Faqat Litresda o'qing

Kitobni fayl sifatida yuklab bo'lmaydi, lekin bizning ilovamizda yoki veb-saytda onlayn o'qilishi mumkin.

Kitobni o'qish: «Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat», sahifa 3

Shrift:

Büyük ustad milletini seven kişi için hakıkat ve adalet esas ölçü olması gerektiğini büyük toplantılarda da, pek az tanıdıklarılarıyla söhbetlerde de açık söylerdi. Taşkent Universitesinin son sınıfında “Adil Yakubov romanlarında sevgi problemi” magistra tezimi hazırlarken ustadla ilk olarak yüz yüze görüşmiştim. Taşkent Universitesinin filoloji fakültesi o yılları hakiki demokrası, hürfikirlilik mektepi idi. Burada Matyakup Koşcanov, Azat Şerefiddinov, Umarali Narmatov, Narbay Hudayberganov, Abdugafur Rasulov gibi ustadlar bizlere edebiyatın çekirdeğini çakmağı, başkaların fikrini hatta hata olsa bile sabrla dinlemeyi, söyleyene saygı duymağı, fikiri balta ile değil fikirle cevaplandırmayı öğretmiştiler. Bu hususta kendileri örnek idiler. Adil Yakubov bu bilim adamlarının çoğuyla yakın dost idi. Tezimi hazırlarken yazarın tüm eserlerini yeniden okuyarak tetkik ettim. Kendi fikrlerim yazarın görüşleriyle nekadar uyğunluğunu öğrenmek niyetinde Adil Abiyle görüştüm. O mülakatta bir çok şeyler hakkında hasbihal ettik. Adil Abinin adalet, hakikat hakkında söyledikleri, öğütleri hala hatıramdadır. “Millet, halk için ayni zamanda ne önemli, ne önemsiz bunlara dikkat etmelisin. Tezlerinde bunlar vardır, ama her şeyi açık söylemek doğru değil, yazar maksatını tipler vasıtasıyla meydana çıkardığı gibi edebiyat araştırmacısı da hakiki maksatını kendini her taraftan savunarak söylemeyi bilmesi gerekir. İlmi işini okuyanlar arasında garaz besleyenler olabilir, kendini savunman zor olur. Bizim zamanda böyle garazlı insanlar çok. Henüz gençsin, önünde aşılacak dağlar var, ilk adımdan seni sürçmelerine yol verme”. Ustad nasihatlarına göre tezime yeniden baktım, değişiklikler yaptım, sonuçta basarıyla savundum.

O ilk mülakattan sonra Adil Abiyle aramızda yakınlık meydana geldi, giderek yakınlık dostluğa döndü. Bundan daima gurur duyuyorum. Muhtelif hadiseler, edebi akşamlar, düğünler vs.larda görüşüp, söhbetleşip durduk. Özbekistanın en büyük devlet yayın evlerinden biri olan Gafur Gulam Edebiyat ve Sanat yayın evine Başkan atandığımda da Adil Abi beni har kesten önce kutlamıştı. “Bu birlik ve tesanüt halindeki topluluğu iyibilirim (Adil Abi bu yayın evinde uzun yıllar Baş editor muavini olarak çalışmıştı), adaletle çalışsan yayın evindekiler seninle ota da, suya da girerler, bunu unutma” demişti. Öyle de oldu, Adil Abinin sözleri doğruluğunu iş devamında itiraf ettim. Yayın evinin kapıcısından Baş editora kadar her kes edebiyatımızın fidai, kendi fikrini açık söyleyen, ama garazdan dışarı insanlar idi. Onlarla beraber millete özlüğünü anlatan, onu adalet ve hakıkat için mücadaleye yönlendiren bir çok kitaplar yayımladık.

