsuzluğa doğru uçmuştur. Karşısına Kıpçak bozkırlarından, Tanrı Dağları’ndan yalın ayaklı bir oğlan ona doğru koşmuş, ak ata atlamış Kırgız babası gelmiş, Tatar annesi de beyaz eşarbını sallayıp durmuş, daha sonra onlar çocuğu yanlarına alıp sonsuzluğa gitmişler… Cengiz Aytmatov’un bedeni, babasının da gömüldüğü Ata-Beyit mezarlığında, ruhu Ana-Beyit kabri üstündedir. Ahir zamana kadar yer ile göğü birleştirecektir… ve Tanrı Dağları ile Ural Dağları arasında, Issık Göl ile İdil boylarında Nayman Ana’nın can yarasından sızıp çıkan yalvarışları, duaları sanki hıçkıra hıçkıra ağlıyor gibi:

“Senin ismin ne, aklına getir, ismini aklına getir! Senin ismin Mankurt değil, sen Colaman’sın! Ben senin annenim! Colaman oğlum, sen neredesin?”

Bu kitabı yazmak, bana hem kolay hem de çok zor oldu. Kolaydı çünkü ben bu konu için çok çaba sarf ettim. Zordu çünkü bütün bildiklerimi söyleyemiyorum, başkalarının aile sırlarını dünyaya açıklamak istemiyorum… Cengiz Aytmatov’un son yıllardaki eserlerini, özellikle de onun din-millet meselesi hakkındaki bazı felsefi görüşlerini de kabul edemiyorum. Bu konunun araştırılması ve açıklığa kavuşturulması gerekiyor; bu yüzden ben bu konunun üzerinde durmuyorum. Çünkü benim asıl maksadım, Cengiz Aytmatov hakkında değil, onun annesi Nagime Aytmatova-Gabdulvaliyeva hakkında kitap yazmak, onun kaderi örneğinde ülke dışında yaşayan ve başka milletlerin mensuplarıyla hayat kurmuş binlerce Tatar kadının kaderini yansıtmaktır. Kırgız halkına hizmet eden aydınlar, âlimler ve yazarlar, Nagime Hanım’ın çocuklarının ve torunlarının Kırgız olduğunu yazmış. Kırgızistan’da, Özbekistan’da, Kazakistan’da, Rusya’da da bunun gibi milyonlarca örnek vardır. Bunlar, Tatar halkı için kayıp olmuşsa da başka milletler için büyük kazançtır… Cengiz Aytmatov ise bütün insanlar için büyük bir kazanç ve zenginliktir.

Bu kitap, belgesel türünde yazılmalıydı. Ama ben resmîlikten biraz uzaklaşıp açıklamalarımı felsefî düşünceler üzerinden aktardım. Konuyu araştırırken belgeler meselesinde de epeyce karışıklıkların ve farklılıkların olduğunu açıkladım. Mesela Nagime Hanım’ın babası Hamza Gabdulvaliyev’in doğum yılı farklı kişilerin kayıtlarında 1840, 1850 gibi farklı yıllarda gösterilmiş. Ben bu doğum tarihini doğrulayabilmek için Kirov şehrine gidip bölgenin devlet arşivinden Vyatka eyaleti, Malmıj şehrine bağlı Meçkere köyünün 1850 ve 1858 yılındaki tapu kayıt belgelerini araştırdım. Ama bu yıllarda Hasan oğlu Hamza kaydedilmemiş, demek ki o, bu yıllarda doğmamış. Hamza Gabdulvaliyev’in doğum kâğıdı da hiçbir yerde bulunmadı. Aynı şekilde tanınan İşmen şeceresi ile tapu kayıt belgelerinde farklılıklar da var. Ne yazık ki bütün sorulara cevap vermesi gereken, 1897 yılındaki birinci nüfus sayımı belgeleri de bugünkü Kırgızistan’ın Karakol şehrinde korunmamış. Bu belge Malmıj ilçesinde de yok edilmiş; belki de bu bir siyasettir… Nagime Hanım’ın annesi Gazizebanu konusuna biraz açıklık getirebildim, bu konuyla ilgili ileride bilgi vereceğim. Ama şimdi Nagime Hanım’ın kendi kaderiyle ilgili birçok belge yok. Ya dönemleri karışık ya da tarihleri gösterilmemiş, karıştırılmıştır. Nagime Hanım’ın hizmet defteri ve bazı önemli belgeler de çocuklarında yok. Korunmamış. Böylelikle bazı tarihleri ya hatıralara ya da kocası Törekul’un biyografisine dayanarak açıklamak durumunda kaldık. Şunu da söylemek isterim, halk düşmanı olarak suçlanıp 1938 yılında öldürülen Törekul Aytmatov’un kronolojik otobiyografisi, çocukları tarafından epeyce çalışılmış ancak Nagime Hanım hakkında böyle bir çalışma yapılmamış. Aslında onlar bu zamana kadar Tatar kökleri hakkında da pek az bilgiye sahipti. Bunu anlamak mümkündür.

