Kitobni o'qish: «Charles Darwin»
Önsöz
Bundan yaklaşık bir buçuk sene önce yaptığımız yayın kurulu toplantısında hepimizi heyecanlandıran bir karar aldık. Aforizma Dizisi ile başladığımız, Bir Nefeste Dizisi ve Dünya Masalları Dizisi’yle devam ettiğimiz dizilerimize bir yenisini daha ekleyecektik: Biyografi Dizisi. Birkaç yayınevinde gayet başarılı biyografiler olmasına rağmen hem günümüz okur kitlesine hitap eden hem de kişilerin hayatlarının en sıradan detaylarını bile son derece canlı bir şekilde anlatan kitaplarda bir boşluk olduğunu fark ettik. Bu alanda gördüğümüz boşluğu doldurmak için hemen kollarımızı sıvadık ve işe koyulduk.
Öncelikle biyografisini okumak istediğimiz ve hayatını ilginç bulduğumuz tarihi kişilikleri belirledik. Sonra bunların arasında yayımlanmaya değer olduğunu düşündüğümüz biyografileri seçtik. Bu bağlamda ilk etapta on önemli tarihi kişinin biyografisi ortaya çıktı. Bu on kişinin hayat hikâyesini bize aynı edebi tat ve ruhla aktaracak çevirmenler aramaya başladık. Fakat bu süreçte en çok kararsız kaldığımız şey kapak tasarımı oldu. Çünkü bir biyografi dizisine yakışır sadelikte, aynı zamanda bu önemli tarihi şahsiyetlerin hayatlarını anlatacak canlılıkta kapaklar olmasını istiyorduk. Önümüze gelen ondan fazla taslak üzerinde günlerce kafa yorduk ve ortak bir karar vermek için çabaladık. En sonunda taslakları ikiye indirdik ve hepimizin içine sinen bu kapakta karar kıldık.
Kitapları yayına hazırlama aşamasında metinle o kadar içli dışlı olduk ki bahsedilen tarihi figürlerin hayatlarına girdikçe yaptığımız işten daha çok keyif almaya başladık. Hepimizin ismen bildiği kişilerin yaşam öykülerini okudukça aslında onların da sizin bizim gibi bir insan olduklarını, bizimle aynı duyguları paylaştıklarını, hayatın onları da tıpkı bizler gibi oradan oraya savurduğunu gördük.
Uzun uğraşlar sonucu ortaya çıkardığımız bu diziyi siz okurlarımızla paylaşmaktan memnuniyet duyuyoruz. Birer tarihi kayıt niteliği taşıyan bu yaşam öykülerini okurken keyif almanız tek temennimiz.
“İyi yazılmış bir hayat öyküsü, en az iyi yaşanmış bir hayat kadar nadidedir.”
Thomas Carlyle
Giris
Darwin, yazdığı kitaplarda kendisine dair öyle çok şey sunmuştur ki yalnızca kitapları kaynak alınarak hayatının büyük bölümünün canlı bir resmi çizilebilir. Buradan hareketle Darwin’in en önemli eserlerinin taslaklarında bulunan, biyografisine yönelik parçaların bir araya getirilmesinin mümkün olduğu görülmüştür. Darwin’in biyografisini yazan diğer yazarlar gibi ben de Bay Woodall’un, Transactions of the Shropshire Archaeological Society’de yayımlanan değerli anı yazısına çok şey borçluyum. Bunun yanı sıra, çalışma boyunca konunun asıl uzmanlarına danışıldı; Darwin’e ait çalışmalardan yapılan alıntılar, aksi belirtilmediği sürece eserlerin ilk baskılarından yapılmıştır. Charles Darwin’in, Bay Romanes’e yazdığı mektuplardan alıntı yapmama izin verdikleri için Bay F. Darwin ve Bay G. J. Romanes’e teşekkür borçluyum. Ayrıca kitabımın taslaklarını gözden geçirerek bana yardım ettikleri için dostlarım Bay Romanes ve Profesör D’Arcy W. Thompson’a da teşekkürlerimi sunarım.