Adil Abi dostlarının iyi günlerinde de, başına iş geldiğinde de onlardan haber alır, şefkatla gönlünü alır idi. Örneğin, ustad beni hayırlı işlerimle kutlamakla beraber, bazan başa iş gelen, tacizlere uğrayan vakitlerimda hemdertlikle teselli etmişti. Zatan can dostu var, sofra dostu da, kimin kim olduğu başa iş gelende bilinir. Dün akşam sana bir şeyler umutunda yaltaklık eden bazi kimseler görevden gittiğinde gölgesini bile göstermiyor. Ama insan insandır, dalkavukluklar göz önünü perdeler ve can dostuyla sofra dostunu fark etmiyor. Adil Abi her an can dostu idiler. Hayatımda hoşnutsuzluk olan bir günü kimdendir duymuş ve telefon etmişti. “Bu akşam eve gel, Meryem yengene söyledim, şılpıldak pişirir, çay içeriz, söhbetleşiriz” dedi. Adil Abinim eşi Meryem Yengenin çok lezzetli yemeklerini, azcümle pilavlarını yemişiz. Ama Adil Abi hamurdan eti çok şılpıldağı (et ve hamurlı yemek çeşidi) sever ve yakınlarına bazen bu yemeği ikram ederdi.

Bu yemeğin lezzeti hakkında Adil Abinin başka dostları da söylerler. Masele tanınmış bilim adamı professor, doktor İsa Cabbarov şöyle tarif eder ki, ağzınızdan su gelir. Gerçekten Meryem Yenge usta aşçı. Fakat bu değil, Adil Abinin başarılarında Yengenin büyük payı var olduğunu ustadın kendisi itiraf etmişti. Vefatından bir az önceki o mülakatımızda Adil Abi: “Ben eşim Meryem Yakubovayla 50 yıl önce severek evlendim. Meryem de benim memleketimden. Benden on yaş küçük. Taşkentte otururdu. Universite talebesiydi. Evlendiğimizin ilk yılları bir çok zorluklara rast geldik, evimiz yok, kirada oturuyoruz. Köyümüzden bize çok misafir geliyor. Universite dersleri biter bitmez çalışmağa koşarım. Ama aldığım para masraflara kah yetmiyordi. (Köyden başkente gelen tüm yazarlar için çetin günleri hatırlatan ne kadar tanıdık ve hüzünlü manzara – B.Ş.). Yazar olmak da, yazarın eşi olmak da kolay değil. Ama Meryem ağır günlerde de, kıvançlı günlerde de benim hakiki eşim, dostum oldu. Hala öyle. Birlikteği hayatımızdan memnün yaşamaktayız. Dört oğlumuz var.Gelinlerimizi kızımız gibi seviyoruz. Büyük oğlum Murad teknik doktoru, ikincisi Rustam nakliye mühendisi, üçüncüsü İskender iktisad doktoru, en küçüğü Melik teknik doktoru. Son romanım “Asi Bende”de eşimle birlikteği hayatımızın üçden birini tasvir ettim”. Meryem Yenge gibi kıvançlı ve çetin günlerde anlayışlı, sadakatlı eşi olduğu Adil Abi için hakiki baht olmuştu.

O akşam Adil Abi bana teselli etti, “Adaletsizliğe uğradım diye kendini kayb etme, görev geçici bir şey, vaktiyle kim, nedir hepsi ortaya çıkar. En iyisi işle yenmeğe alış’” dedi. Doğrusu da budur, milleti, vatanını düşünen insan çetinlikler karşısında aldırmamalı, adalet, hak ve hakikat yolunda bir gayretine on gayret ekleyerek çalışması, iradeyle kazanması gerekir. Adil Yakubovun çetün hayat yolu da, icadı da bunun isbatıdır. Saadetli günlerinde ustadın ayağı yerden üzilmedi, zorlu hallerde ise kendini kayb etmedi, sabitlikle çalıştı. O itikadina, kaleme, halkuna ihanet etmedi, kendi ismine uyğun olarak adil ve bükülmeden yaşadı, kursiler, televizion, radyo, basınlarda durmadan adaletten laf eden, ama küstahlarca adaleti boğan totaliter rejimin nikabinı edebiyat vasıtasıyla cesaretle yırttı.