Söylediğim gibi, bu kitabı yazmak için ben Nagime Hanım’ın babasının doğup büyüdüğü Meçkere-Kukmara bölgelerinde, o zamanlar bu bölgenin merkezi olan Malmıj şehrinde, vilayet merkezi sayılan Vyatka (bugünkü Kirov) şehrinde, 19. asrın sonlarında buralara yerleşen Hamza Gabdulvaliyev’in akrabaları ile Nagime Hanım’ın doğup büyüdüğü bugünkü Kırgızistan’ın Karakol şehrinde, uzun yıllar yaşadığı ve mezarının olduğu Bişkek şehrinde de bulundum. Aynı şekilde Nagime Hanım’ın çocukları İlgiz Aytmatov ve Roza Aytmatova ile görüşüp konuştum. Roza Hanım’ın ana babası için topladığı arşivi ile tanıştım ve bu konuda yazdığı eserleri okudum. Nagime Hanım’ın ağabeyinin oğlu Rinat Gabdulvaliyev ile görüşüp ondan çok bilgi aldım. Allah’ın rahmeti onların üzerine olsun. Aynı şekilde Cengiz Aytmatov’un neredeyse bütün eserlerini yeniden okudum. Benim ilgimi en çok annesinin ölümünden sonraki eserleri çekti. Bütün Dünya Tatar Kongresi, Tatar yazarı Rkail Zaydullin’i ve beni, 2014 yılının Kasım ayında Nagime Aytmatova-Gabdulvaliyeva’nın doğumunun 110. yılı anma törenine katılmamız ve onun hakkında bir kitap yazmak için materyal toplamamız amacıyla Kırgızistan’a gönderdi. Bütün Dünya Tatar Kongresi yürütme kurul başkanı Rinat Zinnur oğlu Zakirov’a özel olarak teşekkür etmek istiyorum. Çünkü ben bu kitabı o önerdiği ve istediği için yazdım. Bu seferimizde bize, Kırgızistan’ın Tugan Til [Ana Dili] ve Tatar Kültür Merkezi çok yardım etti. Merkezin yöneticisi Gölsine Ülmeskulova’ya çok teşekkür ediyorum! Kırgızistan’da Nagime Aytmatova’yı tanıyan birçok kişi ile buluştuk, bu konuyu daha sonraki bölümlerde ele alacağım.

Aynı şekilde Kukmara ilçesinin bölge tarihini araştırma müzesi müdürü Lebüde Devletşina’ya, müze çalışanlarına, Meçkere köyü halkına, Kirov şehrinde yaşayan millettaşlarıma, Kazan âlimleri İpek Hadiyev’le Raif Merdanov’a da bu konu hakkındaki çalışmamda bana yardım ettikleri için teşekkür ediyorum.