Birinci Bölüm
Belirli bir bilim dalında başarılı olmak için gereken yetileri atalarından miras almış biri varsa o kişi kesinlikle Charles Darwin’dir. Belli bir insanın henüz bir çocukken içinde bulunduğu çevre, atalarından gelen mirası ortaya çıkaracak şekilde düzenlenmişse, sözkonusu kişi yine Charles Darwin’dir. Bir insan, vâkıf olduğu alandaki geleneksel görüşlerin, yeni yeni mayalanmakta olan fikirler tarafından altüst edildiği bir dönemde büyümüşse, Charles Darwin’den bahsediyoruz demektir. Bir insan kendini hiçbir önyargı taşımadan uzun süreli araştırmalar yapacağı dünyevi makama adadıysa bu kişi, Charles Darwin’den başkası değildir. Şüphesiz ki Darwin, fethedilmeyi bekleyen diyarları keşfetmiştir. Buna karşın Darwin’in başarıları atalarının, çevresinin, kendinden öncekilerin ortaya koyduğu fikirlerin, sahip olduğu konumun sağladığı avantajları fazlasıyla aşmaktadır. Eşine ender rastlanan sadelikte bir ruha, bitmek tükenmek bilmeyen bir sabırla gerçekleştirilen gözlemlere, çarpıcı bir üretkenliğe, ustalık dolu yöntemlere ve sarsılmaz bir adanmışlıkla bağlı olduğu hakikatin yaratacağı etkiye duyulan inanca sahip bir deha olarak tüm ihtişamıyla karşımızda durmaktadır. Darwin, birçok bilim dalında devrim yapmakla kalmamış, insanlığın düşünsel yaşamının akışını bütünüyle, kökten değiştirmiştir.
Darwin’ler aslen belli bir konuma sahip, Lincolnshire’lı bir aileydi, kraliyet yanlısı olduklarından İngiltere Topluluğu1 döneminde ağır kayıplar yaşamışlardı. 1655 yılında doğan, ailenin aynı ismi taşıyan üçüncü üyesi William Darwin’in annesi, yüksek dereceli bir avukat olan Erasmus Earle’ün2 kızıydı. William, Wilsford’lı Robert Waring’in varisiyle evlendi. Bu evlilik sonucu aileye kalan, Newark yakınlarındaki Elston köşkü hâlâ3 Darwin’lere aittir. Elston köşkü, William Darwin’in ortanca oğlu Robert Darwin’e geçti. Antikacı Stukeley onu “meraklı biri” olarak tarif ediyordu ki bu, Robert’tan büyük bir övgüyle bahsettiği anlamına gelmektedir. En büyük oğlu Robert Waring Darwin, bitkibilim üzerine çalışmalar gerçekleştirdi ve üçüncü baskısını gören kitabı Principia Botanica’yı4 yazdı. Ne var ki ailede gerçek anlamda üne kavuşan ilk kişi olmak, 1731 yılında doğan kardeşlerin en küçüğü Erasmus’un kaderinde yazılıydı.
Erasmus Darwin’in kişisel özellikleri, tıbbi yetenekleri ve yazdığı şiirler (yaşadığı dönem için) öyle fevkaladeydi ki onun bilime olan yatkınlığını gölgede bırakıyordu. Erasmus Darwin’in kariyerinden ve geride bıraktığı eserlerinden burada hakkıyla bahsedebileceğimiz alan ne yazık ki yok, fakat torunu ve Ernst Krause, Erasmus Darwin (1879) adlı çalışmalarında layıkıyla bu işin üstesinden gelmişlerdir. Erasmus Darwin, yaratılışla ilgili düşüncelerini The Botanic Garden5 (I. Bölüm, I. Kısım, 103-104. satırlar) adlı kitabında ifade etmiştir. İngiliz yazar Horace Walpole onun bu kitabındaki yazısını takdir etmiş, okuduğu bu satırların herhangi bir dilde o âna kadar gördüğü en olağanüstü metni oluşturduğunu söylemişti. The Edinburgh Review’da (II. sayı, 1803, s. 501), Erasmus’un Temple of Nature6 adlı kitabı için, “Şayet günün birinde Darwin’in ünü, günümüzün değişken yapısından sağ çıkarak kalıcılığa ulaşacak olursa, bu onun bir şair olarak sahip olduğu yetenek sayesinde olacaktır. Bilimle ilgili hayalleri de pek tabii ki unutulmaktan kurtulacak, fakat bunu ‘ölümsüz satırların koynunda’ bulunmalarına borçlu olacaktır,” diye yazılmıştır.