Yazarların Taşkent cıvarında Dorman bağındaki sayfiyemi yaptırdığım günlerde iki meşhür yazar Adil Yakubov ve Said Ahmed “kolay gelsin” demeğe geldiler. O vakitta bağ aşağındaki arkın üstünde ustaların küçücük tahta yemek masası ve iskemleden başka oturacak yer yoktu. Büyükleri oturtacak yer bulamadan mahcup olduğumu görüp Adil abi: “Hiç mahcup olma, evin bitinceye kadar şahane sofraya borçlı kal, şimdilik ise köy usulunda şuracıkta oturacağız” dedi ve ustadlar tahta iskemleye oturdular. On iki yaşındaki küçük kızım Melike sofrayı kurdu, çay getirdi. Pilav hazır oluncaya kadar iki büyük yazar Melikeyi sual yağmuruna tuttular, hangi kitaplar okuduğunu sordılar. Evin altyapısını yapmakta olan ustalar da uzaktan tanınmış yazarlarla ilgilenmekte idiler. Melike henüz çocükken edebiyetı sevmiş, bir çok şairların şiirlerini azbere bilir, hatta 4 yaşında iken Nevai ceddesi 30.evda yapılan kitap sergisinde vatanperverlik ruhundaki şiirleri söyleyip, tanınmış şair ablalarından “aferin” eşitmişti. Büyük yazarların suallerine hiç tutulmadan hamen yanıt verdiği için memnün idim. Birdenbire Said Ahmed Eke Melike’den sordu: “Benim “Ufuk”, “Sessizlik” romanlarımı okudunmu?” Kızım tasdik etti ve hatta eserlerden bir iki örnek de verdi. Said Ahmed Eke memnün oldu ve Adil Abi’ya mağrur bakarak: “Bu atanın hangi eserini okumuştun?” Melike “Uluğbeğin hazinesi”, “Diyanet” gibi bir kaç romanları dile getirdi. Adil Abi gülerek şaka yaptı: “Sen Said Ahmed’in değil, benim eserlerimi oku”. Yanıtları her an doldurulan tüfek gibi hazır Said Ahmed Eke: “Kızım, huzur içinde yaşayacak isen Adil’in kitaplarını okup başını döndirme”. Mamafih o günü iki unlu yazarla hayat, edebiyat hakkında akşama kadar söhbetleştik.

Said Ahmet Eke’nin şaka olarak: “Kızım, huzur içinde yaşayacak isen Adil’in kitaplarını okup başını döndirme” diyen sözleri şaka olsa bile temelinde bir hakikat vardi. Said Ahned Eke bir sözle Adil Abi icatının mihverini yakalamıştı. Zaten Adil Yakubov eserlerini okuyan ve anlayan okur kalbinde adalet duygusu uyanır, o adalet, insan hak hukuku, özgürlüğü için mücahita, hiç değilse adalet taraftarına dönüşür. Buna hiç bir şüphe yoktur. Ama işin başka tarafı da var, yani adaleti söyleyen insan adaleti söylemekten dolayı başına gelecek çeşit belalar, tazyıklara da hazır olmalı! Adalet tereyağı değil ki, her kesın hoşuna gitse! Yazdığı eserlerinde adaleti savunan büyük istidatlar arasında doğru sözü söylemeğe ürken iradası aciz insanlar da vardır. Bu gibi insanları hayatta çok görmüşüz. Ama Adil Abi istisna, hayatta da, icadda da adalat taraftarı, adalet için mücadale veren büyük şahıs idi.

Meşhür yazar 2009.yılında Taşkentte vefat etti. Allah kabrını rahmet nurlarıyla münevver eylesin, iyi emellerin baki dünyada yoldaşın olsun azız Ustad!

OĞUZ TANSEL ŞİİRLERİNDE VATANSEVERLİK TELKİNİ

Şiir hayat olaylarını, insanlar kalbindeki duyguları canlı ve renkli anlatışıyla manevi önem taşır. Şairın kullandığı bedii ifadeler okurun kalbini etkiler ve hayatta doğru yol bulmaya, insana, vatana, adalete sevgi hislerinin şekillenmesine yardım eder. Zaten edebiyatın esas görevlerinden biri da insanın, toplumun ilerilemesine hizmet etmektir. Tanınmış şair Oğuz Tansel’in eserlerini okudukça o insanın, vatanının, milletinin ilerilemesini göz önünde bulundurduğunun, vatan duygusu onun ruhunda yaşadığının şahiti oluruz. Zaten hakiki insan için vatandan büyük nimet yoktur. Hazreti Paygemberimiz de hadislerinde vatanı sevmek imandandır, buyurmuştur.