Okunması rahat olsun diye eserimi birkaç bölüme ayırdım. Halka, Nagime Aytmatova ve onun nesli hakkında mümkün olduğu kadar çok bilgi ulaştırmaya çalıştım. Elbette bu kitap Nagime Hanım’ın babası Hamza’nın doğup büyüdüğü Kukmara-Meçkere yerlerinden, bu büyük soyu bir araya getiren İşmen şeceresinden başlayıp Karakol-Prjivalsk-Kırgız ili ile devam eder. Aytmatovların Pişpek-Frunze-Bişkek dönemini aydınlatır, onlarla birlikte Celalabad-Oş-Moskovalara ulaşır, halk düşmanı Nagime Hanım’ın dört yetimiyle birlikte kocasının ve Cengiz oğlunun doğduğu köy Şeker’de, Talas vadilerinde, Manas dağlarında ve bozkırlarında yaşar, meşhur yazar Cengiz Aytmatov’un aziz annesinin son günlerini tasvir eder…

Elinizdeki bu eserim, Nagime Hanım’ın anne ve babasının yanında hayatının en güzel çağlarını yaşadığını gösteriyor. Kocasının yanında ömrünün en mutlu vakitlerini geçirdi. Halk düşmanı olarak suçlanan kocasına rağmen hasta haliyle dört yetimini yetiştirmiş, büyütmüş ve onları bir yerlere getirmiştir. Bu eser, ömrünün sonlarında dünyaca tanınan çocuklarının mutluluğunu gören “Ana” hakkındadır. Tatar kadını Nagime Aytmatova-Gabdulvaliyeva’yı doğrudan aydınlatan hatıra kitabıdır, ruhuna bir dua olsun…

Feyziye Bayramova,
Yazar, Tarih Doktoru, Bütün Dünya Tatar Kongresinin Yürütme Kurulu ve Başkanlık Üyesi.

CENGİZ AYTMATOV’UN TATAR ATALARININ DOĞDUĞU YER

Daha önce söylediğimiz üzere, Cengiz Aytmatov’un dedesi, yani annesinin babası, Hamza Gabdulvaliyev bugünkü Tataristan Cumhuriyetinin Kukmara ilçesinin Meçkere köyünde doğup büyüdü. Eskiden bu Tatar köyü Malmıj ilçesine bağlıymış, Vyatka [Nokrat] eyaleti sınırları içindeymiş. Tarihçilerin fikrine göre, Meçkere köyünü esas olarak 16. asırda adı geçen Gabdulvaliyev-Ütemişevlerin neslinin başında bulunan İşmen Tuktargalioğlu kurmuş. Bizim fikrimize göre bu köy daha da eskidir, tarihi geçmişi Bulgar dönemlerine, 12-13. yüzyıllara hatta daha da eski dönemlere gider. Bizce Meçkere köyü, 16. yüzyıla kadarki dönemde de vardır ve bazı tarihçilerin yazılarına göre buralarda sadece Udmurtlar1 yaşamamış aynı zamanda Tatarlar da yaşamıştır. Genel olarak insanlar bu çevrelerde bundan on binlerce yıl önce yaşamışlar. Bu bilgi Kukmara bölgesinden ve Meçkere köyünden elde edilen eski buluntulardan anlaşılmaktadır. “Kukmara bölgesinde bin yıl öncesinde de insanlar yaşıyorlardı. Bunu Uryasbaş, Kukmara, Meçkere, Saltık-Erekli’deki buluntular göstermektedir.” diye yazıyor tarihçiler. İçinde bulunan taş keski, taş çekiç ve konik nükleüsten bir parça Neolit dönemine aittir. (MÖ VIII-III yy.) (Kukmorskiy Kray, Kazan 2008: 37) Bu kişilerin kim olduğunu kesin bir şekilde söyleyemiyoruz. Fakat bizim topraklarımızdaki bütün eski tarihi, kolayca Fin-Ugor halklarına verilmesi fikrini de kabul etmiyoruz. Burası bizim de yerimiz, bizim de tarihimiz, bizim de kaderimiz…