Darwin ailesinin soyağacı
Yaşadığımız bu çağda7 insanların, bilimi şiirsel bir anlatımla yazmayı neredeyse imkânsız bir uğraş olarak görmesine rağmen birkaç kişi, Erasmus Darwin’in girişiminden çok daha iyi bir şekilde bunu başarabilmiştir. Erasmus Darwin’in, torununun meşhur kuramlarını ondan çok daha önce, fakat deneysel kanıt ya da derin bilimsel bilgiler olmaksızın öngörmüş olması ilginçtir. Şu kadarını söyleyebiliriz ki Erasmus Darwin de bu bilim alanına, en az torunu Charles Darwin kadar kafa yormuştur. Benzer şekilde kendisi de mekaniğe yönelerek Edinburgh ve Cambridge’de eğitim görmüştü. Erasmus Darwin’in, 1754 yılında, henüz 24 yaşındayken babasının cenazesinde takdir-i ilahi üzerine yaptığı konuşma, torununun bu konudaki görüşleriyle karşılaştırıldığında gerçekten de ilginçtir. Şöyle demişti Erasmus: “Bütün bu muhteşem varlıkları, matematiğin güzel uygulamasıyla yaratan üstün bir ens entium8 vardır. Her şeyi, ona ait bir takdir-i ilahiyle yönlendirip yönlendirmediği ise meçhuldür. Doğanın işleyişinin bu anlamda yeterli olduğu göz önüne alındığında benim düşünceme göre bu olası değildir. (…) Doğanın bize sunduklarına baktığımız zaman gelecekte bunun tartışılabilir olmadığını görebiliriz. Tanrının varlığı sözkonusu olduğunda öne sürdüğüm şey dışında bir çıkarım yapılamaz. Bizi hiçbir şeyden var eden ve yeniden var edebilecek olan, tevazuyla umarız ki bizi daima var edecektir.” Erasmus Darwin, ateizm karşıtı bir uzun şiir de yayımladı, belki garip ama bu şiiri sonrasında olumsuz görüşlere maruz kalmıştır. Şiir şöyle başlar:
Ey akılsız ateist, baş döndürücü bir dansla oradan oraya
Düzensizce savrulan atomlar
Öyle muhteşem, öyle zekice
Öyle ahenkli bir dünya oluşturabilir miydi?
1803 Yılında yayımlanan Temple of Nature kitabının 124. sayfasında yaptığı tanımlamalarsa onun ahlaki duruşunu gözler önüne serer: “Hıristiyanlığı kuran kişinin kutsal ilkeleri olan, ‘Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma,’ ve ‘Komşunu, kendini sevdiğin gibi sev,’ bir kimsenin cömert ve ahlaklı olmak için sahip olması gereken vazifelerin tümünü kapsar. Bu vecizelere tüm uluslar tarafından uyulursa, insanlığın şu anki mutluluğu bine katlanacaktır.” Yazmış olduğu başlıca şiirsel çalışmaları iki bölüm olarak The Botanic Garden kitabında yer alır. “The Economy of Vegetation” (Bitki Örtüsünün İdaresi) başlıklı birinci bölüm 1790 yılında yayımlanmıştır. “The Loves of the Plants” (Bitkilere Duyulan Sevgi) başlıklı ikinci bölüm ise 1788 yılında, henüz birinci bölüm ortaya çıkmadan yayımlanmıştır. The Temple of Nature, or the Origin of Society9 adlı kitabıysa ölümünden sonra, 1803 yılında basılmıştır. En önemli düzyazı eserlerinden ilki, 1794 ve 1796 yılında yayımlanan iki ciltten oluşan ve ikinci cildinde yalnızca tıbbi bilgilerin yer aldığı Zoonomia, or the Laws of Organic Life10 adlı kitabıdır. İkincisiyse 1800 yılında yayımlanan Phytologia, or the Philosophy of Agriculture and Gardening11 adlı çalışmasıdır. Bütün bu kitaplar dört yapraklı formayla basılmıştır. Erasmus Darwin’in türler üzerine düşünceleri 66. ve 67. sayfalarda görülebilir.