Tansel şiirlerinde “vatan” sözünü pek kullanmıyor. Ama bundan o vatan hakkında şiir yazmamıştır, diye hulasa çıkarmak yanlıştır. Oğuz Tansel’in şiirlerini okudukça, şair vatanseverliği o ve ya bu şekilde güzel telkin ettiğinin şahiti oluruz. Örneğin, şairın “Canım Özğürlük” şirinin de ilk bakişta vatanseverliğe hiç bir alakası yok gibi gözikiyor. Ama şiiri dikketle okudukça, ondakı manaları anlayınca bu ilk tasavvurumuz yanliş olduğunu anlarız.

“Canım Özğürlük”te insanı sevmekle vatanı sevmek biribiriyle sıkı bağlı tasvir edilmiştir. Oğuz Tansel bu şiirinde “İnsan sevmeyene, “evet” diyemem” diyor. Bu sözleri şairin esas ilkesi diyebiliriz. “Canım ÖZGÜRLÜK, ışığım, kanım…” diye haykıran şair için insan özğürlüğünden öte değer yokluğu besbellidir:

 
Insan sevmeyene, “evet” diyemem.
Kesin yaparım usuma koyduğumu
Sevgili buyruğu göz, baş üstüne.
Usturuplu yaşam, zorunlu zorun,
Çileli, ince, çok büyük oyun.
Bu toplumun yalanları bukağı.
“Tabu” kılınan namusla arımız.
 

Vatanı sevmek onun istiklali ve ikbali için mücadeleci, savaşçı olmak demektir. Özgür olmiyan, manevi köle insan vatan için hakiki savaşçı, mücadeleci olamaz. Oğuz Tansel bir çok şiirlerinde insan özgürlüğüne ayrıca dikket ettiğinin nedeni de budur. Onun ‘Canım Özğürlük” şirinde lirik kahramanın ruhi hali, manevi köleliğe isyanı şiirde net bir şekilde gözikiyor. “Toplumun yalanları bukagı”, yasaklanan “namusla arımız”, “özgürluğü çıkaralım zindandan” gibi satrlar şiirde ifadalanan gayenin leytmotifine bağlıdır.

 
Canım özgürlüğü kazıyalım:
Yalan babalarının aç göbeğine,
Elma yediren ilk günahlı alına,
Düşsü yokun tapınak kaşına,
Papaz sakalına, kazıyalım,
Dinle halk uyutan kıçlara,
Yiğit yosmanın mavi saçına,
Aşk memeliğine Aphrodite’in
Yürek hoplatan halk türküsüne,
Toprak özüyle ışığa koşan,
Ilkyaz salıkçısı kardelenlere,
Kartal gözüne, su gözesine,
Çiçek, meyve veren gözlere,
Dağa, taşa kazıyalım ÖZGÜRLÜĞÜ
Canım ÖZGÜRLÜK, ışığım, kanım…
 

Şairin “İğde Ağacı” şiirinde “baharda suslu, kışın çırçıplak”, “hapislerle komşu”, “yapraklarıne özlem türküleri dokunmuş” iğdenin gamli halininden tasa çeker ve sonunda şöyle hitap eder:

 
Neden bizimle konuşmuyorsun?
O canlı, dipdiri duruşunla,
Hep onu düşündürüyorsun,
Görmüşlüğün var mı iğde ağacı?
Özgür yaşamayı biliyor musun?
 

Şair iğdenin gamli halini zebunliği, uysallığıyla bağlı görmektedir, yine özğürlükten bahs etmektedir. Uysallık, mutilik belli bir hallerde kötü akibetler doğurur. Zaten uysal, muti insan millet, vatan refahı için mücadele bir tarafta dursun, hatta kendi kadrı için de baş kaldıramaz. Uysallık, mutilik ayni bu tarafıyla millet için sosyal yönden bir tehlikedir. Oğuz Tansel sanat yoluyla bunu meydana çıkarmıştır.