Maçkara’daki Eski Cami


Kukmara bölgesinin arkeolojik haritasına göre Meç-kere köyünde taş ve bronz çağında da insanların yaşadığı, onlardan evlerin kaldığı, günümüz buluntularıyla aydınlatılmış. Yukarıda sözü edilen Kukmorskiy Kray [Kukmara Bölgesi] kitabında bu yerlerde 1236 yıllarında Bulgarların ilk ortaya çıkışları bilgisi veriliyor: “İlk Bulgarlar, onlardan daha önce Marilerin2 bulunduğu Meçkere kasabasında görülmüştür. Daha sonra Kullarova (Çişmebaş), Uraskinov (Tuyımbaş), Yantsobino adlı Bulgar-Tatar kasabaları ortaya çıkmıştır.” (Kukmorskiy Kray: 38). Aynı şekilde Meçkere köyünde Altın Orda çağından kalan paraların da bulunduğunu söylemek gerekir. Demek ki Tatarlar bu çağlarda burada uzun süre yaşamışlar. Buna göre, Kazan yıkılınca kaçıp kurtulabilen Kazan Tatarları da oralara gelip yerleşmiştir. Kasım Hanlığında Mişer ülkesinde şartlar ağırlaşınca vaftiz edilmekten kaçan Tatar-Mişerler burayı sığınacak bir yer olarak görürler. Bu “Mirzalar Faktörü” üzerinde durmak istiyorum.

Cengiz Aytmatov da damarlarında Tatar kanının aktığını biliyordu. Ütemişevler neslinin Tataristan’daki mensuplarından, Cengiz Aytmatov’un buradaki uzak akrabası gazeteci Gölnaz Galimjanova şunları yazmaktadır:

Cengiz Aytmatov’un gazeteci Megsum Gereyev’le 2000’li yıllardaki görüşmesinde, “Ben elbette Tatar oğluyum, Tatar yazarıyım! Bende Tatar kanı, Mirza kanı var. Ben bununla gurur duyuyorum.” demiştir (Tataristan Yeşleri, 2008, 23 Ağustos).

Demek ki Cengiz Aytmatov o dönemde Tatar atalarının Mirza neslinden olduğunu biliyordu! Genellikle bizde Mirzalığa, Mişerler hak iddia ediyorlar. Gerçekten de onlar arasında Tatar Mirzaları epeyce var. Ama Kukmara bölgesine mirzalar nereden gelmiş acaba? Bunun da bir cevabı ve sebebi var. Buna göre, Cengiz Aytmatov’un Tatar atalarının nesli İşmen şeceresine dayanıyor. Ama bu şecerenin özü, bilinen Kara Bik şeceresiyle özdeştir yani birbirlerinin devamı niteliğindedir. İhtiyar Tuktargali’nin kabri günümüzde Baltaç ilçesinin Börbaş köyündedir. Ancak İş-men şeceresi ise adı geçen Meçkere bölgesinde kök saldı. Dört yüzden fazla kişiye mensup olan bu şecere şimdiki asırlarda yazılmış ve sonraki zamanlarda da tamamlanıp bilimsel bir çerçeveye oturtulmuştur.

Ben bu şecerenin Arapça dili ve Kiril harfleriyle yazılmış varyantlarına ve Kukmara bölgesinin tarihini araştırmak maksadıyla Tatar şeceresi hakkındaki bilgilere, müzedeki bilimsel kitaplar sayesinde ulaştım. Bu neslin şeceresinde ayrıntılı durmamın sebebi, Cengiz Aytmatov’un annesi Nagime Hanım’ın, adı geçen İşmen şeceresine mensup olması ve babası Hamza Gabdulvaliyev’in neslini sürdürmesidir. Şecerenin büyük bir kolu ise Ütemişevler soyadıyla dünyaya yayılmıştır. Onlardan da tanınmış zenginler, yardımcılar ve büyük âlimler çıkmıştır. Şecereyi hazırlayanlar, İşmen neslinin Şehri Bulgar taraflarından olduğunu yazmışlar. Bu dönemde onların Hankirmen’den (Kasım şehri) yani kuzeyden geldiklerine dair işaret vardır. İşmen neslinin bilinen Kara Bik ve Karahan nesliyle de ilişkisi göze çarpıyor.