Erasmus Darwin’in, ilk eşi Mary Howard’dan olan üçüncü oğlu Robert Waring Darwin 1766 yılında doğmuştur. Josiah Wedgwood, Erasmus Darwin’in yakın dostlarından biri olduğundan Robert henüz çocukluk yıllarında Stoke’lu Wedgwood ailesinin üyeleriyle yakın ilişkiler kurmuştur. Kaderinde doktor olmak bulunan Robert, 1779 yılında bir süreliğine Etrürya’da kaldı, Wedgwood ailesinin çocuklarıyla birlikte Warltire’dan özel kimya dersleri aldı. Bu dönemde Josiah Wedgwood şöyle yazmıştı: “Çocuklar bilgiyi inanılmaz bir istekle su gibi içiyorlar.” Robert Darwin daha yirmi yaşına gelmeden tıp diplomasını yüksek başarı göstererek Edinburgh’dan aldı. Burada Black, Cullen ve Gregory gibi eğitimcilerden ders almasının yanı sıra Leyden Üniversitesi’nde de öğrenim gördü ve Almanya’yı dolaştı. 1786 yılında babası, Robert’a Shrewsbury’de bir muayenehane açıp 20 sterlin bıraktı. Bu tutar, daha sonra Elston’ın bölge papazı olan amcası John Darwin’den gelen aşağı yukarı aynı miktarda bir parayla desteklendi. Robert, bölgedeki yoğun rekabete rağmen eline geçen bu sermayeyle işini geliştirmeyi başardı. Güçlü kuvvetli görüntüsü ve hep kullandığı sarı renkli gezinti arabasıyla Shrewsbury çevresindeki erkek, kadın ve çocukların hepsi tarafından bilinen bir sima haline geldi. Çok geçmeden kimse tıbbi kontrol için Birmingham’a gitmez olmuştu. Dr. Darwin seneler boyu Shropshire bölgesinde ismi akla ilk gelen doktor oldu, servetine servet kattı.
Oğlu Charles, babası hakkında şöyle demişti: “Ne şiir sanatına ne de mekaniğe dair doğuştan gelen bir yeteneği vardı. Bana kalırsa bilime yatkın bir zihne de sahip değildi. Philosophical Transactions adlı derginin LXXVI. sayısında ocular spectra (göz merceği spektrumu) hakkında bir makale yayımlamıştı, Wheatstone bana bu makalenin o dönem için dikkate şayan bir yazı olduğunu söyledi ama bu makaleyi yazarken büyük ölçüde dedemden yardım aldığını düşünüyorum. Babam 1788 yılında Royal Society öğretim üyeliğine kabul edildi. Neden babamın bilime yatkın bir zihne sahip olmadığını düşündüğümü bilmiyorum, çünkü kuram oluşturmaya bayılırdı, öyle keskin bir gözlemciydi ki tanıdığım hiç kimse onunla bu konuda boy ölçüşemezdi. Fakat bu yöndeki yetilerinin birçoğunu, neredeyse tamamen tıp bilimi ve insanların karakterlerinin gözlemi doğrultusunda kullandı. Tavır ve davranışlardaki bir garipliği, sezgileriyle anında fark edebiliyor, hatta olağanüstü zekâsıyla sohbet ettiği bir kişinin düşüncelerini okuyabiliyordu. Onun bu yeteneği, doktor olarak elde ettiği başarıya da kısmen açıklama getiriyor, çünkü ona inanan hastaları oldukça etkiliyordu. Babam eskiden, güven kazanma sanatının bir doktorun başarılı olmasını sağlayan başlıca etmen olduğunu söylerdi.”