Okur “Canım Özgürlük” ve “İgde Agaçı” şiirlerini okurken, düşünmeğe başlar ve onda manevi köleliğe, uysallığa nefret uyanır, özgürlük duyguları kalbinden yer alır. Lirik kahramanı renkli ve canli tasvir etmek için şair kendi manevi ruhi halini şiire sindirebilmiştir. Hakiki şiir de böyle olur, yani şiir okurun kalbi ve şuurunu etkileyerek, onda insani sıfatları şekillendirmesi gerekir.

“Salkım Soğüt” şiirini “İgde Ağaçı”nın mantiki devamı diyebiliriz.

 
Ayrılıktan eğlim eğlim dalların,
Düşüncelere dalmışsın kapkara.
Başın yerde gözlerini mi yitirdin?
Gölgen toprağa uzanmış, düşüncelerin suya.
Toprak adamına benzer duruşun,
Ağacım, bana da ver sabrından.
 

Sabrlı olmak aslında güzel faziletdir. Maksata erişmek, bir işi yapmak için sabr gerekir. Sabırın altında sarı altın var, anlamındaki ata sözü boşuna söylenmemiştir. Ama sabrın başka tarafları da vardır. Masele, cebir zulma sabr etmeği, millet, vatan bağımlı iken hiç iş yapmadan sabr etmeği olumlu vasıflandırmak mümkün değil.

Şairin ister Antalya, Toroslar, deniz, nehir, dağlar, ister tabiat güzellikleri hakkında yazdıgı bir çok şiirleri okurda vatana sevgi hislerini uyandırır. Şairın tabiat tasviri hakkındaki şiirlerinde lirik kahramanın ruhi halini tam olarak his etmek mümkün. “Antalya dolayları” ve “Bılıtıs” serisindeki aşağıdeki mısralara bakalım:

 
2/
Boyasını konuşturur meşe, çam
Baş uçları tutkuyla emer maviliği
Seçkin güzellik, bu görkem
Anlatılamaz, görünce kalakaldık.
Zakkum çiçekleri, yolumuzu
Kınalayan ırmak; uçuşur düşçe
Göğün aynası Manavgat çayı;
Inciler saçan alımlı çavlan
Yaratır binbir ebemkuşağı.
 
 
3/
Korkusuz söylence yiğitleri
Tıklar çağların kapısını
Usumda Bellerophon’un serüveni
Benzer güzelliğiyle de Yusuf’a
Tanrıçanın verdiği altın gemle
Yakalamış gök kanatlı aygırı,
Ejderhayı tepelemiş Yanartaş’ta
Yüreğine oturan kardeş acısı
Dolaştırır, sürgün gibi, yadelde…
Özlemle, sevgiyle kanatlanıp.
 
(“Antalya dolayları”)
 
Toruslar! Tomurcuk gölgeli orman
Saçları portakal boyada periler.
Olgunlaştırdı dişiler sultanını
Türküler söylediğin korulukta
Saçların zambak, sümbül kokar,
Yosunlanarak göksünü ezdiğin
Ormanlı derede, yıldız ışığında
Nar dudaklarını öpmüştü çoban.
 
(“Bılıtıs”)

İşbu şiirlerdeki tabiat tasviri insan ruhunu etkiler, onu güzelleği kadrlamak, sevmek ruhunde terbiyeler. Şairlik hayata yeni gözle bakmak, başkaların göremediği nesneleri görmektir. Bu yeni ve renkli benzetmeleri, istiareleri meydana getirir. Oğuz Tansel de tabiatdeki haller ve insan ruhundeki değişiklikleri derinden his etmiş ve bu hissiyatlarını meydana çıkarmak için yeni teşbihler, istiareleri bulmuştur. Maviliği tutkuyle emen meşe, çamlar, tanrıçanın verdiği altın gemle yakalanan gök kanatlı aygırlar, portakal renkli saçları zambak, sümbül kokan periler gibi teşbihler yurda, vatana sevgi hislerini uyandırır. Tabiati seven kişi vatanı, tum insaniyeti de sever.