İşmen sorunun Kukmara Bölge Müzesindeki şeceresi


Kara Bik soyunun birinci varyantı Tataristan’dadır ve hepsinden evvel kuzey bölgesinde yayılmıştır. Bildiklerimize göre, Kukmara bölgesi devletimizin kuzeyindedir ancak Meçkere köyü bu bölgenin en kuzey kenarında, Kirov ülkesi sınırındadır. Kara Bik şeceresinin âlimi Seyit Vahidî’nin ele geçen nüshasında İşmen ismi de geçmektedir. Şimdi ise günümüzün son kuşakları olarak bulunuyor ve bu şecere Tuktar İbrayev tarafından 1851 yılında düzenleniyor. Kara Bik şeceresinin halk varyantları Nuh (A.S.)’tan itibaren başlamaktadır. Arada çok hanlar ve akıl sahipleri vardır. Bunlar arasında Sokrat Hekim ve Baçman Han’ın isimleri dile getiriliyor. Şecerelerde Kara Bik neslinin Rum tarafından, Bizans’tan geldiklerini defalarca söylüyorlar ve İskender Zülkarneyn ismi tekrarlanıyor. İdil-Yayık boylarına gelip yerleşen Kara Bik nesli de bu soylu nesildendir, İşmen’in kendisi de bu neslin kollarındandır.

Yukarıda dile getirdiğimiz İşmen şeceresi, âlim Mar-sel Ahmetcanov’un kitabında ihtiyar Tuktar’dan başlatılıyor. (Ahmetcanov 1995: 111). Fakat Şehabettin Mercani Meçkere’ye yerleşen İşmen neslini Söleyman el-Kirmani’den başlatıyor: “Öz çocukları bu zamanda nesillerini “Gabdulla bin Gabdisellam bin Helil bin Yosıf bin İşmen bin Tuktargali bin Köçik bin Tebic bin Kodim bin Söleyman el-Kirmani” diye yazıyor (Mercani 1989: 230). Meçkere’de bulunan ve şimdi Kukmara müzesine bırakılan İşmen şeceresi de Söleyman’dan başlıyor, sonra Kul Söleyman, sonra Kodaş, sonra Tebic, sonra Köçik, ondan sonra Tuktargali’dir. Bazı âlimler İşmen neslinin başında bulunan bu Söleymanların Bulgar’dan geldiğini söylemiş, bazıları da Altın Orda’dan göçüp gittiklerini, Hankirmen’den, Nokrat (Nuhrat) köyünden göçtüklerini yazıyorlar. Ben de bu Hankirmen-Nokrat (Nuhrat) yönelişleri üzerinde durmak istiyorum.

İşmen neslinin büyük bir kolu olan Ütemişevler de köklerini Börbaş-Meçkere’yle ilişkilendirmeden, kendilerini Kırım Hanları, Nogay mirzaları, Cengiz Han-Süyimbikeler’le ilişkilendirilerek ele almışlar. Bu konuda bölge tarihini araştıranlar, bu soyun günümüzdeki temsilcisi, bilim adamı İldar Rustamoviç Ütemişev’in babasının notlarına dayanarak “Soy kökleri Nogay mirzasının kızı Süyümbike’yle ortak ata olan Kırım Hanı’na uzanıyor… Ve hepsi Cengiz Han’ın varisleriyle ilişkilidir.” diye yazmaktadır (Kukmorskiy Kray: 156).