Duyarlı, girişken, hoşsohbet, neşeli ve biraz da huysuz; birisine derin bir saygı duymadan o kişiyi arkadaşı olarak görmeyen, fakirlerin dostu, ihtiyaç sahiplerini herhangi bir karşılık beklemeden muayene eden, karşısındakinin duygularını paylaşan (sürekli olarak acı çeken insanlara şahit olduğundan dolayı, sahip olduğu bu özellik bir süre boyunca mesleğinden nefret etmesine neden olmuştu) bir adam… İşte Charles Darwin’in babası böyle bir adamdı. 1871 yılında yayımlanan Group of Englishmen12 adlı kitabında Bayan Meteyard13 yaşlı doktor Darwin’in Shrewsbury’deki insanların gözündeki büyüklüğünün, yorulmak nedir bilmeyen etkinliğinin ve her yere yetişme çabasının, muhteşem akşam yemeği eğlencelerinin, pek rağbet görmeyen ama hastalarını başarıyla tedavi ettiği için müsamaha gösterilen liberal görüşlerinin canlı bir portresini çizmektedir. Duygularını dışa vurmayan ve ona güçlü bir görünüm veren yüz hatları, cadde ve sokaklardan her geçişinde sanki “mermere oyulmuş” gibi değişmezdi. Çocuklara duyduğu sevgi göze çarpıyordu. “Alçak bir tonda tiz sesiyle çocuklara sorular sorar ve eğer cevaplarından hoşnut kalırsa onlarla konuşmaya devam ederdi. Zaman zaman onları kaldırıp bir sandalyeye veya masaya oturtur, sanki karakterlerini okumaya çalışıyormuş gibi elini kaldırıp kafalarının büyüklüğünü ölçmeye çalışır ve gelecekleriyle ilgili tahminde bulunurdu.”
Başarılı hekim, Holyhead yolunun yakınlarında bir arazi satın alıp sade bir tasarımı olan kare şeklinde büyük bir ev yaptırdı. Ev, Severn’den 100 metre daha yüksekte yer alan büyüleyici konumundan dolayı “Tepe Ev”14 diye anılmaya başlandı. Böylece yuvasını kuran Robert, Marylebone Kilisesi’nde evlendiği, ünlü çömlekçi Wedgwood’un en büyük kızı Susannah Wedgwood’u 18 Nisan günü evlerine getirdi.
Charles Darwin’in annesinin karakteri ve aldığı eğitim, oğlu 8 yaşındayken hayatını kaybetmesi kendisinin çocuğun yaşamına etkide bulunma şansını oldukça kısıtlamış olsa da dikkate değerdir. 1765 yılının ocak ayında Burslem’de doğmuştu, bir yaşına bastığı zaman babası onun “zarif ve hayat dolu bir kız” olduğunu söylemiş, böylece babasının en sevdiği çocuğu haline gelmişti. Eğitiminin bir kısmını Londra’da, babasının ortağı Thomas Bentley gözetiminde tamamlamıştı. Tıpkı babasında olduğu gibi Bentley’nin kalbinde de özel bir yere sahipti. Daha sonra eve dönüp erkek kardeşleriyle birlikte iyi bir tedrisattan geçerek eğitimini tamamlamıştı. Darwin’ler ve Wedgewood’lar birbirlerini devamlı ziyaret ediyorlardı; yaşlı Erasmus Darwin, genç Bayan Wedgwood’u pek sevmişti. Bayan Wedgwood, evliliğine kadar geçen sürede birçok saygın kişiyle vakit geçirerek olgunlaşmıştı, her zaman kitap okuyordu, Londra cemiyetinde edindiği tecrübeler ve İngiltere’nin birçok yerine yaptığı seyahatlerle kırsal bölge doktoru Darwin için uygun bir eşti. 1795 yılında vefat eden babasından kayda değer bir miktar paranın yanı sıra değerli birçok melekeyi de miras aldığına şüphe yok. Bayan Wedgwood ona kalan bu mirasın, dışarıya gösterdiğinden daha büyük bir kısmını oğlu Charles’a bıraktı. Bay Josiah Wedgwood’un meslek hayatı üzerine konuşmak büyük keyif verecek olsa da şimdilik bunu es geçiyoruz. Bayan Meteyard’ın Bay Wedgwood için söylediği sözler aslına bakarsanız Charles Darwin için söylenmiş gibidir: “Sabırlı, güçlü bir duruşu olan, alçakgönüllü, gösterişten uzak, ne kadar muhteşem biri olduğuna dair en ufak bir fikri olmayan birisi. Attığı her adımı ince eleyip sık dokuyarak kendinden emin bir şekilde ilerlemesi gerektiği zamanlarda dahi bütün bu sabrı, gösterişten uzak oluşu ve duruşuyla aslında ahlaki duruşunun sağlamlığını ve zekâ dolu biri olduğunu gözler önüne seriyor.” Sanatsal yaratımda hakikaten bir dahi olan Wedgwood, ileri bir zamanda bilim alanında çok daha büyük bir dâhi olacak kişinin âdeta habercisiydi.