Oğüz Tansel’in tabiat manzaraları hakkındaki şiirlerinin ictimai, toplumsal değeri de şundadır. O evvala tabiat manzarasını nasılsa öyle, yani tum güzelliğiyle tasvir etmiş, sonra bu tasvire vatanseverlik duygularını sindirmiştir. “Özgürledik bütün tutsakları”,“Kendini bağışlamaz, testiye de öfkeli. Söbüçimenli kızın serüvenine Dayanmaz can, kan ağlar bilisiz, Ayışıklı gecede akan gözyaşı Yakınca toprağı, gül açar”,“Barış güzellik, ülkesine Yepyeni bir güneş doğacak”, “Kızlar mağarasında su perisi, Görülmemiş düğünü anlatıverdi. Ay yüzlü Hand kız Türk gelini Korumuş halkını, ülkesini”, “Bir çağlı gibi gezdim tiyatroda Kölelik savaşmış özgürlükle Usum, donakaldı, düşüncelerim” satrları bu esas manayı yine de kuvvetlendirmiştir. Şair renkli tabiat manzarasına poetik anlam sindire bilmiş, kendi kıvanclarına, heyacanlarına okuru da “münten” etmiştir. Prof. Dr. Talât S. Halman şairin “Masal dünyası” seçme şiirler kitabına önsözünde yazdığı gibi: Oğuz Tansel “Doğanın en güzel imgelerini özümsemiş ve daha mutlu bir dünya uğruna imgelemini harekete geçirmiş olan bir estetik ve vizyon virtüözü… Halk şiirimizin güzellemeleriyle ağıtlarını kendi sanatının imbiklerinden süzerek ruh okşayıcı bir geleneği bugüne ve yarına taşıyan bir ozan”dır. Oğuz Tansel tabiat hakkındaki şiirlerinde sadece doğayı derinden iyi bilen ve seven kişi olarak değil, belki toplum ve insanın gelişmesini düşünen, insan kamilliğine engel olan seylerden nefrat eden şair olarak meydana çıkmiştır.

Oğuz Tansel’in “Savrulmayı Bekleyen Harman” şiiri okurun göz önünde altın güz, sonbaharın güzel manzarasını canlandırır.

 
Orak mevsiminin tadı ellerde.
Aldı kış örtüsünü yüzüne kırlar.
Harman, bekliyor savrulmayı,
Yönet esmeli bu deli rüzgâr.
 
 
Sevgiler taze buğday kokar,
Yaba ellerde, gözler hülyalı,
Kara gözlü, kara saçlı gönülde
Bekliyor harman savrulmayı, bağ bozulmayı.
 
 
Kumlara saplanmış başsız sürüler
Öküzler habersiz saptan samandan.
Er geç bu rüzgâr uslu eser
Çökmeden dağlara kör duman.
 

Hakikaten güzel manzara. Harman dedikçe okurun göz önüne öncelikle rızk, halkın bolluk içinde yaşayışı, vatanın refahı gelir. Şairin tasvirinde lirik kahramanın sevgisi de taze buğday kokmaktadır, her kes rüzgar, yani bereket beklemektedir. Şair bu küçücük şiirinde bol buğday yetiştiren ve bereket timsalı olan ruzgarı beklemekte olan lirik kahramanın kalbindaki değişiklikleri, onun ruhi halini güzel betimlemiştir. Şiir halkın mutlu geleceğe inanç duygularıyla doludur.

“Mayıs Yağmuru” şiirinde ilkbahar yagmurundan bahis edilerek, hayat için önemli sonuç çıkarılmıştır:

 
Gümüş tekerlekli altın araba
Arzular yaprak yaprak belirir
Yıkanıp arınır kötülüklerden
Bir mayıs sabahı yağmurdan sonra
Dünyamız yepyeni oluverir.
 

Bu şiirler Oğuz Tansel sade, basit hayat olaylarından millet için önemli hulasalar verebilen şair olduğunun delilidir. Zatan hayat olayları şair için bitmez tükenmez kaynak, melzemedir. Hayat şiirin esasını teşkil eder.