Ütemişevlerin Maçkara’daki Evi


Elbette bunları ispatlamak epeyce zor ama adaletli olmak mümkündür. Arşiv materyallerini incelerken Ütemişevlerin Sarov’la ilişkili kökenlerine de ulaştım. Sarov, Orta Çağlarda Mişer Yortı [Mişer Ülkesi] diye adlandırılan bağımsız Tatar devleti olmuş, Ütemişevler nesli de burada yaşamış. Günümüzde Tüben Novgorod bölgesi ile Mordoviya Cumhuriyeti arasında kalan bu şehir Tatar kaynaklarında Sarıkılıç diye adlandırılıyor, nükleer dönemde “Arzamas-16” ismini de taşımıştır. 1198 yılında şehrin temelini, Türk Bortas-Mişerler atmış olmalıdır ki onlara daha sonra Altın Orda’nın soylu Tatarları da gelip katılıyor.

Tarihçiler, “Sarovsk bölgesi Ortaçağda, Meşersk bölgesi olarak adlandırılırdı.” diye yazmaktadır. Bu topraklar hâlâ Mişer, Tatar, Kinezler ve mirzalarının sıradan Tatar askerlerinin hatırasını koruyor. Daha sonra onlar Moskova devletinin hizmetinde Kırım, Kazan ve Astrahan Hanlıklarının kurulmasına katkıda bulundular. Tatar azınlığı, Meşerskiy Yurt adlı devlet yapısına sahip bir bölgede yaşamıştır. Meşerskiy Yurt, 14-15 yy. son dönem bir Altın Ordu devletidir” (Tarasov 1991: 1).

Bu eserden görüldüğü gibi, Mişer ülkesinin hanı Behan’dan Akçurinlar nesli devam ediyor, sonra Seyitahmet ve Ütemişevler geliyor. Bu, 14-15-16. hatta 17. yüzyıllara kadar devam ediyor. Bu soylu Tatarlar, birkaç asır Sarov-Sarıkılıç’ı kendi ellerinde tutuyorlar ama günümüzde vaftiz edilmeye başlanınca devlet ve memleketlerini terk edip çeşitli yerlere yayılıp mecburen dağılmak zorunda kalmışlar. İşte benim elimde 17. yüzyılda Sarov manastırına kendi yerleri satılan Tatar mirzalarının isim listesi vardır. Bizim düşüncemize göre, Tatarların yerlerini karşılıksız almışlar çünkü yenilenlerle fazla konuşmamışlardır. Bu listede Ütemişevlerin isimleri de var.

“17. yüzyılda topraklarını Sarov manastırına satan Tatarların listesi:

Kutıy oğlu Budaley mirza Ütemişev… Sedehmetyev bey oğlu Ütemiş mirza Süyünbayev …” (Tarasov 1997: 8).

Bu isim listesi epeyce uzun ve tuhaf, orada zorla Hristiyanlaştırılan Tatarların Hristiyan isimleri de var. Ütemiş mirza ailesinin isimleri iki defa geçiyor. Ütemişevlerin Sarov ve Sarıkılıç’taki tarihlerini merak edenler alttaki arşiv kaynaklarını inceleyebilirler:

–Arşiv tatarskih zemel Sarovskogo kraya

–Rodoslovnaya knyazey Meşerskih

–Dokumentı zemlevladeniya Sarovskogo kraya. Arhiv G. Arzamasa-Sarova

Bizim düşüncemize göre Sarov ve Sarıkılıç’tan giden Ütemişevlerin, adı geçen Kukmara, Meçkere, Baltaç çevresine gelip yerleşmiş olmaları da mümkündür. Neticede devletimizin kuzeyinde yaşayan Tatarları, İşmen neslinde, Sarıkılıç mirzaları, Kara Bik şeceresi, Karile Tatarlarının tarihini bir araya getirip araştırmak gereklidir. Çünkü onların hepsi aynı köktendir. Bu konuda âlim Marsel Ahmetcanov da şöyle söylüyor:

“Kanber, Kara Bik nesilleri Sakmar ırmağı boylarından, Nokrat’taki Karino köyüne ve Çuvaşistan’ın sınırından Ufa’ya kadar olan geniş bölgelerde yaşıyor. Onların sayısı yüz binlere ulaşmaktadır. Dolayısıyla Kara Bik neslinin İdil-Ural çevresindeki Tatarların etnik tarihindeki yeri büyüktür. Kara Bik halkını meydana getiren Oğuz-Kıpçak boyları Bulgar vilayetindeki sağ kalan Bulgarlar’la karışıp bugünkü İdil-Ural Tatarlarının büyük bir bölümünü meydana getiriyor” (Ahmetcanov 1995: 26).