Henüz ileride ünlü olacak oğlu doğmadan önce Bayan Wedgwood’un sağlık durumu kötüleşmeye başlamıştı. 1807 yılında bir arkadaşına, “Benim dışımda herkes genç gözüküyor,” diye yazmıştı. İkinci oğlu (tabii ondan önce dört kız çocuğu dünyaya gelmişti), 12 Şubat 1809’da Tepe Ev’de doğdu ve aynı sene 17 Kasım’da Shrewsbury’deki St. Chad’s Kilisesi’nde “Charles Robert” adıyla vaftiz edildi. Kötüye giden sağlık durumu nedeniyle Bayan Wedgwood’un sessizce kitap okumaya, ev işlerine, çeşitli bitkilerle zenginleştirilmiş bahçesine ve çok sayıdaki evcil hayvanına gösterdiği ilgi de elbette artmıştı. Tepe Ev’in güvercinlerinin güzelliği, çeşitliliği ve eğitimleri hem kentte hem de kentin ötesinde çok iyi bilinirdi. Bay Woodall, Charles Darwin’in okuldan arkadaşı olan din adamı W. A. Leighton’ın, Darwin’in çiçek toplarken annesinin bitkibilime ilişkin temel derslerinden birini anımsadığını hatırladığını belirtir. Ne yazık ki annesi, Tepe Ev’i çok erken bir zamanda terk etmiştir. Bayan Wedgwood, Charles’ın dokuz yaşına basmasına aylar kala, 1817 yılının temmuz ayında vefat etti.
Dr. Robert Darwin’in en büyük oğluna dedesi Erasmus’un ismi verilmişti ve Carlyle’larla yakın dost olmasıyla göze çarpardı. Carlyle,15 Reminiscences16 adlı kitabında Erasmus hakkında, “Kendine özgü bir karakteri, alaycı yapısı ve pratik zekâsı olan biriydi. Tanıdığım en samimi, en dürüst, en mütevazı insandı. E. Darwin, verdiğim derslerde merhum Whewell’in17 beni ne kadar hevesle dinlediğini (her zaman benimle aynı fikirde olmasa da) görmüş ve ona ‘Uyumlu Demirci’ adını takmıştı. Sevgilim, dürüst adam Darwin’i çok severdi. Dükkânlara ve benzeri yerlere birlikte giderlerdi. O zamanlar omnibüsler18 çok pahalıydı, binmek için insan iki kere düşünürdü ve Darwin, eşimi tek atlı binek arabasıyla oradan oraya götürürdü. Darwin’in zaman zaman alaycı olan söylemleri eşime büyük keyif verirdi. Daha ilk bakışta onu ‘kusursuz bir beyefendi’ olarak tanımlamıştı. Ona göre yapmacık tek bir yanı dahi olmayan, kıymeti az bilinen, şefkatli biriydi.” Erasmus Darwin 77 yaşında, 1881 yılında vefat etmiştir. Hiç kuşkusuz çok kabiliyetli bir insandı, fakat bu kabiliyetine dair ondan geriye hiçbir şey kalmadı. Küçük kardeşi gibi o da mezunu olduğu Cambridge Christ’s College üyesiydi. Tıp alanındaki diplomasını 1828 yılında bu okuldan almıştı.