Oğuz Tansel sadece Türk milletinin değil, tüm insaniyet derdlerini, arzularını kaleme almiş bir şairdir. Hariç ülkelerindeki vaka hadiseler münasebetiyle fikir bildirmek, vatanseverliği telkin etmek Oğuz Tansel yaratıcılığında esas meyillerden biridir. Onun “Savaşa Hayır”, “Selam”, “Viyetnam”, “Harp Çocuğu”, “Bir Yanardağ Ortadoğu” şiirlerinde şair insandaki insaniliği mahv eden çeşit illetlerden, ihanet ve riyakarlıklardan, alçaklık ve rezilliklerden nefret eder, insanın hür, özgür, sevgi ve bariş içinde yaşamasını arzu eder. Örneğin, “Savaşa Hayır” şiirinde şair şöyle yazıyor:

 
Halk, dört duvar cenderede,
Düşünür mü özgürlüğü, karın zil
Gözlerinde güvercin kanadı,
Uzatır düşsü duyargalarını;
Kendi kendilerini görürler.
Işıklanıverir yollar bir gün:
Birden, yıkılır kara duvarlar.
Her varlık yerini alır,
Çalışan bilekler isteyince:
Hele de sevi dolu yürekler,
Barış yazılır gökyüzüne;
Barış içinde olmalı evren.
Doğmak da, ölmek de, dostlukla.
Var olmanın soylu yasası:
Barış, Sevi. Barış, Sevi. Barış…
 

“Viyetnam” şiirinde orijinal teşbihler kullanmıştır. Şair köyleri, ormanları örene döndüren, evleri yakıp yıkan, altı ayda yollara dokuz milyon aç döken, anasütünü kurutan, güneşi kana bulayan canavarlar, yağmacılar gibi teşbihlar vasıtasıyla okurda savaşa nefret, vatana sevgi hislerini uyandırır. Ama şiir kötümser değil asla, bilakis o nikbinlikle sona erir:

 
Kesin konuşur halkla Hoşimin:
“Yıkılıp gider reziller sonuçta.”
Savaştı kadınlar, yaşlılar, çocuklar…
Her ilkyaz badem ağacı gibi çiçeklenir
Onurlu şehitlerin kızıl toprakları.
 

“Harp Çocuğu” şiirinde babası savaşta ölen, kardeşleri esir kampında oturan, anasını zaten bilmeyen, “iki gözü iki çeşme” çocuğun hali tasvirinden okurun kalbi titrer, ürperir.

Oğuz Tansel insan kamilliğine engel olan kusurları bedii tetkik etmiştir. Onun için vatanseverlik kamilliğin bir merhalesidir. Bu anlamda sevgi konusundaki şiirler de karakterlidir. Zaten sevgi, yani yar, vatan, millet sevgisi insanı yücelten fazilettir. Şair “Haber” şiirinde sevgilisinden ayrılmağı “ağulu bıçaklar sokuldu yüreğime” diya tavsif eder. Ayrılık haberini duyunca lirik kahraman “olduğu yere yığılıverir”, “ayagı eli kesileverir”, “dudakları acıdan çatlar”. Bahtıyar olmak için tek şart – lirik kahramanın sevgilisiyle beraber olmasıdır.

Oğuz Tansel çeşit çeşit konularda şiirler yazmıştır. Ama konunun genişliği de, janrların çeşitliği de, şiirin başka unsurları da şiirde esas maksat değil, belki vasıtadır. Esas maksat hayat hakikatini aks ettirmek, onun önemli, insana ve toplumun gelişmesine hizmet edebilecek taraflarını aks ettirmektir. Oğuz Tansel kendi eserleriyle sadece Türk edebiyatının değil, belki Türk milletinin gelişmesine hizmet eden şairdır. Onun şiirlerinde orijinal şiiri vasıtalarla yurdun büyüklüğü kaleme alınmıştır. Şair kullandığı edebi araçlar poetik nutuk, bedii usullar, teşbihler vasıtasıyla vatanseverliği en güzel, insani yücelten faziletlerden biri olarak tasvir etmeği başarmıştır. Zamanında bu şiirleri okuyarak nice nice vatansever gençler yetişti ve hala yetişmektedir. Oğuz Tansel eserleri bu tarafıyla günümüzde de toplumsal önem taşımaktadır.