Biz bu eserimizde niçin Kara Bik şeceresine, Karili-Nokrat Tatarları tarihine ayrıntılı olarak bakıyoruz? Çünkü bizce Kukmara bölgesinde özellikle de onun Meçkere gibi en kuzeyinde zor şartlar altında yaşayan Tatar köyleri tarihine, İşmen nesline, Karili-Nokrat Tatarlarının tesiri çok olmuş. Bu nasıl farklı tarihtir; özel bir karakter ve medeniyet, hepsinden evvel köyden farklı olarak, şehir geleneklerini koruma ve devam ettirme, çok çalışkanlık, genetik ve soydan gelen liderlik özellikleri ve soyluluk… Kukmara Tatarlarında, bunlar arasında Cengiz Aytmatov’un Tatar soyunda ve kendisinde, bunların hepsi var.

Tarihçi, âlim Damir İshakov da Nokrat Tatarlarına çok değer veriyor: “Nokrat Tatarlarının esas kökeni, merkez kısmı Altın Orda’dan çıkan Tatarları teşkil eder.” diye yazıyor. Tam olarak şöyle söylüyor: “Onlar Kıpçak kabilesinden ortaya çıkmışlar. Hepsi de soylu Tatarlardır. Kazan Hanlığı oluştuğu vakitte Bulgar vilayetinden Kazan tarafına geçen, Arça bölgesinde, yani ilçesinde, hükümdarlar var olmuşlar. Demek ki hâkimiyeti elinde tutanlar yani beyler ve hâkim tabaka bulunmuştur” (Tatar Kalenderi 2003: 276).

Tabii bunları bildikten sonra, Cengiz Aytmatov’un anne tarafından dedelerinin Kukmara bölgesinin Meçkere köyünden, Karili-Nokrat Tatarlarının hepsi, geleneklerini devam ettiren İşmen neslinden olmasına şaşırmamak gerekir. Bunlar, geçen bin yılın başından itibaren Bulgar Devletinin birliğinde olmalarına rağmen, Ar İli diye adlandırılan kendi bağımsız yerlerinde yaşamış ve Altın Orda birliğinde de nispeten bağımsızlıklarını korumuş, 1361 yılında da Karinskoye Knyajestvo [Karinskiy Kinezliği] diye adlandırılan ve bağımsız bir şekilde yaşayan asil, gayretli Tatarlardır. Rus resmî kaynaklarında Karili Tatarlarını Arskiye Knyazya [Arsk Kinezliği] diye adlandırmışlar ancak buna sadece Arça adlandırması ya da Ar-Udmurtlarla bakmak mümkün değildir. Tam olarak Nokrat’ın TatarNugay-Mişer mirzaları bu isimle adlandırılmıştır. Tarihte bilindiği üzere sadece 1489 yılında bu yerleri III. İvan ordusu işgal etmiştir ve Kar İli-Ar İli, Kuzey Tatarlarının bağımsızlığı ile zorla Rus Devleti birliğine tabi olmuştur. Neticede Hristiyanlığı kabul etmek istemeyen Tatar mirzalarının bir kısmı, adı geçen Malmıj yerlerine, Kukmara bölgesine gelip yerleşmişlerdir. Kazan Hanlığı yıkılana kadar Tatar Devletinde yaşamışlardır. 1552 yılından sonra da buraya Kazan tarafından kaçan Tatarlar gelirler ve böylece Kukmara bölgesindeki şehir medeniyetini ve kültürünü benimserler; zanaatta mahir bir şehir tabakası oluşur ve bu durum günümüzde de devam eder.