6 yaşındaki Charles Darwin, kız kardeşi Catherine'le birlikte
Charles Darwin, annesinin yaşamının son bulacağı 1817 yılının başlangıcında, tıpkı Wedgwood’lara benzer şekilde Darwin’lerin de bağlı bulunduğu Shrewsbury Üniteryen Kilisesi’nin vaizi Papaz George Case’in yanına okula gönderildi. Ardından 1818 yazının ortalarında, daha sonra Lichfield piskoposu olacak Samuel Butler’ın yönetimindeki Shrewsbury İlköğretim Okulu’na devam etti. Her yerde olduğu gibi buradaki öğretimin de temelinde klasikler vardı, bunlar geleceğin doğabilimcisinin zevkine pek hitap etmemişti. İngiliz okullarının şanına yaraşır olmayacak ama Charles Darwin bu okulların verdiği eğitimden pek fayda göremedi. Darwin’in zihnini şekillendiren, o dönemler tali bir konu olan Öklid dersi, Shrewsbury okulunun gerçek eğitim namına ona verebildiği tek şeydi. Doğa anaya ve onun bereketli yapıtlarına ilişkin çalışmalar, Darwin tarafından oldukça ilgi çekici bir hale getirilmiş olmalarına karşın, bahsi edilen dönemden yetmiş sene sonra bile okullarımızda verilen eğitimde kendilerine hâlâ pek az yer bulmaktadır.
Bilindik derslere ilgi duyan genç adam, okul arkadaşlarının sportif faaliyetlerine karşı herhangi bir ilgi göstermedi. Okul arkadaşı Papaz W. A. Leighton’ın dediğine göre sessizdi, çoğu zaman düşüncelerinde kaybolurdu, ayrıca yalnız başına gezinmeyi de çok severdi. Bir diğer okul arkadaşı, Shrewsbury’deki St. Chad Bölge Papazı John Yardley’ye göre ise neşeli, iyi huylu ve konuşkandı. Çocukluk yıllarında yaşadığı kayda geçen kazalardan birisi, “dalgınlıkla” eski Shrewsbury surlarından düşmesiydi. Küçüklüğünde bile okul çağındaki her çocuğun ilgisini çeken deniz kabukları, madeni para, mühür gibi objeleri toplayıp koleksiyon yapmaya bayılırdı. Hem Darwin ailesinde hem de Wedgwood ailesinde var olan, mekaniğe yönelik doğuştan gelen yetenek, çocukların mekanizmalara olan ilgisinde kendini göstermişti. Darwin’in, gençlik hatıralarında hiç unutmadığı şeylerden biri dayısı Josiah Wedgwood’un ona verniye ölçeğinin nasıl kullanıldığını açıklamasıydı. Babasının arazisindeki güvercinler, egzotik bitkiler, bodur ağaçlar ve çiçeklerin Darwin’in zihninde hiç kaybolmayacak şekilde yer ettiğine ve Darwin farkında olmasa da bunların onu gelecekteki haline hazırladığına şüphe yok. Çok şükür okul günleri pek uzun sürmedi. 1825 yılında, on altı yaşındayken, tıpkı dedesi ve babası gibi kendini tıp alanına adamak için Edinburgh Üniversitesi’ne gitti. On altı yaşındaki genç adam, kitaplardan ziyade uzun uzun düşünüp gözlemler yaparak elde ettiği sonuçlarla donanmış bir haldeydi; içten gelen özgün karakteriyle, doğru olduğunu düşündüğü şeyi özümseyeceği ve kendisine uygun olmadığını düşündüğü şeyi reddedeceği, gürültüyle gösterişin yer almayacağı, bağımsız bir rol üstlenmeye hazırdı.