Şimdi Meçkere köyünün, İşmen ilinin Cengiz Aytmatov’un atalarının yaşadığı çağlara, 18-19. yüzyıllara geri dönüyoruz. Şunu da söylemeliyim ki, bu köy o zamanlarda gelişme göstermiş ve diğer köylerden önce şehri anımsatmıştır. Kültür ve medeniyet açısından ciddi farklılıklar göstermiş ve sanat, teknoloji, sanayi merkezi hâline gelmeyi başarmıştır. 18. asrın sonunda buralarda taş camiler ve meşhur medreseler var olmuş, 19. asırda ise Meçkere’de keçe, pamuk, bez dokuma fabrikaları, demir ve maden imalathaneleri kurulmuş, tüccarlar diğer devletlerle ticaret yapmışlar ve önemli işler yürütmüşlerdir. Bu bilgiyi, bölge tarihini araştıran âlimler de göz önünde tutmuştur:

“Sovyet döneminden önce, köy Vyatka eyaletinin Malmıj bölgesinin bir parçasıydı.” şeklinde yazarlar. Bölge, 18. yüzyılın sonunda zaten ticari ve endüstriyel bir merkez olması nedeniyle birçok Tatar köyünden oldukça farklıydı. 1778’den beri ürünleri Abdullah, Muhametrahim ve Yarulla Utyamişev kardeşlerin sahip olduğu tekstil ve deri üreticileri tarafından üretildi. XIX. yüzyılda onların soyundan gelenler, Kazan ve Vyatka eyaletlerinde bakır eritme, sabun yapımı, bez, pamuk işletmelerine sahipti.” (Kukmorskiy Kray: 161).

Bu eserde görüldüğü üzere onlar hakkında, “Birinci birlik üyesi Malmıj tüccarları” Ütemişevler hayır işleriyle de ciddi bir şekilde uğraşmışlar. Malmıj’dan Kazan’a kadar olan mesafede yüzlerce cami ve medrese yaptırmışlar ve masraflarını üstlenmişlerdir. Aynı zamanda buraları sahiplenmişlerdir. “1802 yılında Kazan’da kendi paralarıyla İski Taş cami ve 1882 yılında ‘Muhammediye’ medresesi yapılır.” ifadesi yer alır. Bunun üzerine Ütemişevlerin çeşitli makamlarda milletvekilleri, şehir idaresi üyeleri, memurları var olmuştur. Ancak Sovyetler Birliği, onların tüm mal varlığını ellerinden almış ve onları cezaevlerine sürgün etmiştir. Soylu ve eğitimli Ütemişevler, tüm olumsuz şartlara rağmen kültürlerini korumayı başarmışlardır. Adı geçen Meçkere köyünde 1926 yılında doğan, 3 yaşındayken annesiyle sürgün edilen Röstem (Özbek) İsmegıyl oğlu Ütemişev, uzay ve tıp alanlarında dünya çapında tanınan bir âlim olur. Uzaya gitmek için astronotları, bunlar arasında Yuriy Gagarin’i de uçuşa o hazırlamıştır. Onun oğlu İldar Ütemişev de tıp tekniği alanında dünya çapında tanınan âlimdir ve Moskova’da büyük bilimsel araştırma enstitüsünün idareciliğini yapar. Bu yüzden Cengiz Aytmatov’un anne tarafından soyunun tam da bu köyden ve aynı zamanda adı geçen Ütemişevler-Gabdulvaliyevler neslinden olması hiç de şaşırtıcı değildir.

1.Udmurtlar Orta-İdil bölgesinin Fin-Ugor halklarından biridir (Aktaranın Notu).
2.Mariler de Udmurtlar gibi Orta-İdil bölgesinin Fin-Ugor halklarından biridir (Aktaranın Notu).